Aşk Laftan Anlamaz: Atsan atılmaz, satsan satılmaz!

Aklımı başımdan alıyorsun kadın!
Burada adeta diziye bir kâbus arası gibi giren ve "evlen" diye tutturan anne muhabbeti beni biraz bozdu. Özellikle ailelerin kız çocuklarına ‘Madem iş buldun, evlen artık’ baskısı yapmasını normalleştirmek pek doğru gelmedi. Tamam, belki büyüklerimiz bunu yapıyor olabilirler ama bu yapılan şeyin doğruluğunu ispatlamaz. İlla baskıcı bir anne figürü kullanılacaksa özgürlük kısıtlaması bile bir derece kabulüm ama bir anne kızının mutsuz olacağı bir adamla evlendirme çabasına neden girer?

Azime Sultan benim bu zamana kadar gördüğüm en tontiş, en tatlı, en birleştirici kısacası en babaanne gibi babaanne. Onun torunlarına yaptığı evlen baskısı sempatik görünüyor çünkü o torunlarının fikrini de alıyor. ‘Evlen de kimle evlenirsen evlen’ mantığında değil yani. Hem Doruk’la hem Murat’la olan ilişkisinde gerçekten onları tanıyan ve her zaman doğru şeyi söyleyen tavrına bittiğim doğrudur. Ayrıca Didem’le olan sahnesinde gözlerindeki dehşete ölürüm.

Murat ile Doruk’a yaptığı ‘Bir erkek bahçede bahçıvan, yolda oto tamircisi, yeri geldi mi marangoz, boru patladı mı tesisatçı olmalıdır. Karısının yanında gerekirse bir kaplan, yeri geldi mi kartal tabii ki bir beyefendi ve adam gibi adam olmalıdır.’ konuşması ile bu zamana kadar ‘Kadın dediğin şöyle olmalı, kadın dediğin böyle olmalı, bizim anneannelerimiz böyleymiş’ diyenlere ‘Bizim de dedelerimiz öyleymiş, öyle olamıyorsan böyle kadın istemeyeceksin’ diyebilecek nitelikteydi.

Dizinin ilk bölümünden itibaren Murat ve Hayat’ın konuşmalarındaki uyum hem dikkatimi çekiyor hem de aşırı beğeniyorum. Hem ortak yönlerini görmemizi sağlıyor hem de bakın biz ne kadar da aynıyız dercesine bağırmıyor. Cümlelerinde bir paralellik olması ama aynı zamanda zıtlıkların olması beni hep çekiyor.

Ertesi gün kap kırıklıklarını içlerine atmamaları ve birbirlerine yansıtmaları sayesinde pek güzel sahneler izledik. Sen gittin ama bana hiçbir şey olmadı temalı konuşmalar yapsalar da bu aslında karşı tarafın bu bana neden trip atıyor diye sorgulamasını sağladı. Olan çiçekçiye oldu ama merakım kırmızı gül klişesi diye laf attığı çiçekler yerine ne kullanacağı yönünde.

Bölümde ben her ikisine de çok üzüldüm çünkü sürece döktüğünüzde çok iyi giderlerken bir anda buz dağına çarpmışçasına ikisi de batışa geçti. Birbirlerinin canını yakmak için söylenen sözler, kırıcı konuşmalar, insan içinde küçük düşürmeler, en son evde Murat’ın Hayat’a istenmediğini hissettirmesi ve daha sonra vücut dili... Gel beni döv dedi bu bölüm Murat. Bir yandan da aralarındaki uzaklık Hayat’ın olduğu kadar Murat’ın da canını yaktı. Üstelik Hayat arkadaşlarıyla paylaşıp üzüntüsünü net bir şekilde dile getirebilirken Murat daha içinde yaşamak zorunda kaldı ve fırtınası da Hayat’ı yerle bir etti.

Yıkıldığım an!

Yine de Hayat’ın uyuduğu sahnede üzerini örtmesi, başını uyanmasından korkarak kaldırıp yastık koyması, önce dokunmamak için kendiyle savaşması daha sonra nazikçe narin bir çiçeği okşar gibi saçlarını okşaması... Hayran bıraktı bir de Burak Deniz’in oyunculuğu ekenince ayakta alkışlanası bir sahne olmuş.

Tuval dizinin akışında hem komedi anlamında hem de hikâyenin ilerleyişinde büyük bir rol oynuyor. Karakterin özgüveni tavan ama altyapısız bir güven değil bu. Aynı zamanda kendine olan sevgisi gözünü kör etmemiş, etrafındaki olaylara duyarlı ve çözüm odaklı. Yani hiçbir karakter tek boyutlu değil.

İzin ver seni bir seveyim be!

Hikâyenin içindeki yan hikâyelerin de işleyiş hızı da düşük değil. Kerem ve İpek benim ilk günden beri ne derece olurlar bilemiyorum dediğim bir ikiliydi. Hep bu kız bu noktadan ‘Seviyorum ulan’ noktasına nasıl gelecek diye düşünüyordum ve o kadar iyi bağladılar ki ağzım açık kalarak izledim. Kerem’in aşkından emin değildim ve o hissettiklerini anlatışında ben ekran karşısında eridim, İpek etkilenmese şaşırırdım.


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER