İsviçreli yönetmen Claude Barras’ın ilk uzun metrajlı filmi, Cannes’da yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde prömiyerini yapan ve İsviçre’nin Oscar adayı olan Kabakçığın Hayatı / Ma Vie De Courgette sürpriz bir şekilde festivalin en sevilen filmlerinden biri oldu. 66 dakikalık bu mütevazı görünümlü animasyon seyirciye beklenenin çok üzerinde şeyler vaat eden, çocuklardan çok yetişkin seyircilere göre bir roman uyarlaması aslen. Kalbinizi hem kıracak hem de ısıtacak, mutlulukla olduğu kadar mutsuzlukla da örülü çocukluğunuza doğru bir yolculuğa çıkaracak sizi. Bunu animasyon sinemasının alışılmış kalıplarını kırarak yapacak üstelik.
"Belalı Simon"
Adı aslında Icare olan ama annesinin ona taktığı “Kabak” ismini tercih eden 10 yaşında bir çocuk filmimizin kahramanı. Babası hayatta mı yoksa ölmüş mü bilmiyoruz. Ne görüyoruz kendisini ne de çok bahsini duyuyoruz. Annemiz bir alkolik. Sürekli bira içiyor, oğlu Kabakçık’la hiç ilgilenmedi ve hatta onu şiddete maruz bıraktığı çok açık. Kabakçık daha hemen filmin başında annesini bir kaza sonucu kaybedince bir yetimhaneye yollanıyor. Kendisi gibi annesiz babasız ya da daha kötüsü onlar tarafından istenmemiş başka çocuklarla yaşamaya başlıyor. Annesini ve evini kaybetmenin hüznüyle yeni bir yerde yaşamaya başlamanın sıkıntısı üst üste gelince bir hayli depresif bir kahraman var karşımızda. Yetimhanedeki arkadaşları çocuk romanlarında ya da filmlerinde sıkça karşılaştığımız karikatür karakterler aslında: Herkese zorbalık yapan, kendini ortamın “ağası” olarak kabul ettirmiş biri, sessiz hiç konuşmayan, içine fazlasıyla kapanık bir başkası, sürekli sakarlık yapan ya da diğer çocuklar tarafından horlanan “aptal” bir tip… Bu ekibe Camille adında bir kız daha katılıyor sonradan. Camille hikayesindeki gizemle, güzelliği ve atılganlığıyla hemen Kabakçık’ın radarına giriyor ve o ilk çocukluk aşkı doğuveriyor aralarında. Yetimhanenin talihsiz çocukları hep birlikte maceralara atılıyorlar, seviniyorlar, üzülüyorlar, öğreniyorlar. Yani büyüyorlar. Çocukların büyümesini istediğimiz şekilde olmasa da, hayat ellerinden her şeylerini almış olsa da.

"Filmin tüm çocuklarının yüzünde okunan hüzün"
Bu anlattıklarımız aslında daha önce birçok animasyonda da uzun metrajda da izlediğimiz, alışılmış, klişe bir öykünün parçaları gibi. Kabakçığın Hayatı’nı bu örneklerden farklı kılan bir şeyler var oysa. Öncelikle stop-motion tekniğiyle çekilmiş, Hollywood’un bize benimsettiği o yuvarlak, sevimli çizgilerden çok uzak karakterlerle karşı karşıyayız. Çocukların fiziksel olarak nasıl göründükleri onlara duyacağımız sempati için hiç önem teşkil etmiyor. Sevimli değiller. Birçoğu yüzlerinde ya da bedenlerinde geçmiş travmalarının, yaşadıkları büyük acıların izlerini taşıyor. Yönetmen tarafından nazikçe yapılan bu yerleştirme küçük seyircilere değilse de büyülere verilmiş bir işaret gibi. Yetimhanedeki çocukların başına gelenler çocukların anlayabileceği kadar basit ve sade, büyüklerin gerçekte neler olduğunu sezeceği kadar ağır aktarılmış. Çocuk oldukları için her şeye gülebilen ama yaşadıklarının ağırlığını taşıdıkları için bir anda hüzünlenebilen, saldırganlaşan, normal dışı davranışlar gösteren gerçek çocuklar var karşımızda. Çoğu yerde karşımıza şaka olarak çıkan ancak bahsedilen konuların gerçekliğini kavrayan seyirci için taş gibi ağır olan şeyler zaman zaman gülerken bir anda gözlerinizin dolmasına sebep oluyor.

"Tüm çete bir arada"
Metninin ağırlığına rağmen umut dolu bir film Kabakçığın Hayatı. Finalde her şey tatlıya bağlanıyor, herkes mutluyken ayrılıyorsunuz salondan. Ancak izlediklerini hazmetmek zaman alıyor. Tortusu filmden çıkınca işliyor insanın içine. Çünkü biliyoruz ki bu çocuklar gerçek, bu acılar var hayatın içinde. Biz şanslıyken bazısı şanslı değil. Bari çocuklar bunları yaşamasın diye çırpındığımız dünyanın gerçeğini olduğu gibi alıp perdeye yansıtmış yönetmen. Ve bunun şaşırtıcı bir başarıyla çocuk izleyicinin kalbini kırmadan ya da örselemeden anlatabilmeyi de başarmış. Evet, daha çok yetişkin seyirciye göre bir animasyon Kabakçığın Hayatı. Ama şayet çocuklarınızla izleyecekseniz de yanlış bir tercih olmayacak. Sadece sıradan bir animasyon filmi izledikten sonra cevaplamanız gerekenden daha fazla soruyla karşılaşacaksınız. Ebeveynler için zor ama faydalı bir sınav olduğunu düşünüyorum bunun, naçizane. “Artık bizi sevecek kimsemiz kalmadı.” diyor Kabakçık ve arkadaşları. Oysa sevgi her yerde. Herkeste.
Arayıp bulmak, biraz daha derinlere bakmak gerek sadece. İşte bu filmi izlemek de aynı o derinlere bakmak gibi olacak sizler için. Kaçırmayın. İyi seyirler...