Seni gördüğüm zaman dilim neden tutulur
Seni gördüğüm zaman güller elimde kurur
Seni gördüğüm zaman hayat sanki son bulur
Gözlerine bakınca dünyalar benim olur
Susma gönlüm sen söyle haydi gönlüm sen söyle
Aşkımı sevgiliye derdimi sevgiliye
Haydi söyle onu nasıl sevdiğimi
Haydi söyle rüyalarda gördüğümü
Haydi söyle uykusuz gecelerimi
Haydi söyle
Seni gördüğüm zaman beni bir ateş sarar
Seni gördüğüm zaman yanar yüreğim yanar
Seni gördüğüm zaman canlanır tüm anılar
Seni gördüğüm zaman durur bütün zamanlar
Şarkının içinde kaybolmak ya da bu sözlerin Kerim ve Hülya'nın üzerinde ne kadar güzel durduğunu düşünerek izlemek, yine yeniden Hayat Şarkısı'yla alakalı aklımdan geçen düşüncelerle oturuyorum yazıya; Hülya için.
Önce, küçük bir kızken gördüğün bir çocuğun gözlerini sevmek. Hareketlerine uyuz olsan bile o çocuğun kalbini sevmek. Büyürken geçen zamana rağmen, biraz hırslarına biraz da kıskançlığına yenilip, sevdiklerinin hayatlarını mahvetmek pahasına, karşında gördüğün adamı sevmek...
Neydi Hülya'nın bu aşk için ödediği ilk bedel? Babasının ölümü... Kendi babanın ölümüne, ablanın namusunun kirlendiği sanılmasına sebep olma uğruna, yine de bir adamı çok sevmek... Sonra, evlendiğin gece seni terk etmesine rağmen, başka bir kadından olan çocuğunu da sevmek... Sevdiğin adamın hayatıyla oynayacak, kaderini değiştirecek, hayallerini elinden alacak kadar çok sevmek...
Mümkün mü? Evet. Şimdi bana soracak olursanız, "Aşkta her şey mübah değildir!" diye ahkam keseceğim çünkü aşkta da doğrular ve yanlışlar vardır. Nerede bir hileye bulaşan, nerede sevdiğini etkilemek için ya da onunla beraber olmak için türlü entrikalara giren insan görsem; ahlaktan, etikten, doğrudan dem vururum. Ama ilk kez Hülya ile düşünmeye başladım, tüm bunların gerçekten önemli olup olmadığını.
Kerim karşıma gelse ve bana yaşadıklarını anlatıp akıl istese, "Aptal mısın oğlum? Kızın kıymetini bil. Seni çok seviyor!" derdim. Evet, derdim bunu. Çünkü, oynadığı tüm oyunlara rağmen yaşadığı pişmanlık, Hülya'nın tüm hücrelerinden bana kadar geçti. Ve insan unuttuğu o şeyi hatırlıyor; doğruları söyleyemeyecek ya da oyun oynayacak kadar çok sevmek diye bir şey var. Hülya, yaptıklarının bedelini, kendine kendi ödetecek kadar bilinçli bir kadın. Kerim'i kaybetmemek için susmuyor. Hatta, Kerim'i kaybetme pahasına, babasının suçsuzluğunu kanıtlamak istiyor.
Tüm bunlar yaşanırken üstelik, daha da çok sevdi Hülya. Filiz, "babasını" elde etmek için "oğlunu" kullanırken, Hülya "babasından" bağımsız sevdi "oğlunu". Hülya, Filiz doğum sırasında pazarlık yaparken daha, sahiplendi Mehmet'i. O an annesi oldu. Her gün biraz daha annesi Mehmet'in. Babasının ona ve ailesine yaşattığı tüm acılara rağmen, bir gün güzel bir ailesi olacağı umuduyla hayata tutunup, hem iyi bir anne hem de iyi bir eş oldu. Mehmet ağladığı için ağlayan bir anne Hülya. Kerim'in kendisini affedip affetmeyeceği belli bile değilken, Kerim'den çok doğurmadığı oğlunu özleyen bir anne Hülya.
Ve bu yolda, hiç kimse Hülya gibi sevemedi Kerim'i. Filiz bile. Evli olduğunu öğrendiğinde terk etmişti Filiz, Kerim'i. Biliyorum, doğru olan bu. Ama Hülya terk etmez, işin aslını bir de Kerim'den dinlerdi çünkü o evlilik zaten Kerim için gerçek değildi. Filiz'in hor gördüğü, ilk zamanlar belki renginden şüphe ettiğimiz Mahir bile adam gibi adam değil mi?
"Adaletin kestiği parmak acımaz" demişler ama o da öyle değil. Kerim'in sinirini çıkarmak için söylediği ve kan testinin de söyleyeceği gibi "Mehmet'in annesi Filiz" değil. Ve bu konu, sinir anında söylenecek kadar da kolay olan bir şey değil. Olmamalıydı. Patavatsızlığına bir kalp verdim Kerim'in. Akabinde de affettim. Çünkü ben de onu anlayacak kadar çok seviyorum Kerim'i, Hülya gibi.
Ama mesele şu, Hayat Şarkısı ezber bozduruyor. Tüm haklı olduğu yanlarına rağmen, gönlüm Kerim'den değil de Hülya'dan yana oluyor. Çünkü evet, Hülya Kerim'i çok seviyor. Üstelik, masallarda okuduğumuz, aşk filmlerinde izlediğimiz gibi "saf ve temiz" sevmiyor işte. Buna rağmen bir kere şüphe etmedim iyi niyetinden ya da sevgisinden. Çünkü işte bazen, hayat şarkısını en dolambaçlı yolların bile mutluluğa çıkabileceğini bize kanıtlamak için söylüyor.
Ve şimdi Hülya daha fazla bedel ödemeyi hak etmiyor. İşte şimdi Kerim'in, Hülya'nın yanında olması gerekiyor. Hülya'nın Mehmet'i kaybetmemesi gerekiyor. Kimsenin Hülya'yı suçlamaması ve Cem'in artık bi' geri durması gerekiyor. Çünkü Hülya'nın pili bitti artık. Tekrar hayata dönmesi için de kalabalık ailesindeki mutluluğa karışması gerekiyor.
Ve... Bitmeyecek tabii ki yaşayacakları ama en azından ailesiyle iyileşsin istiyorum. Bir çocuğu olduğunu, Bahar'ı öğreneceği zaman yaşayacaklarından korkuyorum en çok. Çünkü aslında Hülya, herkesin sandığının aksine bir bebeği dokuz ay karnında taşımanın ne olduğunu da doğum yapmanın ne olduğunu da çok iyi biliyor. Yani o gerçekten anne! Bir yavrusu zaten elinden bir şekilde alınmış. Mehmet'e dokunmayın.
Tüm ekibin emeklerine ve yüreklerine sağlık. En büyük kalbi de Hülya'ya bizi yürekten inandıran Burcu Biricik için bırakıyorum bugün, sevgiyle...