Sinyor İplikçi’ye mektup var!

Tabii ki şarkıyla birlikte sevdiğinin kulağına fısıldadığın bu güzel sözlerini de unutmamak lazım: “Ne tatlısın. Bu güzel akşama, bu ana çok yakışıyorsun.” Çok yakışıyor hem de! Ama işte sen bilmiyorsun o anda bile aslında Defne’nin ne kadar çok acı çektiğini. Ayakta kalmak ve yola devam etmek için hiç durmadan amacını hatırlaması gerektiğini. Bundan dolayı ağzından “Sen hep böyle konuşsan, ben de dinlesem yeniden hatırlasam bir tek senin bana iyi geldiğini, ne kadar şanslı olduğumu. Olmaz mı?” cümlelerin dökülmesi ve elinden şarabın eksik olmaması... Bir anlıkta olsa her şeyi unutmak adına içki bazen ne kadar iyi geliyor insana. Tüm dertlerini unutarak kontrolsüz giden bir aracın camını açarak “Merhaba güzel insanlar. Bahar geliyor. Ben aşık oldum. Çok aşığım. Bu gördüğünüz şahane adam işte o...” bağırma cesaretini veriyor. Sonrasında da şarkının sözlerinden çok melodisine takıldığımız anlar.
 
Yanında en az senin kadar şahane bir kadın olduğunu farkındasın Sinyor İplikçi değil mi? Bazen bakışlarında aradaki sırdan dolayı hafif bir kafa karışıklığı ya da şüphe yakaladığımdan sana hatırlatmak istedim. Bugüne kadar Defne’nin ağzından kaç kere ‘seni seviyorum’ cümlesini duyduk sayamadım. Kendisi tüm dünyaya hiç çekinmeden haykırıyor. Peki ya sen? Ne zaman ağzından dökülecek o sözler? Biliyorum hiç unutulmaz bir an için saklanıyor kendileri ama işte insan duymak istiyor. Hele bunu duyacak kişinin Defne olduğunu düşündükçe daha da sabırsızlanıyorum.

Hayatına girdiği ilk andan itibaren seni olduğun gibi kabul eden, her düştüğünde kaldırmak için yanında duran, çok kırılgan olmasına rağmen konu sevdikleri olduğu zaman içinden savaşçı bir kadın çıkarak, yaralarına merhem olmak isteyen, senin hiç haberin olmayan bir oyunun parçası olmaman için acı çeken, seninle olmak isterken uzak durmak zorunda kalan, her gittiğinde özlemden dayanamayıp dönen, şefkatli, merhametli, sıcacık bu muhteşem kadından daha iyi birini bu hayatta bulamayacağını biliyorsun değil mi?

O başına gelenlere rağmen hep hayatta dik durmaya çalışmış ama işte ağabeyi gibi bazı zorunlukları onu alıp hiç istemediği karmaşık şeyler yapmak zorunda bıraktı. O da bu hikayenin en masumu bunu lütfen bir kenara not edin. Araştırıp gerçeklerle yüzleşmek yerine yokmuş gibi davrandığın aranızdaki sır ortaya çıktığında ise aldığın bu notu iyice oku. Hatta sadece bu notu okumakla da sınırlı kalma lütfen. Defne’nin onu affetmen için Hansel ve Gretel’in ekmek parçaları misali arkasından bıraktığı tüm ipuçlarını da tek tek takip ederek onun hiçbir suçu olmadığını gör.
 
O şarkı mırıldanırken hayranlıkla izlediğin, rüyalarında ateş saçan, uyurken bile dokunmaya kıyamadığın Defne senin hayatında başına gelebilecek en güzel şey. Uğurun. Ya da senin deyiminle aydınlık tarafın. O yanında olduğun sürece bir daha aileni kaybettikten sonra düştüğün o kör kuyulara düşmeyeceğine emin olmalısın. Ancak senden ricam onun da bu kuyuya düşmesine engel olman, çünkü en ufak esen rüzgardan bile seni kaybedecek diye korkuyor. Tüm çırpınışları ve aranızdaki sırrı saklaması bu mutluluğun bir umut ömür boyu sürmesi... Kızma ona, sadece anlamaya çalış. Zaten senin gibi strateji uzmanı ve zeka küpü olan bir beyefendinin en doğrusunu yapacağına dair bir şüphem yok da, ben yine seni uyarayım dedim.
 
Sonuçta biz mucizelere inanmak istiyoruz değil mi? Tek yapmamız gereken mucizelerin gerçekleşmesi için enerjimizi korkularımıza değil, güzel rüyalarımıza vermemiz. O zaman işte sadece senin değil Defne’nin de rüyaları gerçek olur. Üçünüzü yeni evinizdeki bahçenize sebze ekerken ya da yazı teknede geçirirken görmenin keyfini de biz süreriz...
 
Sevgiler,
 
Bir dost.
 
---------
 
SON SÖZ:
 
39. bölümde hayatın tüm karmaşasına küçük bir mola vererek bizler de Ömer ile Defne’nin aşkına kendimizi kaptırdık. Haftalardır hasret kaldığımız bu aşkı en yoğun bir şekilde yaşadık. Aşkın gücüyle Ömer ile Defne’nin ne kadar değiştiğine bir kere daha şahit olduk. Ancak tüm bunlar olurken de önümüzdeki engelleri öteledik durduk. Ben de bu haftaki yazımda bu nedenle onlara yer vermek istemedim. Ancak gerçeklerden kaçmak da pek mümkün değil. Bölümün son on dakikası onların hala bir fil gibi Defne-Ömer aşkının tam ortasında durduğunu hatırladık. Neyse ki artık bahar geldi. Ben korkmuyorum bu engellerden ya siz?

Bir zamanlar dokunuşuyla Ömer’in hayatına uğur getiren Gallo’nun aynı sihirli dokunuşla Defne’nin de hayatını değiştirerek tez zamanda gideceğine inancım sonsuz. Elindeki çekle hem Defne’yi hem de Gallo’yu yöneteceğini sanan Tranba’nın ise çöküş zamanı geliyor. O sonuçta soğuk kışların adamı, bahar gibi cıvıl cıvıl bir mevsimde ona başka ülkelere göç etmek yakışır. Buna da bir şekilde Gallo’nun hatta kendini koruyucu melek ilan eden Neriman’ın yapacağına inanıyorum.
 
Baharın gelişiyle birlikte hikayemiz de sanki yavaştan yön değiştirmeye başladı.Uzun bir süredir üstümüzde kara bulutlar gibi dolaşan Gallo ile Tranba’nın artık bu hikayedeki sonuç kısmında olduklarına hiç şüphem yok. Onlar son yolculuklarına çıkmaya hazırlanırken Meriç Acemi ufak ufak yeni kapılar açıyor bizlere... Belki de bakarsınız artık kötülülerle savaşmak yerine düğün hazırlıkları yapan bir Defne ile Ömer izleriz. Hazırlık sürecinde ise
“Yani ben şimdi Ömer’in mürüvvetini görmeyecek miyim?

Düğüne gidemeyecek miyim? Zamanında çok hatalar yaptım, haklı. Ama geçti, her şey geride kaldı. Her aklıma geldiğinde inan buram sızlıyor. Artık bizim barışmamız gerekiyor.” diyerek hikayenin tam orta yerinden giriş yapan Hulusi bey ile de barışma maceralarını. Son birkaç bölümdür ara ara kendini belli eden dede ile torun ilişkisinin önümüzdeki günlerde daha da gün yüzüne çıkacağını düşünüyorum. Tabii ki bir de İso’ya yeni bir talip belki, ne dersiniz?
 
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER