Devirler Albayım... Poyraz'sız açılmaz!

Devirler Albayım... Poyraz'sız açılmaz!
Döneceğini bilseydi "çabucak gel" diye, daha evvel evlenmez miydi bu Ayşegül?
İki sezon boyunca seyirciyi her geçen gün daha da hayran olduğu adam, Poyraz Karayel. Değiştiğini zannettiği birinci, ikinci ve sonsuz döngüye giren devirleriyle, bizleri ekran başına kitleyen ve gönlü hiç eskimeyen bir yol arkadaşı. Dünyanın tüm güzel sıfatlarını kullanarak betimlenecek, dillere destan bir baba. Yüreğinde taşıdığı devasa aşkın karşısına çıkan her engele takılan, belki yüreği delik deşik olmuş ama yine de sevmekten ve mücadele etmekten vazgeçmeyen bir sevgili. Katran karası bu gerçek dünyanın aydınlanması için umudumuzu kesmememizi sağlayan ve belki bir gün daha yaşanılabilir bir yer olacağına bizi ikna eden bir deli kardeşimiz. Bizim Poyraz'cığımız Karayel'imiz.

Öldü. Gömüldü. Üzerine toprak atıldı. Ama yine de yaşıyor ve bizlerin de birazcık daha olsun mutlu yaşaması için nefes almaya devam etmesi gerekiyordu. Bazı adamların ölmemesi gerekiyordu. Poyrazlar ölmezdi. Poyraz'sız buralarda umutlar yeşermezdi. Bahri Bey ve tüm babalar evlatsız, Sinan'lar ve dünyanın tüm çocukları babasız kalırdı. Poyraz bi' gitti; Ayşegül'ler aşksız, İsa'lar ödevsiz kaldı.

"Ah" diye diye izledim bölümü. Ayşegül'le, Albay'ımla, İsa'yla, Bahri Baba'yla, Zülfikar'la, Taş Kafa'yla beraber "Ah be Poyraz..." diye diye izledim. Ayşegül'ün yanındaki Çınar'ı içim almayarak, Poyraz'a ihanet ediyormuş gibi hissederek ve sürekli ağlayarak geçirdim ekran karşısındaki saatlerimi. Oğuz Atay başta olmak üzere, her saniyesinde bana Poyraz'ı hatırlatan ve "Ölemez ya!" diye söylenmemle geçen saatlerden bahsediyorum. Bir devir sözde kapanırken, o devrin kapanmasının öylece kolay olmamamasını diliyordum. Ve ne yalan söyleyeyim, açılacak yeni devir pek de umrumda değildi.

Meltem, Poyraz'ın ölmediğini söyledikçe ben de buna sonsuza kadar inanabileceğimi düşündüm. Bıraksalar, ben de Meltem'le yaşar giderdim o devirde. Bir devri üzerimize kapatıp bizi almadan gidebilirlerdi de ses etmezdim. Poyraz'sız yeni devirde ne işim vardı sonuçta? Sonra duvar yazılarıyla özdeşleşen, buram buram aile kokan, iyi kötü ama Poyraz'ın anılarıyla dolu, her tarafı Poyraz olan binayı kentsel dönüşüm uğruna aldılar bizden. Poyraz'ın izleri silinirken yavaş yavaş, geride kalan herkes başka birine dönüşürken, o günlerden geriye yalnızca adı kalacak korkusuyla ekran başında "Öldü mü yani?" düşüncesine dönüştü izleme serüvenim.

Ayşegül, içinde taşıdığı kor ateşe rağmen evleniyordu. Birlikte ağlıyorduk ve buna hiçbirimiz hazır değildik. Çünkü Poyraz'ın, "Benden nefret et ama başkasını sevme!" sesleri silinmiyordu kulaklarımızdan. Sinan, "Ayşegül Abla'm yapmaz, evlenmez!" diyordu ve ben sevdiği adamın ölümünün ardından saniyeleri bile sayan kadını; seçimleri için eleştiremeyecek, kızamayacak ya da haklıdır diye düşünemeyecek kadar donuklaşmıştım.

Poyraz Karayel'in bir çok bölümünde ağladım bugüne kadar. İki koca sezonla beraber yaşanan bir sürü acıya şahitlik ettim. Sefer'i ve Sema'yı uğurladım istemeyerek. "Kalan sağlar bizimdir" diyerek devam ettim yolculuğuma. Bu sefer gözyaşlarımın rengi farklıydı, hüzünle akmaya başlayıp mutlulukla sonlandı. Çünkü Poyraz'lar ölmezdi.

Poyraz Karayel'in kadraja girmesiyle, haklı çıkmanın gurur ve mutluluğuyla, "Şimdi ne olacak peki?" diye düşünmeden sevindim. Hayal de olsa, gerçek de olsa kabulümdür. Çünkü hikayenin tadından ödün vermeden son sürat hızda devam edeceğinin en güzel habercisi oldu, o son sahne. Açık konuşmak gerekirse, İlker Kaleli'nin hikâyeden ayrılmış olabileceği durumuna karşılık "Benim için Poyraz Karayel biter!" taraflılığıyla izlediğim bölüm, kafamda tamamen oturdu ve işte böylece içime sindi.

Ve bir daha ölme Poyraz! Böyle bir cümle kuracağım deli kardeşten mahrum etme beni n'olur. Hoş geldin, yine yeniden aramıza. Asla mutlu olamayacağın hikayeni izleyeceğim için heyecanlıyım. Olsun, biz beraber mutsuz olurken de güzeliz seninle. Kaçıncı Poyraz Devri ya da yokluğunda başlayan ikinci Ayşegül Devri değil mesele. Devrin bir gün sizin devriniz olacağı ana kadar eşlik edeceğim sizlere. Kim bilir belki bir mucize olur günün birinde?

Bölümün şahane olduğunu tüm kalbimle söyleyebilirim. Bir yanda Poyraz'ın öldüğüne beni ikna eden Ayşegül'le, diğer yanda ölmemiş olabileceğine inandıran Meltem'in yani Burçin Terzioğlu ve Hare Sürel'in performanslarını ancak yürekten kutlayabilirim. Ekran başında geçirdiğim saatler boyunca yaşadığım muammaya şimdi ancak gülümsüyorum. Ayşegül'ün yola "evli" olarak devam edecek olmasını ve onu bu yolda karşılayacak Poyraz'la neler yaşayacağını çok merak ediyorum elbette. Kim demiş Poyrazlar ölmez diye, Ayşegül öldürür vallahi. Kızı sonunda delirttiler Albay'ım!

Poyraz'ın iki koca sene boyunca nerede olduğunu bilmiyor ve onu gördüğüme sevinmekten pek de merak etmiyorum ama Ayşegül'den daha çok onu yaşadığına pişman edecek birisi varsa, o da Zülfikar'dır. Meltem'in hayatı da ailesinden birilerinin ölmediğini kanıtlamakla geçti en nihayetinde, Zülfikar'ın çilesi neydi? Ortaya çıkacak bütün efsane diyalogları şimdiden iple çekiyorum. Ve ağladığım sahnelerin arasına giren bir adet Songül'le bir adet Sadrettin'i de pek bi' özlemişim doğrusu. Avukat Songül mü? Gerçekten mi? ^^

Poyraz Karayel sezona çok iddialı bir giriş yaptı, böyle devam etmesini temenni ediyorum. Ethem Özışık'ın kaleminden Osman Taşçı'nın kadrajına akan ve seyir keyfi müthiş bölümde emeği geçen herkesin gönlü hep hoş, yolları açık olsun. Bol şans. <3 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER