Çok sevgili,
mükemmel, yetenekli ve karizmatik Sinyor İplikçi’nin dikkatine;
Acaba seni
tanımlamak için bu kelimeler yeterli kalıyor mu pek emin olamadım. Neriman’ın
her hafta yeni bir tane eklediği betimlemeler listesi Topal ailesinin de her
sabah beş dakikalık seanslarla katılmasıyla uzayıp gidiyor. Neyse artık sana
uzun listeler yakışır... Ben şimdilik sana sinyor demekle yetineyim.
Bundan haftalar
önce aynen bu bölüm gibi gazını sonuna kadar almış cesur Defne’nin sana
gönderdiği kalemi alarak Muhtemel Aşk eşliğinde Cherie’deki odaya girdiğinde
sana layıkıyla ‘Hoş geldin’ demiştim. “Sana güvenmiyorum” “Sen iki kişi
olmaktan bahsediyorsun” gibi cümleler kurarak orada gecenin karanlığında bıraktığın
Defne’nin yanına hikayenizi o elindeki kalemle yeniden yazmaya gelmene ne
heveslenmiştim anlatamam. Meğerse birkaç hafta önce koleksiyon tanıtımında
anlattığın baharın gelişi gibi o da bir kandırmacaymış. Ay kusura bakma, sen
insanları kandırmayacak kadar etik sahibisin. Hadi o zaman o gün yaptığına
kandırma yerine zamanından erken gelen sözler ya da hareketler diyelim. Asıl
şimdi içi dolu dolu bir ‘Hoş geldin’ kelimesini hakkediyorsun. Hoş geldin Sinyor İplikçi!
Gözün kapalı
hayatın karmaşasının içerisine dalmak nasıl bir his söyle bakalım? Temkinli hareket
etmek yerine risk almak? Çok değişik ve yeni bir duygu değil mi? Ama korkma
doğru yoldasın. Hayatın asıl gerçeği bu... Risk almazsan mutlu olamazsın. Yaşam
koçun Sadri usta sana bunu öğretmedi mi? Öğrettiyse bile işte bazen bazı sözler
yaşanmadığı sürece anlam kazanmıyor, kulak arkası ediliyor. Nasıl daha önce
yaşadıkların seni hayata karşı korunaklı ve temkinli bir insan yaptıysa, bu kış
yaşadıkların da sana aşkın hiçbir kural dinlemediğini öğretmiş oldu. Ne demişti
geçtiğimiz hafta ustamız: “Büyüdük
demekle büyümez insan. Sert rüzgarlara maruz kalacaksın, eğileceksin
büküleceksin, ondan sonra hayatındaki yerini belirliyorsun. Zamanın hiç önemi
yok. Kimisi 50 yılda kabul etmez büyüdüğünü, kimisi de bir yıla sığdırır her
şeyi.”
Sen de Tranba’nın
nedenini hala anlamasak da senden intikam almam için başlattığı kış sezonunda
çektiğin acılar, kafa karışıklığı ve aşka dair deneyimlerle en sonunda
hayattaki yerini belirledin. Sert rüzgarlara karşı gelmeye çalışsan da sonunda
hayat seni de eğip bükmeyi başardı. Daha bundan dokuz ay önce evine gelen
Yasemin’e “Beni taşıyacak bir kadın yok.
Benim aşka ayıracak vaktim yok” gibi büyük sözler söyleyen sana ne oldu?
Ben biliyorum aşk ile tanıştın. Sinan bir keresinde demişti: “Aşk insanı değiştirir. Sevilmek insanı
sakinleştiren bir şey.” İşte o
duyguyu bir kere tattın mı, eskiye geri dönmek çok zor. Bunu sana golf oynarken
Defne söylemişti hatırlıyorsan. Sen her ne kadar iyileşirim desen de, o yaralar
hiç durmadan kanardı. Hele bir de sevdiğin yanı başında ve seni her şeyden çok
seviyorsa...
Ama işte senin bunları anlaman için demek ki elinde kalemle
Defne’nin odasına gitmekten öte şeyler yaşaman gerekirmiş. Biraz ayrılık, biraz
kafa karışıklığı derken ancak anladın Sinyor İplikçi aşkla birlikte insanın
değişmesi gerektiğini, mantık, irade ve kuvvetin sevince pek işlemediğini.
Ayrıca aşkın sürekli bir kaygı durumu hatta savaş meydanı olduğunu. Aşk sadece
mutluluk getirmezdi beraberinde. Bu duygunun akışına bırakırken kendini risk
alman lazımdı. Bunun da en güzel dersini ustamızın İso bizlere vermişti 6.
bölümde Nihan’ın Serdar’ı seçmesinin ardından: “Kazanıp kazanamayacağını savaşmadan bilemezsin. Cephanen kuru bir
sevda olsa bile. İçinde öyle bir kıvılcım düştüğü zaman hatırına yaşayacaksın,
yaşatacaksın. Ayrıca kaybetsen ne olacak, her şey kazanmak değil. Yani korkmayacaksın.
Bir bulut tutar diye sırt üstü kendimizi uçurumdan aşağı atacağız. Çünkü korku
ruhu kemirir Defo. Mutlu olmak istiyorsan, ilk şart cesur olacaksın, risk
alacaksın.”
Yazı devam ediyor...