Birtakım insanların mucize
kelimesinin kanlı canlı tarifi olmak üzere gönderildiğine inanırım. Onlara
rastlamak, yunus sürüsü görmek, birdirbir oynayan gökkuşaklarına rastlamak,
kayan bir yıldızı dilek tutabilecek kadar yakalamak kadar nadirdir, ‘Ay ay ayy’
derken geçip gidiverirler. Instagram’a yüklemeye, snap’ini atmaya çalışırsan o
arada kaçırıverirsin.
Bence Poyraz Karayel - temsili değil
Poyraz Karayel de bence bu
insanlardan bir tanesi, hatta en önde gidenidir. Kimin hayatına girerse onu geri
dönüşü olmayan şekilde değiştirip renklere boyar, ondan öncesini hatırlamaz,
hatırlamayı da hiç istemezsin zaten. Huzur filan değil, bildiğin adrenalin
bağımlılığı vadeder, buna rağmen vazgeçemezsin. Ancak tüm mucizeler gibi onu da
öyle sonsuza kadar yanında tutamazsın. Mucizelerle ilgili en büyük soru da
buradan gelir. Varlıklarından haberdar bile olmadan, dolayısıyla onları hiç
özlemeden hayatımıza devam edersek mi daha mutlu oluruz, ‘üç günlük bir şey’
bile olsa bir mucize tam orta yerinden hayatımıza düşerse mi? Öyle ya da böyle
yaşayıp gitmek mi güzeldir, ne kadar mutlu olabileceğimizi şaşırarak görmenin
riskini almak mı?
Dünyanın en güzel Ayşegül'ü hiç mutsuz olmamalıydı
Ayşegül’ün bu konudaki seçimi çok
açıktı elbette, bodoslama gitti Poyraz’a. Gitmemeyi düşünmedi bile. Poyraz’la
olmanın hayatını sonsuza kadar değiştirmek olduğunu çok iyi biliyordu. Kaçtığı
ne varsa hepsine geri dönecek, inandığı her şeyi unutacak, mafya olduğu ve
kardeşinin ölümü yüzünden suçladığı babasıyla barışacak, dünyanın en şeker
çocuğuna annelik yapıp, kendi bebeğinden bir saniye bile düşünmeden
vazgeçebilecek kadar çok seviyordu Poyraz’ı. Biz de izlerken aşklarına o kadar
inandık ki, ne yaparsa yapsın suçlayamadık Poyraz’ı.
Bin defa ayrılıp, bin defa
barıştılar ikisi. En büyük yeminlerden döndüler her seferinde. Poyraz ne yaptı
etti, olmazı oldurdu. İşte bu yüzden ikinci sezon finalinde Poyraz’ın öldüğünü
izlememize rağmen buna inanmadık, ‘Yok canım kesin geri gelecek’ dedik, ‘Poyraz
Karayel olmak bunu gerektirir, Ayşegül eve gittiğinde orada bulacak onu’ diye
hayal ettik. Gel gör ki üçüncü sezon tanıtımlarından bir tanesinde Ayşegül’ün
mevsimler boyu süren yasını ve okuduğu şiiri duyunca beynimizden vurulmuşa
döndük.
Yoksa gerçekten?
Yoksa Ahmet Poyraz Karayel gerçekten
öldü mü? Ayşegül, Sinan, Albay, Bahri Baba ve biz artık onsuz muyuz? Üçüncü
sezona sayılı günler kala kafamız bir milyon bekliyoruz gelecek haberleri. İlker
Aksum’un diziye katılmasına çok mutlu oldum, bayılırım ona da ama Sinan’ı Poyraz’dan
sonra ona mı emanet edeceğiz yani? Bahri Baba’nın yeni oğlu, Ayşegül’ün yeni
aşkı o mu olacak? Buna henüz hazır değilim sanırım. Yoksa Poyraz Karayel’in
bizi en başından beri inandırdığı gibi bir mucize mi olacak? Poyraz Karayel’e
Poyraz’sız devam edebilir miyiz? Yok etmeyelim desek, içimiz elverip de Sinan’ı
bir başına bırakabilir miyiz? Bütün bunları çok yaklaşan yeni sezonda hep
birlikte göreceğiz. Şimdiden iyi seyirler dilerim.