İçerde | Show Tv
Atv yayınlanan, Kenan İmirzalıoğlu ve Cansu Dere'nin başrollerini paylaştığı Kerem Deren'in kaleminden çıkan
Ezel'i izleyenler bilir, ortamlarda muhabbeti döndüğünde,
“Gelmez bir daha öylesi, ah be ne diziydi” cümleleri havada uçuşur sonra da
özlem içinde eski bir bölüm açıp izlenir. Ben de bu yaz öyle bir Ezel özlemine
düşmüştüm, tüm bölümleri hatim ediyordum. Tam da öyle bir anda “İçerde”nin
varlığıyla heyecanlandım. Üstelik Ezel'in yayın gününde olmasıyla bana nostajik
bir selam da veriyordu. Hem
Poyraz Karayel'le aynı günde de değildi, bir tercih
yapmak zorunda da kalmamıştım. Oh!
Hemen tanıtımlar çıksın diye bekledim. Ama o da ne? Salçalı ekmek sahnesinden olduğunu düşünüyorum, tanıtımlar beni çekmedi, çekemedi. Halbuki
çok istiyordum izlemeyi. Ama yine erken pes
etmedim, "izleyeceğim ben bu diziyi" diye karar aldım. Şans bu ya, ilk bölümü
izleyemedim herkesle aynı anda. Ancak çığ gibi büyüyen bir mahalle baskısının
altında kalmıştım bile. "Ilgaz, İçerde diye bir dizi başlamış, izledin mi?" içerikli mesajlar
ve yine "İçerde izlenir" temalı bir timeline'la karşı karşıya
kaldım.
Dev kadrolu 2006 yapımı Hollywood filmi, hatta geçtiğimiz aylarda Amazon tarafından televizyona uyarlanma kararı da alınan “
The Departed” ile fazla sıkı fıkı bir ilişki içinde olduğunu
bildiğimiz
İçeride, ne olursa olsun hikayesini anlatma fırsatı bulacak gibi
görünüyor. Filmi bilenler bile ilk bölümü sonuna kadar izlemişlerse, vardır bu
işin bir sırrı.
İlk bölümde canımı sıkan birkaç şey vardı. En
büyük can sıkan şey dizinin kadın oyuncuları oldu. İlk bölümün günahı olmaz romantikliğini
gösteremiyorum maalesef. Gazeteci arkadaşımız Eylem'in (Damla Colbay) komikli cici kız tavırlarını bir
an önce törpülemesi ve daha sakin olmasını istedim; tüm bölüm boyunca. "Neyse belki gözümüz alışır Eylem’e" diye düşündüğüm anda bu sefer de Avukat Melek (Bensu Soral) bitiverdi ekranda. Kebapçı Celal'in (Çetin Tekindor) gözünden
sakındığı Melek, güçlü bir avukat olarak çıkageldi karşımıza.
Güç-mafya avukatlığı-zeka üçlüsü
deyince akla ilk gelen Poyraz Karayel'in Sema Kılıçaslan'ını ayrı bir yere koyduktan sonra Melek'in
olmamışlığı ile karşı karşıya kaldım. İkinci bölümde çaresiz bir göz alışması yaşadım desem haksızlık
olur mu bilemiyorum ama, hâlâ bir olmamışlık hissediyorum. Bunu da kendimi “Acaba başka kim oynayabilirdi bu
rolde” diye düşünürken bulduğum anda fark ettim.

Canım Kurban Celal Baba ama seni zor günler bekliyor gibi..
Düşman kardeşler çatışması hele bir de anne hasreti ile
soslandırılınca tadından yenmiyor. Çağatay Ulusoy’un kendini her rolde
izlettireceğini kabul edeli epey zaman oldu. Aras Bulut İynemli'yi en son Öyle Bir Geçer
Zaman Ki'de izlemiştim. O püskül saçlarına bir çözüm bulursak, azıcık
problemli Mert performansı tadından yenmeyecek.
Ancak İçeride’nin bana karşı kullandığı en
önemli kozu, Çetin Tekindor ve ikinci bölümde kavuştuğumuz Rıza Kocaoğlu oldu.
İlk başlarda yadırgadığım Celal Baba şivesi bile sonrasında keyiflenmemi
sağladı. İlk bölümde Tuncel Kurtiz’e gönderilen hürmet dolu selam zaten kalbimin
kapısını ardına kadar açtı. Rıza Kocaoğlu ise benim için daima “Temmuz.” O nedenle
Davut'u da bir nev-i Temmuz olarak kabullenip, hikayeyi katmerlendirmesini
bekliyorum.
İçerde'yle ilgili en büyük beklentim ve isteğim izleyiciyi
ters köşelere boğması olacak. İlk bölüm sonunda ortaya koyulan kozlar oyunun
teorideki kurallarını belirledi. Pratiğin her zaman farklı ve daha güzel
olduğunu bildiğim için büyük bir iştahla ters köşeleri bekliyorum. İlerleyen
bölümlere dair en büyük beklentim Celal Baba’nın kardeşler arasında yapmak
zorunda kalacağı tercih ve birini feda etmenin üzüntüsünü izlemek. Bunun için
epey vakit var gibi ama şimdiden meraklanıyorum.
Yazının sonuna geldik ve bir karar vermem gerekiyor, farkındayım.
En iyisi birazcık daha düşüneyim ve pazartesi akşamı son kararımı
bildireyim. Ertesi gün de kazanan tarafın
yorumunda buluşalım..
Mutlu günler..