Acıklı bir tulum sesi, elinde yün çile uzağa bakan bir anne,
bakışlarına acı, keder oturmuş bir adam. Ah be Yusuf Orti, ah!
Onu ilk kez Özcan Alper’in boğazımda bir yumru bırakan
Sonbahar’ında izledim. Bir yanda Karadeniz’in güzelliği, öte yanda Yusuf’un hüzünlü hikayesi. Azgın dalgalar, zorlu yamaçlar, daha da zorlu hayatlar.
Gözlerinden acı taşan, evinin içinde yatıp uyuyamayan bir adam; Yusuf.
Onur Saylak… Bakışlarına destan yazılası adam. Yusuf’tan
Tekin’e uzanan yolculuğunu hayranlıkla, zaman zaman iç çekerek takip ettim. Karakterine
delicesine inanarak yola çıkıp, o yolda bir an bile tökezlemediğini düşünüyorum
da oyunculuk gücü üzerine ne desem eksik kalacak sanki.
Sonbahar’ın Yusuf’u, Asi’nin
Ziya’sı, Gönülçelen’in Levent’i, Hatırla Gönül’ün Tekin’i, Rüzgarın
Hatıraları’nın Aram’ı ve daha niceleri…