Poyraz Karayel: Sezon Finaline Bir Kala

SefSe’ciler sinirlenmeye devam ediyor.
Şimdi gelelim Sefer konusuna. Bu paragrafı yazarken çokça Poyraz’ı izlemeye neden ısrarla devam ettiğimi sorgulayacağım. Zira bahsedilen kemik kitleden bir Poyraz Karayel izleyicisi olarak, kendime bazı haksızlıklar yapıldığını düşünüyorum. Bence çok daha iyilerini hak ediyoruz sayın ekip, lütfen aklımızla dalga geçmeyin. Hastaneden telefon geldiğinde Sema kızımız Hakan’ın kanepesinde çıplak yatıyor. Yoo dostum. Beni bu konuda Sema’nın tutarlılığına ikna etmeniz mümkün değil. Neyse biliyoruz Sema Sefer’i çok seviyor. O esnada da yanında Hakan, telefonda Sefer’den bahseden bir adam, işte türlü çatışmalar, tezatlar filan Sema’nın kafasında. Geçtim bu konuyu.

Koca bir sezon daha nasıl geçecek kafalar karışık tabii. Ee, Sefer’in cesedi de yok ortada. N’apalım? Bir Sefer lafı atalım ortaya, belki dolu çıkar belki boş. Açıkçası Sefer’in dönüp dönmemesi çok önemli olmamalı bu konuda –ki benim için pek bir önemli-. Eğer gerçekten yakın zamanda göreceksek Sefer’i, yine her şeyi sineme çeker amenna derim. Yok ama böyle açık kapılar bırakalım da ânı kurtaralım, birkaç seyirciyi bağlarız, sonrasına da bakarız hesabı yapıyorsanız gerçekten hoş değil. Biz böyle izleyiciler miyiz yahu? Dilerim seyirci oyalamak gibi bir niyetiniz yoktur, aksi takdirde sinirlenip yeni sezona hiç başlamama kararı alabilirim. Çünkü bari siz yapmayın, işin özü bu kadar naif.

SefSe’ciler ne hissedecekleri konusunda kararsız.

Eklemem gereken birkaç minik not var. Neşet karakterini zannediyorum haftaya son defa izleyeceğiz. Macit Koper’den sonra antagonist olarak Tolga Güleç’i görmek beni oldukça memnun etti. Neşet’in amaca giden her yolu mubah kılan ruh hastası Machiavellian tutumları, kanlı biftek yemesi, resim yeteneği, çocuksu ve psikopat tavırlarının çelişkisi falan, bunlar hep çok ince ayrıntılardı. O nedenle hem karakteri yaratana, hem oynayana çok teşekkür ederim.

Aynı şekilde Begüm karakteri ve Şebnem Hassanisoughi için de benzer düşüncelere sahibim, ki yukarıda ayrıca bahsettim. Yeni sezonda göremeyeceksek ikisinin de yolu açık olsun. İyi ki buradalardı.

Canım Mümtaz’ı ve Zafer’i çok özlüyorum. Poyraz ne zaman emniyet amiri olduğu yalanını söylese aklıma Mümtaz’ın ‘Emniyet amiriyim ben emniyet!’ çığlıkları geliyor. Zafer Biryol ise ne kadar mükemmel şekilde ölmüş olursa olsun yokluğu beni sezon başından beri üzmeye devam ediyor. Artık gönderme Léon’a mıydı dersiniz, Otomatik Portakal ya da No Country For Old Men’e mi, fark etmez; ama Zafer’in içmeyi çok sevdiği süt bile başlı başına sanatsal bir yapıttı. Şimdiyse Şevket adeta atanamamış bir Mümtaz. Mümtaz’ın sevimliliğinin onda birini barındırmıyor benliğinde. İhsan falan deseniz baya itici bir şey, Zafer’in tırnağı olamaz. Hatta kıyaslamak bile canımı sıktı.

Sanırım izlemeye neden devam ediyorum sorusunun cevabı, Poyraz Karayel’in bana tek bir bölümü hakkında sayfalarca yazı yazabilmeme olanak veren sayısız güzel anı ve gerçek olduklarına inandığım bir o kadar karakter miras bırakması.

Söyleyeceklerim şimdilik bu kadar Poyraz Karayelci. Duygulardan duygulara sürüklendiğimiz, karakterlerin çaresizliklerini iliklerimize kadar hissettiğimiz bir sezon finali olur umarım.

Keşke her şey tadında bırakılsaydı ve bunca eleştiriye gerek kalmasaydı.

*’…Bir demir nasıl paslanır, bir elma nasıl çürürse/İşte öyleyim’: Bir Ümit Yaşar Oğuzcan şiiri, Çaresiz. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER