Adalet gecikmez tez elden verilmelidir!

Adalet gecikmez tez elden verilmelidir!
Dün Karadayı’nın ikinci yıldönümüydü. İtiraf etmem gereken bir şey var ki ben, Karadayı’nın her bölümünü defalarca defalarca izleyen ben, dizinin ilk bölümünü izlemedim. Daha doğrusu benim diziyi ilk gördüğüm an birinci bölümün sonundaki andı. Hani Mahir’in stajyer avukat Salih İpek kılığında Hakime Feride Şadoğlu’nun odasına girdiği ve Hakime Hanım’ın onu fark edip hiddetlendiği an var ya, işte tam o an... O an'ın büyüsüne kapıldıktan sonra da yayınlanan yeni bölümü izlemenin dışında, Pazartesi dışındaki günlerde de eski bölümlerin tekrarını izleyerek, onu da yapamıyorsam Karadayı hakkında diziyi seven diğer arkadaşlarımla konuşarak geçirdim. Yani bu iki senenin hatırı sayılır bir bölümünde Karadayı hep hayatımdaydı.

Çocukken her şey daha kolaydı değil mi?


Ayten'in kendini dünyanın en nadide çiçeği sandığı bakış işte bu!

Dün gece yani ilk bölümün yayınlanmasının üzerinden tam iki yıl geçmişken oturdum, ilk defa birinci bölümün tamamını izledim. Elbette ki daha önce de parça parça izlemiştim. Mesela Mahir’in siyah beyaz çocukluğunu gördüğümüz ilk sahnede; İlknur'un belki de kaderinin karalığına inat renkli gördüğümüz tek kişi olduğunu ya da camekanın arkasından kendisini izleyen Ayten’e çapkın bir bakış atan Mahir’i daha önce de izlemiştim.

Bu da "hele bir buradan çıkayım ben sana gösteririm!" bakışı.

Ne yalan söyleyeyim vurdulu kırdılı sahneler bana göre değil. Tamam, bazı anlarda gerekiyor hatta “heyt be! Ne güzel yerleştirdi yumruğu suratına” diyecek kadar beğendiğim sahneler de olmuyor değil ama yine de başı sıkıştığında sürekli şiddete başvuran karakterleri de pek sevemiyorum. Neyse ki Mahir öyle biri değil. Nazire yapmıyorum! Gerçekten öyle biri değil. Temsili misal, daha sonraları on kişinin arasına bile korkusuzca daldığını gördüğümüz Mahir’in karakolda sorgudayken devletin polisi oldukları için onu tutan adamları kollarını geri savurarak duvara yapıştırmadığı ve Yasin’den bir temiz dayak yediği o anı da ilk defa izledim.

Her şeyin başladığı o an.

Turgut’un Süleyman Savcı’yı öldürdüğü sahneyi diğer bölümlerde de flashback olarak sürekli izlememize rağmen öldürdükten sonra sakince Necdet’e telefon ettiği ve karşına geçip öldürdüğü adamla konuştuğunu da daha önce izlememiştim. Her şeyin Necdet’in Mahir’e olan düşmanlığından çıktığını, Necdet’in kendini kurtarmak için kankardeşini öldürmek zorunda kaldığını da biliyordum ama bunları da ilk defa bu gece görmüş oldum.

Bu adam hep konuşsun, biz hep dinleyelim.

En sevdiğim ve tabi ki daha önce birçok kez izlediğim Nazif Baba’nın çocuk Mahir’e ders vermek için söylediği; "Adaletin kılıcı herkes için keskin olacak! Ekmek, aş su gecikebilir, temel taş bulmak gecikebilir, devlete baş bulmak gecikebilir ama Mahirim adalet gecikmez tez elden verilmelidir!" sözü. Beni hem böyle bir adamın kötü işler yapan oğlu bile olsa asla affetmeyeceğini düşündürdüğü için korkutuyor hem de iki sezon boyunca babasını kurtarmak için canını dişine takan bir oğula babasını düşman etmeyeceklerine dair bir umut aşılıyor.

Dün gece Karadayı yayına çıkışının ikinci yılını devirdi. yeniden izledim. Karadayı'nın bana yaşattıklarını hatırlamak ve paylaşmak için.. Karadayı'nın yaşattığı üç duygu var; sevgi hem de hiç esirgemeden sunulan, sevdiğinin başına bir şey gelecek diye duyulan endişe ve en önemlisi de her şeyin çok güzel olacağına dair duyulan umut.

#İyikivarsınKaradayı
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER