"Farkında mısınız?
Hayat hep yol ayrımlarıyla dolu. Defalarca karar veriyoruz. Bir yere sapıyoruz,
tamam benim yolum burası diyoruz. Sonra yeniden bir çatala çıkıyor o yol.
Yeniden, tekrar tekrar karar vermek zorunda kalıyoruz. Sonunda bütün bu
seçimlerimiz bizi biz yapıyor. Yine de bazen, dönüp hayretle bakıyorum yaptığım
seçimlere. O zamanki ben şimdiki beni şaşırtıyor bazen. Fakat işte hayat bizden
yeni kararlar almamızı bekleyerek devam ediyor. Ne de olsa yürümeye mecburuz ve
hiç unutmamak lazım; Bu yolları bir defa yürüyoruz, provası ikinci şansı yok.
Kapının arkasında bizi ne sürprizler, hangi mucizeler bekliyor asla bilemiyoruz…"
İşte Defne’nin yaşadıklarının özeti. Ömer hayatına girdikten
sonra o kadar çok şey yaşadı ki. Başına gelen aşkı o pazarlıksız kocaman kalbi
taşıyacak güçteydi, ama karşısında ki insanların pazarlıklı hayatları ona
birkaç beden büyüktü. Ne yaparsa yapsın olmazdı. Çünkü bu, kareye üçgen
oturtmaktı, oturmazdı. Kaçsa da, kalsa da, düşse de, kalksa da, korksa da… Hepsini denedi, yine de olmadı. Hayat
bu değil miydi zaten? Korkarak değil, göze alarak. Kaçarak değil, yaşayarak. Yok,
sayarak değil, var olarak. En sonunda böyle de yaptı, korkmadı, kaçmadı ve de
yok saymadı. Sonuç mu? Kendi söylesin:
"Ama en sonunda, bu
aşkı kalbime gömerek olup biten ne varsa minicik bir kutuya koyup sakladım
kalbimde. Evet, sığmadığı oldu bazen, zorlayıp acıttığı kalbimi. Ama her şeye
rağmen atamadım, tuttum içimde. Unutamadım ya da unutmak istemedim, ama bir
şekilde hallettim. Sonunda yaşadıklarımla, yaptığım tercihlerle buradayım işte.
Yataktan çıkıp gözyaşlarımı silip bir şekilde yeniden defo olmayı başardım, en
azından şimdilik…"
Yaralarını içine gömmeyi onları sarmak zannettiği için, yine
aynısını yapmıştı Defne. Acısını içine, kendince derine saklayarak yola
koyulmuştu tekrar. Çünkü o sevdiklerinin üzülmemesi için ayakta olması
gerektiğini düşünen bir savaşçıydı. Aşkını da, acısını da, özlemini de kalbinin
kuytu köşesinde tutarak kaldığı yerden, start vermişti yaşamına. Artık boynunda
oyunun halkası, sırtında yalanın ağırlığı yoktu ve de bu yüzden güçlüydü. Ama
ne kadar saklarsa saklasın, gözlerinde ki o ifade onu ele veriyordu. Çünkü içi
boştu.
Yazı devam ediyor..