Sinyor İplikçi’ye mektup var!

Büyük bir iştahla en sonunda yenen yasak elmalar, patron-sekreter oyunu, kıskandırmalar derken günümüz pek bir hareketli geçti. Peki en çok hangisi etkiledi seni? Valla açıkçası ben pek karar veremedim. Derya yerine karşında Defne’yi bulduğunda yüzünde beliren ifadeyle başlayan erime sürecim ardından Defne ile yaptığınız o pek tutku dolu konuşmayla devam etti. Senin “ateşle oynuyorsun” uyarına karşılık “Ne güzel en sevdiğim, en kötü yanarız. Zaten artık...” diyerek cevap veren Defne’nin cesaret hapı aldığını düşünüyorum. Ya da galiba kendisinin de itiraf ettiği gibi Passionis’e gelince ona bir şeyler oldu. İsminin anlamından mıdır nedir? Tutku da aşkın ta kendisi gibi hız treni gibidir. İniş çıkışlı. Defne’yi de bu durum etkisi altına almış gibi görünüyor. Sen de onun verdiği gazla pek bir şeker Sinan’a “meşgulüz kardeşim” dedin gözümden kaçmadı. O nasıl bir sırıtmadır öyle. Her gün o çok sevdiğin kadın gibi senin de içinden farklı bir karakter çıkıyor. Ne renkli insanlarsınız öyle...  Sevdiğiyle geçirdiği birkaç dakikanın ardından ortaya çıkan çapkın Romeo, telefonda konuşup grip aşısı olurken cool bir adama dönüyor ve ardından Defne’nin ‘Selim’ sesiyle şaşkın bir aşığa.
 
Hadi bakalım tereciye tere satmak kolaydı. Defne, Feryal yüzünden çırpınırken pek bir koltukların kabarmıştı. Daha sonra yine kendisi İz’in varlığından rahatsız olurken hiç mi hiç sesini çıkarmadın. Hele Marsilya’ya gideceğini sanıp sana “gitme” deyince ne sevindirik olmuştun. Hadi bunların hepsini geçtim daha geçen Fikret Gallo hakkında ıstakozcuda konuşurken Defne’nin bu halleri pek bir hoşuna gitmişti. Nasıl oluyormuş kıskanmak canım şimdi sen söyle. Sevdiğin birine başkasının “DefneM” demesi ya da o çok sevdiğin Çarşamba cadısı saçlarını tutarak “saçların eskiden kıvır kıvır ne oldu” diye sorması içindeki hangi duyguları harekete geçirdi itiraf et, çok merak ediyorum. Ama neyse ki şanslısın seni öyle bir sevmişiz ki Defne gibi kıyamıyoruz. Bir de onun gibi öpebilseydik yanaklarından keşke.

Hayaller, hayatlar... Sen yat kalk Defne’ye dua et. Senin gibi yangına körükle gitmedi. Hemen Selim’e sözlüm var dedi, ardından da seni kıskandırmaya çalışsa da hemen vazgeçti. Oysa ki ne kadar çok ihtiyacı vardı kıskanıldığını hissetmeye. Farkında değil misin Defne’nin sevgiye ve senin güvenine ne kadar muhtaç olduğunu. Önce babası, sonra annesi tarafından terk edilmiş. Hep ailesinde sevilen değil, seven taraf olmak zorunda kalmış. Sevginin gücüne hem güvensiz hem de sevilmeye o kadar aç bir kadın karşısında duruyorken ona keşke “sen benim sevgilimsin”den daha öte bir şeyler söyleseydin. Bu arada o anda sana hafif kırıldığımı da itiraf etmeliyim. Neden Defne “sözlüm” derken senin orada “sevgilim” dediğine pek anlam veremedim ya neyse bunu şimdilik bir kenara not ediyorum. Bu hafta öyle bir gönlümü aldın ki sana kızamıyorum. Üstelik senin de ondan farkın yok. Sen de o kadar sarıp sarmalanmaya muhtaçsın ki, aynen Hulusi bey gibi içimden “Çok doğru bir seçim yaptı. Defne çok iyi huylu bir kız. Çok efendi, saygılı. Ömer’i mutlu edeceğinden hiç şüphem yok. Çok iyi geliyorlar birbirlerini” diyor ve susuyorum.
 
Onca badire atlattıktan sonra Sinan’ın sizleri Yasemin’in bahçesinde “İplikçi’ler geldi” diye karşıladığını görüp duydum ya, bana yeter. Sen de bu sözleri duyduğunda pek mutlu oldun kabul et. Hele bir de Defne’nin bugünlere gelirken yaşadıklarını anlatırken ki yüz ifadeni görseydin kendin bile nasıl bu kadar gülümsediğine şaşırırdın. Bir zamanlar Defne’nin “Ömer bey çok kibar bir insan olabilecekken olmuyor, insanları yargılayan bir tarafı var. Soğuk ve kaba!” diyerek anlattığı adamın olduğu yerde artık yeller esiyor. O adamın nasıl kaybolduğunu da aslında Defne anlatırken an ve an hepimiz yeniden hatırlama şansına sahip olduk.

Ancak en güzeli tabii ki Defne’nin sana bir daha dönmemek üzerine geldiği ana bizlerin de şahit olmasıydı. İçimizde ukde kalmıştı bu durum. Ama işte sabretmek... Sizlerle birlikte biz de bunu öğrenmeye başladık. Sabredersek istediğimiz her şeyin doğru zamanda gerçekleştiğini öğreniyoruz işte. Aynen sabırla beklediğin Defne’nin en sonunda kapını çalıp “Sen git diyene kadar ortadan yok olmayacağım” dediği gibi... O anda hepimizin en az sizler kadar mutlu olduğuna hiç şüpheniz olmasın. Geç oldu ama güç olmadı. İyi ve kötü günde yanınızda olarak mutlu günler için yaptığınız yatırımlara birebir şahit olduk. Artık acı çekme değil, mutlu olma zamanı. Sonuçta bahar geldi değil mi?  Hadi o zaman kendimizi sizler gibi Özdemir Erdoğan eşliğinde dansın ritmine bırakalım...
 
Anladım sendin aradığım hayatım boyunca
Kim koşup açmaz hemen aşk kapıyı çalınca
Yalnız yaşamak zor beklemek ondan da zor
Çektiklerim artık yeter gel benimle ol
Mantık, irade, kuvvet sevince pek işlemiyor
Canım seninle olmak istiyor
 


Yazı devam ediyor...
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER