Ne Kerem Bürsin'e karşı deli dolu bir sempatim var, ne de Güneşi Beklerken'i izledim. Son derece objektif bir
tavırla gittim o yüzden Şeref Meselesi'nin ön gösterimine. Bir
dizi için ilk kez gala öncesi ön gösterim yapılıyor sanırım, bu
yüzden davetin olduğu mekana gittiğimde herkesin ağzından aynı
cümleyi duydum: ''Burası gala gibi olmuş yahu..''
Gala'dan tek eksiği; masa-sandalye
ortamı yoktu, sinema salonunda izledik diziyi. Her yerde kameralar,
gazeteciler, canlı yayınlar, yoğun bir kalabalık... Her şey olması gerektiği gibiydi. Ama şu internet
üzerinden yarışma yapıp kazananları ön gösterime davet etmek de pek
iyi bir fikir değildi bence. Ya da yaş sınırı olmalıydı: hayranlar -görevli barikatı- Kerem Bürsin- izdiham gibi bir
görüntü çıkmamalıydı ortaya. Kerem Bürsin gittiği her
ortamda böyle şeylerle karşılaşıyordur muhakkak ama ben, tüm
ekip oradayken ilginin sadece bir noktaya odaklı olmasını, ortamın
bir anda imza törenine dönmesini yadırgadım. Kerem Bürsin canlı
yayınlarda olduğu gibi dünya gözüyle de çok mütevazı, egosu
eksilerde olan bir adam zaten. Elinden geldiğince, görevliler izin
verdikçe hayranları ile fotoğraf çektirmeye çalıştı.
Kalabalıktan uzaklaşıp soluğu Şükrü Özyıldız'ın yanında
aldığımda da onun için düşündüğüm her şey değişti bir
anda. ''Ay çok soğuk o yaa'' dediğim bir oyuncuydu, cayır cayır
elektrik almam için 10 dakika konuşmak yetti. Tiyatro sahnesinde
döktürdüğü konusunda dedikodular geldi kulağıma ama, gidip
bakacağım Kim Korkar Hain Kurttan?adlı oyununa.
Her şey çok güzeldi tabii, orada
bulunduğum için mutluydum fakat Kanal D'nin neden iki kez gala
yapma zahmetine girdiğini anlamadım. Gerek var mıydı, bence
yoktu. Bu akşam aynı zamanda Karışık Kaset filminin galası
vardı. Dizi ön-gösterimi, vizyona girecek bir film galasından
daha çok konuşulmuş olabilir. Bunun da farkını kavramalıyız
tabii..
Şeref Meselesi, iki-üç aydır bir
türlü 'başlayamayan' diziydi benim için. Ama bu süre içinde
yeterince gözümüze sokuldu ve bu da insanlarda merak uyandırmak
yerine ön yargı oluşturur. Öyleki ben daha başlamadan diziyi
izlemiş kadar oldum. Kanal D son iki yıldır şişirip şişirip
beklentileri karşılayamama durumunu yaşıyor ve hala ders
alabilmiş değil herhalde. Bu ön-gösterim fikri, geçen sene Kayıp
dizisi ile birlikte çıktı hatırlayacaksınız; 14 dakika 41
saniyelik ön-gösterim. Hatta başka bir dizi yayınlanırken pat
diye Kayıp girmişti yayına. Bu dizi de Kanal D'nin o dönem en çok
reyting alan işi Güneşi Beklerken'di. Hal böyle olunca, Kayıp'ın
15 dakikalık kesiti de iyi reyting almış ve ilgiyi üzerine
çekmişti. Fakat Kanal D'nin 'prestij işi' olarak tanıttığı
Kayıp; fazla reklamdan, her gün defalarca kez tekrar bölümlerinin
yayınlanmasından ve biraz da reyting düşüklüğünden dolayı
neredeyse haftanın her gününü 'yeni gününde ve saatinde' olarak
belledi; haliyle dayanamadı..
Yine gümbür gümbür geliyor denen
Benim Adım Gültepe de daha hikaye oturamadan, 8.bölümde yayından
kaldırıldı.
Son olarak Yalan Dünya ve pazar günlerinin birincisi Urfalıyam
Ezelden şokunu da yaşattı bize.
Tam da böyle bir dönemde son çare
olarak Şeref Meselesi düşüyor kurtlar sofrasına. Öncelikle dev
sinema perdesinden Altan Dönmez'in elinden çıkmış bir diziyi
izlemek adeta vizyon filmi izlemek gibiydi, güzel bir deneyim oldu.
Altan Dönmez ve rejisi kaldığı yerden devam ediyor..
İlk bölümün sizi kapmasının esas
nedeni, flash-forward sahnesi ile giriş yapmaları olacaktır
muhtemelen. Yaklaşık yarım saat kadar, Yasemin Allen ve Burcu
Biricik'i ayırt etmeye çalışmak dışında bir zorluk yaşamadım
diziyi izlerken. Hadi ben yine iyi-kötü ayırt edebildim ama
diziler ile fazla samimi olmayan izleyicilerimiz büyük ihtimalle
bahsettiğim kafa karışıklığını yaşayacaktır çünkü bu iki
sarışın oyuncumuz dizide de birbirlerine yeterince benziyor. Diğer cast seçimlerinde ise gözüme batan bir şey olmadı.
Kerem Bürsin'in olduğu belli başlı
sahneler var ki; salonda alkış tufanı kopmasına neden oldu.
Sevenleri de gayet mutlu olacaktır bu sahneleri izlediği için.
İlk bölümü izlerken kafama takılan bir soru olmadı; nerede ne olacağını sanki senaryoyu okumuşum gibi biliyordum, bir yandan çok hızlı ilerledi olay kurgusu. Şeref meselesinin ilk bölümünü izlerken her şey o kadar basitti ki, bir sonraki bölüme dair merak uyandıran bir şey olmadı. İlk bölümde seyircide hiç soru işareti bırakmamalarını, merak unsuru olmamasını ilerleyen bölümlerde hikayenin çok daha farklı yerlere gideceğine dair bir işaret olarak kabul etmek istiyorum. Aksi takdirde her bölüm bu kadar meraksız ilerlerse işleri zor..
Ayvalık'tan Balat'a, İstanbul'un
kaosuna uzanan tertemiz bir aile dramı geliyor demek doğru olacaktır.
Ama yine de insan düşünmeden edemiyor.. Kanal D'de bir şeyler dönüyor, yeni
bir yapılanmaya girdiler orası belli. Başka bir zamanda, bütçesel
ve iç huzur olarak daha kafası rahat bir Kanal D'nin olduğu
dönemde yayın hayatına merhaba deseydi, çok daha iyi bir noktaya
çıkarabilirdi Şeref Meselesi. Yanlış zamanda geldiğini
düşünüyorum. Total'i kapar, AB'ye de selam çakar umarım.
Hayırlı olsun..