Kiralık Aşk: Dipsiz bir kuyudan Defne’nin harikalar diyarına...

DEĞİŞİYORUM, ÖYLEYSE VARIM!
İşte bu nedenle de Defne ne kendisinin ne de İso’nun bile tanıyamadığı bir insan haline gelmeye başlamıştı. Tıpkı Alice gibi. Harikalar Diyarı’nın uçsuz bucaksız yemyeşil ormanlarında kaybolmuşken rastladığı, bilgeliği temsil eden Absolem adındaki yaşlı tırtılın “Sen de kimsin?” sorusuna tam da buna uygun bir yanıt verdi: “Ben de pek bilmiyorum efendim. En azından şu an için pek emin değilim. Aslında bu sabah uyandığımda kim olduğumu biliyordum ama o zamandan bu yana birkaç kez değiştim sanırım.” Hayatta an ve an her şey sürekli değişim içerisindeydi. “Değişiyorum, öyleyse varım!” sözü de zaten boşuna söylenmemişti. Defne de yaşadıklarıyla sürekli değişiyordu. Bu nedenle de kendini ve şu anda içinde bulunduğu anı tanımlamakta zorlanıyordu. Tüm bu düşünceler arasında ise fonda Alice’e Heraklitos’un daha doğrusu "Aynı nehirde iki kere yıkanamazsınız” öğüdü yankılanıyor. (Bu bölüm Koray’ın da söylemesi masaldaki gibi pek bir tesadüf değil mi?)
 
Defne şu anda kendi gözyaşlarından oluşan havuzun içindeydi. Ve aklıma hemen bir cam şişe içerisinde bu havuzda yüzen Alice’in “Keşke o kadar ağlamasaydım. Sanırım kendi gözyaşlarımın içinde boğularak bunun cezasını çekeceğim. Bu kesinlikle çok tuhaf olurdu.” sözleri ve Morpheus’un ona  “Bu senin son şansın. Artık geri dönüş yok. Mavi hapı alırsan hikâye sona erer. Yatağında uyanırsın ve inanmak istediğin her neyse ona inanırsın. Kırmızı hapı alırsan harikalar diyarında kalırsın. Ben de tavşan deliğinin gittiği yerleri gösteririm… Unutma, sana vaat ettiğim tek şey gerçek, daha fazlası değil…” uyarısı geliyor. Üstelik Alice’e buna benzer sözleri ormanda yolunu kaybettiğinde karşısına çıkan Cheshire kedisi de söylemişti:  “Ne yöne gittiğin fark etmez. Yeteri kadar yürürsen emin ol bir yere varırsın. Bilgeliğin yolu hakikate varmaktan, onu idrak etmekten geçiyor.” Sizlere de bu tüm bu sözler İso’nun son sahnede söylediklerini anımsatmadı mı?
 
“Bana dert yandıkça yol alamıyorsun, başa sarıp duruyorsun. Dermanın kendinde. Otur azıcık kafanı topla!”
 
Defne’nin artık ilk bölüm Ömer’in kendisini öpmesiyle yüzüne tokat atan, ağabeyini kaçırmaya çalışan tefecilerin sırtına çıkan hatta mahalleye ilk taşındığında kendisine sataşan kızlara sert çıkan o Amazon kadın olma vakti geldi. Belki de tüm bunlardan dolayı son sahnede İso ile konuşan Defne, ilk bölümdeki gibi çiçekli elbisesi ve Çarşamba cadısı saçlarıyla karşımızdaydı. Üstelik en atarlı haliyle... Aslında Koray bizlere bu değişimin olması gerektiğini zaten konsept sunumunda ne kadar güzel dile getirmişti:
 
“Bir bahar geçer yaşananlar yaşanır, başka bahara ertelenmez. Bir dahaki bahar o kadar yağmur yağmayabilir belki, ya da o kırmızı araba bir daha oradan geçmez. Aynı dalga bizi yeniden ıslatmaz veya güldürmez. Yeniden o an olmaz. Anı yakalamak lazım. Bir daha yaşanmayacağını bilmek, tadını çıkarmak. Yaşayın! Yakalayın zamanı. Giyin o ayakkabıları, o kıyafetleri. Yakıştırın kendinize. Ve bir anca önce siz olun. Hayal kurmayın. Olun! Kahkaha atın, dans edin, gülün, eğlenin, konuşun. Hissettiğiniz gibi olun. Olmak istediğiniz gibi. Hemen şimdi!”
 
KADEME ŞART TATLIM...
Üstelik Koray’ın Defne’ye mesajı bu kadarla da sınırlı kalmamıştı. Defne’nin Passionis çekimleri kaldırılırken “Sıkıldık! Zamanı doldu. Miadı doldu. Devri geçti. Eskiyenler gider. Yenileri yeriler gelir. Hayat böyle! İnsanlar ve eşyalar durdukları sürece çürümeye mahkumdurlar. Kademe şart tatlım.” demişti.
 
Dizide kendimi en çok içselleştirdiğim karakter hiç şüphesiz Defne. Onunla üzülüyor, onunla mutlu oluyorum. Ömer’in kendisini ne kadar çok sevdiğini, ondan başkasını sevme ihtimali olmadığını, onu her daim düşündüğünü göremiyor. Neriman’ın zamanında söylediklerinden dolayı inanamıyor bir türlü Ömer’in cidden ondan vazgeçmesinin ihtimali olmadığından. “Bir gün ağlar sonra unutur” cümlesi beyninde dolaşıp duruyor. Bir çocuk gibi çekinmiyor aşkını haykırmaktan: “En fazla seviyorum falan demişimdir. Her an seni özlüyorum. Dedim değil mi bunun? Geberiyorum aşkından, seni seviyorum. Sen ne kadar mükemmel, harika, şahane adamsın dedim değil mi? Ama bir yandan da “Hep seni seveceğim biliyorsun” açıklamasına “Biliyor muyum?” diye cevap verecek kadar korkak.

Annesiyle babasının terk etmesinden dolayı sevildiğine inanmakta zorlanıyor. Belki de kendini sevilecek biri olarak göremiyor. Oysa ki Ömer’in onun seçmesinin bir nedeni vardı. O özeldi. Buz dağları eriten gerçek Defne’ydi. Kendisine işin sırrını soran Derya’ya “Aşık olman lazım. Her an aklında onunla yaşar gibi... Akşamları uykun gelmeden yatağa girersin ya azıcık onu düşüneyim hayaller kurayım diye... Sonra karşına çıktığında bir bakarsın nefes almayı unutmuşsun, hatta yemek yemeyi, nefes almayı, uyumayı her şeyi unutmuşsun. Dünyadaki her şeyden vazgeçmişsin.” verdiği cevap bile Defne’nin diğer herkesten farkını ortaya koyuyordu. Oyunla başlayan hikayede buz dağının eriten onun gerçek aşkıydı.
 
Bu nedenle en çok onun mutlu olmasını istiyor ve hakkettiği aşkı yaşamasını istiyorum. Disney masallarındaki gibi yaşadığı tüm acıların beyaz atlı prensiyle yalansız bir gelecek bir mutlu sonla ödüllendirilmesini... Evet, biliyorum bu peri masalı, ondan aşk kazanacak. Zaten Defne daha ilk bölümden bunu söylemişti. Ancak bu mutlu sona giderken önümüzde daha engeller var. Boşuna dememişler; ““Külkedisi cam kırıkları üzerinde yürüdü, Aurora gerçek aşkına kavuşmak için 100 yıl uyudu, Belle kötü bir çirkine aşık oldu, Jasmine bir hırsızla evlendi, Pamuk Prenses bir ormanda mahsur kalıp zehirli elmayı yemek zorunda kaldı, Ariel aşkı için yüzgeçlerini bir çift ayakla değiştirerek denizden vazgeçti, Pamuk Prenses ise neredeyse bıçaklanıyordu. Çünkü aşk en büyük korkularınla yüzleşmektir.” Biz de 40. bölümde Defne’nin durdukça git gide kök salan ve sürekli büyüyen bir hastalık gibi duran bu sırla yüzleşmesine şahit olduk:
 
“Kaldıramıyorum, taşıyamıyorum. Un ufak oldum. Altında eziliyorum. Nokta kadar kaldım. Ben de dert biter mi? Tam diyorum aramızı bir şey bozamaz mutluyuz.

Yıldım, nefes alamıyorum. Ne yapacağım bilmiyorum. Ne hissedeceğimi. Resmen kayboldum. Doğruymuş. Sadece sevmekle olmuyormuş. Vakti geldi galiba. Her şeyi Ömer’e anlatmam lazım.”
 
Anlat Defo’cum anlat... Çünkü sizin aşkınız artık bu oyunun üstünden gelecek kadar güçlü. Belki bundan 15 hatta 10 bölüm önce bunu söyleyemezdim, ama Meriç Acemi ayrılık sürecinde size yaşattıklarıyla ilmek ilmek işledi sizin aşkınızı. Bir aşkın zaman içerisinde ne kadar güçlenebileceğini hepimize gösterdi. Bölüm boyunca da zaten aşka dair çeşitli sözlerle sizin aşkınızın hiç bir kimse ve olay tarafından yıkılamayacağını da gözler önüne serdi: 
 
SADRİ USTA: “Sen gönlüne laf yetiştirebiliyor musun yavrum. Dışarıdan söylemesi kolay tabi.”
 
YASEMİN: “Belli ki yine elinde kozlarınız var. Git, git ne yaparsan yap! Ben dün onları gördüm. Onların ilişkisi gerçek. Aşkları gerçek ve sağlam. Sen hiçbir şey yapamazsın. Öyle karşıma geçip bana kötü adam kötü adam kükreme.” – “Sude sen de biraz aşka saygı duyarsan iyi ederin.”
 
HULUSİ DEDE: “Üç günlük dünya. Ne alemi var küs kalmanın. Gençler sanıyorlar ki, hayat sonsuz uçsuz bucaksız. Sonunun geleceğini bir bilseler. Doğru çok yanlışlıklar yaptım. Hatalar yaptım. Bir izin verse hepsini telafi edeceğim.”
 
TAYLAN: “Manyağın birine aşık oldum. Onun peşinden böyle sürükleniyorum. Daha önce yaşamıyormuşum. Bu aşk dediğin şey insana ceza mı, ödül mü bilemedim.”
 
SİNAN: “Defne ile Ömer evleniyor. Bundan sonra Ömer nereye Defne oraya.”
 
KORAY: “Ömüş’e giden tüm yolları tıkıyorsun sıska vücudunla. Bio’na İplikçi yazarsın sen de! Ömer İplikçi’nin karısı olacak. İplikçi Holding Yönetim Kurulu Başkanı üyesi. Resmen eve düşen yıldırım gibisin.”
 
ÖMER: “Olmuyor ama gönül de ferman dinlemiyor diyorsun.”
 
İSO: “Ömer kimseyle evlenemediği için değil, kimseyi seni sevdiği kadar sevmediği için evlenmedi. Bu kadar mutluluk için de azıcık mücadeleye değer herhalde. Aşk rezilliktir. Arada böyle elini kirleteceksin. Kendinden ödün vermeden bir şey elde edilmiyor maalesef.”
 
Şimdi diyeceksiniz ‘biz de izledik diziyi bu kız niye tüm sözleri bizlere yazdı?’, çünkü anladım ki Gallo’nun çizimleri gibi bazı sözler herkes tarafından farklı görülüyor ve anlaşılıyor. Geleceğe dair ne kadar umutlu mesajlar verildiğini göstermek adına benim radarıma takılanları sizle paylaşmak istedim. Çünkü bunların her biri Ömer’in oyunu öğrendiği zaman onu affedeceğinin sinyallerini veriyordu. Özellikle Ömer’in Defne’yi işe aksatırsa kovmayacağı yani ona imtiyazlar sağlayacağı, ayrıca da “Tabii ki hep seni seveceğim. Biliyorsun bunu?” ve “İyi ol sen. Ben yanındayım her zaman.” cümleleri...
 
Bundan sonra Defne ne yapar gözümde pek kestiremiyorum. Bir tarafım ‘artık yolun sonuna geldik Defne anlatacak’ diyor. Tekrardan bu kadar isyanın ardından susan bir Defne izlememiz garip kaçar. Diğer yanım ise ‘acaba biraz daha beklense mi’ diyor. Ancak tek bildiğim İso’nun da dediği gibi aşk için Defne’nin artık elini kirletme zamanı. Aslında Gallo bu aşk için yapılacak savaşı Defne’ye para vermeye karar verdiği zaman bizlere önceden açıklamıştı: “Biraz ortalık karışacak ama sonunda iyiler kazanacak.”
 
Devir ellerin kirlenme ve ortalığın karışma devri! Pamuk Prenses’te cücelerden birinin ona çok güzel bir sözü vardır: “Böyle bir hayat her gün karşına çıkmaz. Tanrı bile bu kadar haksızlığa ve acıya hayat boyu dayanamaz. Ancak hiçbir zaman, bizim kendimize yapabileceğimizden daha da kötüsünü yapmaz. Bu nedenle artık vaktini daha fazla harcama ve yapılması gerekeni yap. Daha fazla saklambaç oynama. Ayrıca insanın kendisine acımasının bir faydası yoktur, önemli olan karar verebilmektir. Kararını ver artık!”
 
Tüm bu unutulmaz masallarla da birlikte anlatıldığında insan bir kere daha hatırlıyor, izlediğimiz Kiralık Aşk’ın da bu masallardan bir farkı olmadığını... Aşkın gücüne inanır, kendimize güvenir ve hayatımız için en doğru kararları alma cesaretine sahip olursak mucizeler de gerçekleşir. Ancak önce mucizelere inanmak lazım! Bir yandan hiç durmadan karşımıza bir engel çıktığında bu sorunun sihirli değnekle çözülmesini isterken, bir yandan da ne yazık ki birçoğumuz mucizelere inanmıyoruz. Tüm bu kötülükler arasında mucizelere inanmak lazım! Sonuçta Haziran 2016 pek bir yakında... Keyifli bir düğün izlemek hepimizin hakkı! Zaten bu masal da ‘mucizeyi yaşamış’ bir prensesin masalı... İster Külkedisi olsun, ister Alice. Son, mutlu son! 



Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER