Anne dizisini ilk bölümünden beri
her hafta izliyorum. Güzel senaryo, akıcı olaylar. Cansu Dere’yi çok severim,
Beren Gökyıldız’ı zaten izledikçe izleyesim ve en iyi arkadaşı olasım geliyor. Hepsi tamam, ama diyeceğim bunlardan hiç biri değil. Dört bölümü geride
bırakmamıza rağmen ben ilk haftanın bünyemde yarattığı tahribatı hâlâ atamadım.
Melek’in çöp poşetiyle sokağa bırakılmasıyla zirve yapan işkenceler serisinden
bahsediyorum.
Dayağın her türünü, işkencenin bin
çeşidini gören küçük Melek’in yaşadığı bir an vardı ki evladının gördüğü
onca zulme kılı kıpırdamayan ya da umurunda değilmiş gibi yapan annesini bile
delirtmişti. Annesinin sevgilisi olan adamın evdeki rujlardan birini Melek'e zorla sürdürüp ona ‘alıcı’ gözle baktığı o sahne içimi öyle bir ürpertti ki
nereye baksam gitmiyor gözümün önünden. Annesinin kızının yaşayacaklarına bir
de taciz eklendiğini frak ettiği/ anladığı an çıldırması, sonunda onu çöp poşetinde kapının
önüne bile koymaya razı olması da hep bundandı.
Beren Gökyıldız o küçücük yaşına rağmen
öyle etkileyici bir performans sergiledi ki bu sahnede, ‘Oynarken psikolojisi nasıldı acaba?’ diye
geçti aklımdan ilk izlediğimde. Sonra binlerce çocuk tarafından bu sahnelerin
tamamen gerçeğinin her gün yaşandığı bir dünyada bunu merak ettiğim için kızdım
kendime. Zaten bu sahneyi de bu kadar etkileyici yapan sadece orada
gördüklerimiz değil, oraya bakarken aklımızdan geçenler, okuduğumuz haberler,
duyduğumuzda insanlığımızdan utandığımız, tüm gezegen birdenbire yansa da bitse
istediğimiz çocuk tecavüzleriydi. Keşke bu sahneye uzaydan gelmiş gibi
bakabilseydik, keşke orada ne anlatıldığı hakkında en ufak bir fikrimiz bile
olmasaydı, keşke ‘Ne diyor bunlar ya, yok artık?’ diyebilseydik. Diyemiyoruz
işte, utançtan ve üzüntüden kendimi kesmek istesem de diyemiyoruz. O kadar
aşinayız ki orada anlatılan şeye, her seferinde paramparça olsak da itiraf
etmeliyiz ki o kadar alışığız ki izlediklerimize.
Neye inanırsak inanalım şu
dünyada üzerinde kayıtsız şartsız birlik olabileceğimiz belki de tek konu
çocukların her konuda refahı, öyle olmalı. Tacize, tecavüze uğrayan, ailesi
tarafından susturulan, derdini kimselere anlatamayan, korkudan ne yapacağını
bilemeyen ve yaşadıklarına mahkûm tek bir çocuk bile varsa dünyada, bunun
kaderi olmadığını bilmesi için elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Yapmıyorsak suçluyuz. Her çocuk
yeşermeyi sonsuza kadar hak eden bir umut. Her çocuk apayrı bir dünya. Çok yaşasınlar, hep iyi olsunlar.