Sinyor İplikçi’ye mektup var!

Sinyor İplikçi’ye mektup var!
Çok sevgili, mükemmel, yetenekli ve karizmatik Sinyor İplikçi’nin dikkatine;
 
Acaba seni tanımlamak için bu kelimeler yeterli kalıyor mu pek emin olamadım. Neriman’ın her hafta yeni bir tane eklediği betimlemeler listesi Topal ailesinin de her sabah beş dakikalık seanslarla katılmasıyla uzayıp gidiyor. Neyse artık sana uzun listeler yakışır... Ben şimdilik sana sinyor demekle yetineyim.
 
Bundan haftalar önce aynen bu bölüm gibi gazını sonuna kadar almış cesur Defne’nin sana gönderdiği kalemi alarak Muhtemel Aşk eşliğinde Cherie’deki odaya girdiğinde sana layıkıyla ‘Hoş geldin’ demiştim. “Sana güvenmiyorum” “Sen iki kişi olmaktan bahsediyorsun” gibi cümleler kurarak orada gecenin karanlığında bıraktığın Defne’nin yanına hikayenizi o elindeki kalemle yeniden yazmaya gelmene ne heveslenmiştim anlatamam. Meğerse birkaç hafta önce koleksiyon tanıtımında anlattığın baharın gelişi gibi o da bir kandırmacaymış. Ay kusura bakma, sen insanları kandırmayacak kadar etik sahibisin. Hadi o zaman o gün yaptığına kandırma yerine zamanından erken gelen sözler ya da hareketler diyelim. Asıl şimdi içi dolu dolu bir ‘Hoş geldin’ kelimesini hakkediyorsun.  Hoş geldin Sinyor İplikçi!
 
Gözün kapalı hayatın karmaşasının içerisine dalmak nasıl bir his söyle bakalım? Temkinli hareket etmek yerine risk almak? Çok değişik ve yeni bir duygu değil mi? Ama korkma doğru yoldasın. Hayatın asıl gerçeği bu... Risk almazsan mutlu olamazsın. Yaşam koçun Sadri usta sana bunu öğretmedi mi? Öğrettiyse bile işte bazen bazı sözler yaşanmadığı sürece anlam kazanmıyor, kulak arkası ediliyor. Nasıl daha önce yaşadıkların seni hayata karşı korunaklı ve temkinli bir insan yaptıysa, bu kış yaşadıkların da sana aşkın hiçbir kural dinlemediğini öğretmiş oldu. Ne demişti geçtiğimiz hafta ustamız: “Büyüdük demekle büyümez insan. Sert rüzgarlara maruz kalacaksın, eğileceksin büküleceksin, ondan sonra hayatındaki yerini belirliyorsun. Zamanın hiç önemi yok. Kimisi 50 yılda kabul etmez büyüdüğünü, kimisi de bir yıla sığdırır her şeyi.”
 
Sen de Tranba’nın nedenini hala anlamasak da senden intikam almam için başlattığı kış sezonunda çektiğin acılar, kafa karışıklığı ve aşka dair deneyimlerle en sonunda hayattaki yerini belirledin. Sert rüzgarlara karşı gelmeye çalışsan da sonunda hayat seni de eğip bükmeyi başardı. Daha bundan dokuz ay önce evine gelen Yasemin’e “Beni taşıyacak bir kadın yok. Benim aşka ayıracak vaktim yok” gibi büyük sözler söyleyen sana ne oldu? Ben biliyorum aşk ile tanıştın. Sinan bir keresinde demişti: “Aşk insanı değiştirir. Sevilmek insanı sakinleştiren bir şey.”  İşte o duyguyu bir kere tattın mı, eskiye geri dönmek çok zor. Bunu sana golf oynarken Defne söylemişti hatırlıyorsan. Sen her ne kadar iyileşirim desen de, o yaralar hiç durmadan kanardı. Hele bir de sevdiğin yanı başında ve seni her şeyden çok seviyorsa...

Ama işte senin bunları anlaman için demek ki elinde kalemle Defne’nin odasına gitmekten öte şeyler yaşaman gerekirmiş. Biraz ayrılık, biraz kafa karışıklığı derken ancak anladın Sinyor İplikçi aşkla birlikte insanın değişmesi gerektiğini, mantık, irade ve kuvvetin sevince pek işlemediğini. Ayrıca aşkın sürekli bir kaygı durumu hatta savaş meydanı olduğunu. Aşk sadece mutluluk getirmezdi beraberinde. Bu duygunun akışına bırakırken kendini risk alman lazımdı. Bunun da en güzel dersini ustamızın İso bizlere vermişti 6. bölümde Nihan’ın Serdar’ı seçmesinin ardından: “Kazanıp kazanamayacağını savaşmadan bilemezsin. Cephanen kuru bir sevda olsa bile. İçinde öyle bir kıvılcım düştüğü zaman hatırına yaşayacaksın, yaşatacaksın. Ayrıca kaybetsen ne olacak, her şey kazanmak değil. Yani korkmayacaksın. Bir bulut tutar diye sırt üstü kendimizi uçurumdan aşağı atacağız. Çünkü korku ruhu kemirir Defo. Mutlu olmak istiyorsan, ilk şart cesur olacaksın, risk alacaksın.”
 

Yazı devam ediyor...
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER