Emilia Clarke, Louisa Clark’ı oynamak için doğmuş olabilir.
Evet, bodoslama daldım lâkin naif kalbim bu kadar dramı daha fazla kaldıramazdı.
Birkaç yıl önce arkadaşımın tavsiyesi üzerine okumuştum Senden Önce Ben’i.
Hatta kitabı satın almamıştım, ödünç alarak okumuştum. Bitirdiğimde kitabı
yan tarafa fırlatıp deli gibi ağladığımı tabii ki unutmadım. ^^ Bunda o
zamanlar ergenliğin zirvesinde ve Yengeç burcuna mensup oluşumun etkileri de
büyüktür tabii. Spoiler vermek, vermemek şu noktadan sonra çok mühim mi
bilemiyorum. Kitap basılalı yıllar, film vizyona gireli haftalar olmuş (Neden
bu kadar geç izlediğimi merak ediyorsanız: Kahrolası finaller!). Yine de
elimden geldiğince spoiler’dan kaçınacağım ama olursa da çok taşlamayın beni
inşallah! ^^
Esas kızımız Louisa Clark, küçük bir çevrede büyüyen, aynı
çevrede yaşamını devam ettiren, hayattan beklentisi minimumda olan; aşırı
konuşkan, neşeli, tuhaf giyinen, 26 yaşında tatlı bir kız. Bir de esas
oğlanımız var. William Traynor. Biz ona kısaca Will diyeceğiz. Hayatı
dolu dolu yaşamayı seven (hoş bu anlamda biraz paranın bol olmasının rahatlığı da
var,) azla yetinmeyen, maceradan maceraya koşan, TABİİ Kİ ÇOK YAKIŞIKLI bir
adam. Çapkın olduğundan bahsetmiş miydim? Bir şey oluyor ve bu iki insan birlikte altı ay geçirmek
zorunda kalıyor. Will’in Lou’ya ihtiyacı var. Lou’nun da paraya… Çünkü evde
çatlak bir anne, işsiz bir baba, hasta bir büyük baba ve üniversiteyi
bırakıp kucağında bebeğiyle evine dönen bir kız kardeşi var.
Ailenin paraya
ihtiyacı var ve bu konuda sorumluluk Lou’da. Bu sebeple Will’in tüm huysuzluklarına,
kaba hareketlerine katlanıyor. Sonra bir gün Will, Lou’ya
kapılarını açıyor. Onunla konuşuyor, çoğu zaman iğneleme şeklinde olsa da,
birlikte film izliyor, bahçede yürüyüşlere çıkıyorlar. Bunlar Will için yeni
şeyler… En azından son iki yıl için. Çünkü Will iki yıl önce geçirdiği trafik
kazası sebebiyle felçli ve boynundan aşağısını kullanamıyor. Hayatı en uçlarda
yaşarken bir sandalyeye çakılıp kaldığınızı hayal edin. Çok zor gerçekten… Lou
onu neşelendirmek, hayata yeniden bağlamak için çok uğraşıyor. Ama bilmediği
bazı şeyler var ki bu ‘şeyler’ onu çok zorluyor. Bir yerden sonra aralarında
aşk başlıyor ama işte o "şeyler’’… Filmin sonunu söylemeyeceğim tabii ki ama
şu kadarını söyleyeyim, filmin tanıtımı boyunca tüm ekip "BRING YOUR TISSUES!’’(mendillerinizi getirin)
diye boşuna bağırıp durmamışlar.
Filmin müzikleri şahaneydi. Bilhassa film için özel
hazırlanan şarkıların sözleri sahnelerle birleşince daha da ağlattı. Bunu özellikle son sahne için söylüyorum. Benimle aynı
düşünenler vardır diye umuyorum. Ed Sheeran’ın "Photograph" şarkısını fragmanda
da duymuştuk ama filme çaldığı sahne… Galiba en çok müzikleri sevdim. Her şey
güzeldi ama müzikler duyguyu daha da coşturduğu için en çok sevdiklerim onlar
oldu. Şu aralar filmin müziklerini dinliyorum hep. ^^
Kitaptan uyarlanan filmlerde hep aynı sıkıntıyı yaşarım.
Önce kitabı okuduysam filmi beğenmem, önce filmi izlediysem ‘’Bunun kitabını da
okuyayım ya’’ deyip kitabı okuduysam kitabı beğenmem. Ama uzun bir süre sonra
ilk defa hem kitabı beğendim hem filmi. Çok güzeldi. Eksikler yok muydu? Tabii ki
vardı. Olmaması mümkün değil. Çünkü bir kitabı okuyan insan kadar farklı film
versiyonu vardır. Siz onu alıp teke indirince herkesi memnun etmek mümkün
değildir.
Herkesin kafasında farklı bir Lou, farklı bir Will vardı. Ama bana
sorarsanız Emilia Clarke da, Sam Claflin de harika bir seçim olmuş. İzlemeyi
beklediğim sahneler vardı. Çoğunu da izledim, Allah’a şükür. Ama, buradan
sonrası spoiler içerir, Lou’nun neden bu kadar kapalı bir hayat yaşadığını,
yani labirent sahnesini görmeyi çok isterdim. Ayrıca Will’in çok az hareket
fonksiyonu olan iki parmağıyla bilgisayarda yazı yazmayı öğrenişini cidden
görmek istiyordum. Mesela o malum mektubu nasıl yazdığını kitabı okumayan ne
diye yorumladı cidden merak ediyorum. Kitabı okudum, ben biliyorum. ^^
Romantizme âşıksanız, aşka âşıksanız ve de ağlamak
istiyorsanız gidin! Ama mendilinizi hazırlayın baştan. Ve mümkünse suya
dayanıklı makyaj yapın bayanlar. Salondan çıkarken herkes birer pandaya
dönüşmüştü çünkü.
İzleyeceklere iyi seyirler…^^