“Ben seni çok seviyorum. Ömer, ben seni çok seviyorum!”
Gözlerinde yaşlarla yatakta yatarken Defne’nin söylediği bu sözler
kaçınızın kalbine dokundu? Kaçınız onun gözyaşlarına ve sıkıntısına ortak
oldunuz?
Sadece tek bir cümleyle aslında Defne ne kadar çok şey anlattı bizlere...
Ancak bazılarımız bunu anlarken, bazılarımız ise önümüzde olup bitenleri
görmemezlikten gelmeyi tercih ettik. Dün bir kere daha anladım günümüz
dünyasında artık aşka olan inancımız her geçen gün azalmaya başlamış. Özellikle
de aşkın ve sevginin gücüne.
Defne’nin “Sadece sevmek yetmiyormuş” demesi, Gallo’ya yine farklı baktığı
için Ömer ile Defne’ye dair yine sosyal medyada olabilecek en kötü senaryoların
üretilmesi bunun en büyük kanıtlarından biriydi. Sonra oturdum düşündüm birçok
farklı aşk masalı tarihe damgasını vururken biz niye artık aşkın varlığına
inanmayan insanlar hale geldik? Daha önce de birçok kez yazmıştım, uslanmaz
bir romantiğimdir. Gerçek hayatta aşka dair oluşan yeni düşüncelere inat, hala
aşk hikayelerini okuyup izleyerek, aşkın eski çağlardaki gibi en güçlü
duygu olduğuna ve her şeyi yeneceğine inanmaya devam ediyorum. Bu nedenle 40.
bölüm beni en derinden etkiledi. Belki de en beğendiklerim arasına girdi. Keşke sizler, özellikle de Defne bunu yapabilse...
İMKANSIZLIKLARA KARŞI AŞK
Belki de buna inancımızı yeniden körüklemek adına biraz çocukluğumuza
dönmenin hiçkimseye zararı olmaz. Birkaç haftadır dostlar sofrasında misafir
etmiyordum Kiralık Aşk ailesini, bu hafta birçoğunuzun aşka dair farklı
duygularını görünce, hadi yeniden bu sofrayı kurayım dedim. Tatlı-tuzlu,
soğuk-sıcak her türlü ikramımı masaya koyarak bizlere aşkların mutlu sonla
bittiğine inandıran Disney’in efsanevi masallarından biraz bahsetmek istiyorum.
Onlar sayesinde aşkın bir kurbağayı ve çirkini prense döndürebilecek kadar
güçlü olduğunu bizlere öğreten. Hatta uyuyan bir prensesin sevdiği adamın
öpücüyle uyanabileceğine, Rapunzel’in tutsak olduğu kaleden kurtulabileceğine
de... Çünkü aşk her türlü imkansızın gerçekleşmesini sağlayacak kadar güçlüydü.
Bu masallarda da kötü karakterler vardı hem de hayal edebileceğimizden bile
kötü, ancak tüm kötülüklerin sonunda da aşkın kazanan taraf olduğu bizlere
anlatılmıştı.
Hiç dikkat ettiniz mi Kiralık Aşk’ın küçükken dinlediğimiz her peri
masalından farklı farklı kesintilere sahip olduğuna? Defne ile Ömer’in
hikayesi daha önce de birkaç kere söylediğim gibi bu masalların günümüze
uyarlanmış ve hepimizin hayatından kesitlerle yoğunlaştırılan bir hikaye.
Disney masallarının en güzel yanı nedir bilir misiniz? Hikaye aslında başlarken
nasıl biteceğini bilirsiniz. Anlatıcı ilk cümlesinde sizlere hikayenin birkaç
kelimeyle özetini ve finalini anlatır. Aynen Defne’nin daha biz onun yüzünü
bile görmemişken “"Mucizelere inanır mısınız, bence inanın! Bunu mucizeyi
bizzat yaşamış biri olarak söylüyorum” dediği gibi... Peki, Disney masallarında
tüm kadın baş karakterlerin annesiz olduğunu hiç fark ettiniz mi? Bu konuda
tarih boyunca birçok farklı araştırma yapılmış ve Disney çalışanları neden
böyle bir seçim yaptıklarını şu şekilde anlatıyor:
ANNESİZ BÜYÜYEN KAHRAMANLAR
“Disney filmlerinin hepsi büyüyüp olgunlaşma hikayesi anlatır. Hayatta
herkesin bir gün sorumluluk alması ve karar anında kendi duygularıyla hareket
etmesi gerektiğini anlatır. Bir karakterin annesi yokken de olgunlaşması ve tüm
bunları yapması çok daha kolaydır. Onlara yol gösteren ve nasihat eden biri
olmadığından düşe kalka hayatta ilerler. Yeri geldiğinde karanlık ormanlarda
kaybolurlar, yeri geldiğinde ise kötü kalpli cadının zehirli elmasını yemek
zorunda kalırlar. Onlara ‘dur sakın’ diyen biri yoktur çünkü... Anne sevgisi
olmadan büyüdüklerinden ise en çok sevgiye onlar ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle
de her daim çocukken çektikleri yalnızlık ve acıların mükâfatı olarak beyaz
atlı prensleriyle mutlu son varırlar.”
Size de çok tanıdık
gelmedi mi bu hikaye? Benim aklımda hemen 11.bölümde Defne’nin Yasemin’in
sözlerine kızıp üstüne atladığı sahne geliyor ardından Ömer’e “Hepimizin tek
ortak noktası birinin evladı olmakmış. Hayatta hiç kimse sevmese, seni mutlaka
biri severmiş. Ben de annem gidince her insan olmaktan çıktım herhalde dedim.
Kimsenin evladı değilim.” dediği. Ancak orada ne demişti Ömer daha aşkları bile
gün yüzüne çıkmamışken: “Yalnız değilsin, ben varım!”
Defne de aslında bu
masallardaki kahramanlardan biriydi. Annesi ve babası olmadan hayatın en acı
gerçekleriyle küçük yaşta yüzleşmek zorunda kalan, hatta doğduğunda bile ‘bu
yaşamaz’ dedikleri... Onun da en büyük hakkı bu kahramanlar gibi çektiği
acıların ödülü olarak kendi mutlu sonuna kavuşmaktı. Zaten ilk bölümde de
söylemişti: O mucizeleri yaşamıştı. Ancak mucizelere giden yol ne yazık ki ne
masallarda ne de gerçek hayatta pek kolay olmuyor. Biz de bu hayatın ta
gerçekleriyle çok sevdiğimiz bu aşk masalında karşı karşıya gelince ‘ama biz
komedi izleyecektik diyerek’ isyanlara başlıyoruz. Ama aslında bu da Disney
masalları gibi aslında aşkla evrimleşen bir olgunlaşma hikayesi... Defne’nin
mucize masalı. Bence diziyi izlerken bunu her daim aklımızın bir kenarında
tutmalıydık. Farkındayım yazdıklarım pek bir bölüm yorumu olmuyor şu an ama
sanki 40. bölümü daha iyi anlamak için bunları bir hatırlamak gerekiyormuş gibi
hissettim. Bu nedenle de hikayemizin ana kahramanını bir kere daha size
anlatmak istedim.
Yazı devam ediyor..