"Hayat her şeyi sana altın tepsiyle sunmaz, bazı şeyleri sen cart diye çekip alacaksın." Bence de öyle, Neriman'a katıldığım tek yer. "Sen benimsin!" deyip çekip almak gerek bazen. "Benimle yan." demek gerekiyor. Ömer de artık iyice aldığı sinyaller ve de bir adet tehdit sayesinde aksiyon alıyor artık. Ona aksiyon almalar yakışır. Kesinlikle Defne'yi görür görmez onu çekip kollarına alması çok doğru bir hareketti. Gereksizden önce davranması da. Kitabı kendisinin aldığını da üstü kapalı da olsa söylüyor. (İnşallah Defne anlamıştır, amin.) Burada da yine her ne kadar uyuzun Ömer'e gelip ahkam kesmesine sinir olsam da, yine o da DefÖm içindi. Çünkü bu onların hikayesi, ayrılmayı beceremeyen, en ufak kıvılcımda geri dönen iki aşığın hikayesi. Kıvılcım için de arada kibritin elimizi yakmasına da razı geliyoruz, o da dikeni olsun. Sebep olduklarının yanında nedir ki? Mesela sinirlendi, kıskandı ki Ömer hemen kendine çekip sarmaladı ve içindeki her şeyi döktü orada. Deli bunlar yalnız var ya, gerçekten ikisi de deli. Bizi de delirttiler üstelik yanlarında. Sen o gözlere bakıp "Bitti." diyemezsin Defne, diyeme de zaten. Bitmedi çünkü hikayeniz, araya boş bir sayfa girmiş o kadar.

"Bilir kişi bile eskidi. Sen mi deli, ben mi?"*
Kızgınlık, kaybetme korkusu, özlem, içinde sevdiğine doğru akan bir alev... Bunlar hep aşkın yanında olan destek güçleridir. Defne'nin içindeki savaşta, Ömer'in Defne'sinin mutlak zaferi için görmesi gerekiyordu, görmesi için de bakması, yaklaşması... Daha da yakın olması gerekiyordu. Ömer görmüştü korun ne durumda olduğunu ama alevlendirmek için daha da yakınlaşmak gerekti.
Hayatta bazen bizim kötü olarak gördüğümüz olaylar, aslında gerçekleşecek güzel şeylerin habercisi hazırlıkçısı olur. O an göremezsin, anlayamazsın nedenini. Ama geriye dönüp baktığında "İyi ki." dersin. Hiçbir şey o an göründüğü gibi değildir. Aslını görmek için bazen geriye çekilmek, bütüne bakmak gerekir, biraz da zaman. Neyse ki ne kadar sürerse sürsün, "Zaman hiçbir şey. Şahane bir an yaşayana kadar...

"Hüzünlerini de al yanına, ne olacak yanacaksan?"*
Ateşi yakmak için odun toplamak gerekir, katlanmak gerekir o zahmete. -Odun derken kimi kastettiğimi anlamışsınızdır.- Yorulduk odun toplarken, sıkıldık, üşüdük... Bununla da bitmedi bir de bu odunları tutuşturmak için bir de kibrit çakmamız gerekiyordu. Elimiz yandı çakarken, dokunulmaması gereken yere dokunulduğu için. Şimdi sadece kibriti yaklaştırmak kalmıştı.
Lunapark sahnelerine sabrettik, sonra da karakol sahnelerine. Usandık, sıkıldık, kapatasımız geldi belki hatta. Ama sabretmemizi sağlayan bir şey vardı. Ateş yanacaktı, hep alev alacaktı buralar ve biz bundan emindik. İçimiz ısınacaktı, hissetmiştik. Bu hikaye bizimdi çünkü, bir üçüncü şahsı olamazdı. Her şey DefÖm için, her şey. Bazen aslında tam tersi gibi görünse de. Hiç sönmeyecek bir ateşe bir avuç su yetmez çünkü, hele de bazen su gibi görünen aslında benzinse...
Özlem yakmış kavurmuş içini, üşüyorsun biraz da, yaptığın hatalardan dolayı kendine kızgınsın, yemeden içmeden kesilmişsin, üstüne bir de kıskançlık eklenmiş bunun üstüne. Kırılmışsın biraz da 1 sene esmeyen rüzgara...
Özlem yakmış kavurmuş içini, üşüyorsun biraz da, hem kendine hem ona kızgınsın yaptıklarından dolayı, yemeden içmeden kesilmişsin, üstüne bir de savaş var içinde. Biraz da kırıksın bir sene gelmeyen müjdeye...
Özlem yakmış kavurmuş içimizi, üşümüşüz biraz da, kızgın da değiliz kırgın da biz, belki biraz merakta... Üstüne bir de uyuzun birisi sinirlendiriyor bizi. Biraz da yorgunuz ayrılıktan...
Yine Ömer'in kapısı sadece Defne'ye açıldı, geri kalan herkes dışarıda. 'Cart diye.' çekip aldı yanına yaşadığı duygu yoğunluğuyla, kaybetme korkusuyla. İçindeki yangının özlemiyle. Korkarak, heyecanlanarak, titreyerek... Düşünmeden, umursamadan, kendine hakim olmadan... Her şeyin başlangıcı olan yerde, daha da öncelerde başlamış olan yangına teslim olarak..

"Çok mu şaşırırsın, cehenneme kar yağdırsam?"*
Bazen kelimeler kifayetsizdir, konuşmak gereksiz. Hele de böyle kriz anlarında. Bilemezsin çünkü, o kadar duygunun içinde hangisinin ağır basacağını. Önce o savaşı sonlandırmak gerekir, sonlanmasa da en azından surda bir delik açarak. Biriktirdiklerine, elini yakarak çaktığın o kibriti yaklaştır önce. Alev alsın buralar, önce bir içiniz ısınsın. Üşümesin daha fazla Ömer'in Defne'si ve Defne'nin Ömer'i. Dönsünler yuvalarına, son verin esaretlerine kendi içlerindeki. Yaksın bütün kötü şeyleri bu alev, at içine.
Değsin artık elleriniz, buluşun o gözleriniz... Yine unutup yeminlerinizi eriyip gidin ve birbirinize karışın bu alevde. Birbirine karışan gözleriniz, nefesleriniz ve dudaklarınız gibi.... Bazen en doğru olan kalplerin sesini dinlemektir, kendininkini de onunkini de. Dilinle değil kalbinle söylediklerin geçerlidir çünkü. Dilin "Bitti bu yangın!" derken kalbin "Benim yangınım sensin, benimle yan!" der aslında. Eh o zaman yanın madem, içimiz ısınsın. ^^

"Benimle yan, benimle yan... Ölüm gibi acıtır seni yeniden doğduğun an."*
Eteğimdeki taşlar;
*Bu isim iyi oldu buraya :)
*Tamir edilecek şeylerde normalde banyonun akıtan musluğu vardı ama o henüz tamir edilmedi. Bozuk musluğun gereksiz olduğunuz düşünüyorum. Ömer'e bıraktılar herhalde.
Yazı devam ediyor..