Savaş
meydanında kılıçlar çekilirken ilk yarayı Gallo aldı. Defne'nin de altını çizdiği gibi "kötü biri" olmadığı halde Ömer kılıcı
çekerken hiç düşünmedi. Çokça kendine, bir tutam da Defnesi'ne benzeyen
Gallo, Ömer'e göre bunu hak etmişti. Stratejik dehası şöyle dursun savaş
çıkarmadan önce hep düşünmeden, dinlemeyen ders çıkarmayan Ömer var. Zamanında Sinan'ı dinlemediği gibi şirketten ayrılan Gallo'yu
dinlemeden savaş ilan eden ama sonunda hep pişman olan Ömer. Neyse
ki Defne zamanında "her bahar çıkan kiraz değil ki dostluk" diyerek
Sinan'ı "Fikret kötü biri değil bir kere konuş" diyerek de Gallo'yu
temize çıkardı.
Savaş meydanında tarafsız olmak bazen en büyük yenilgileri getirir. Kılıçlar çekildiğinde, ortada kaldığında bir bakmışsın ki en çok yarayı sen almışsındır. Kalbi aşksız kalınca bocalayan, yönünü kaybeden Yasemin hayatının belki de en büyük dilemmasını yaşıyor. Ne de olsa rüzgar tam eğip büküp büyütüyordu ki Yasemin'i, yarım kaldı. Şimdilerde ona yön gösterecek bir pusulası bile yok. Karanlık ve aydınlığın, gece ile gündüzün arasında arafta kaldı. Tıpkı İso ve Sinan arasında kaldığı duygu karmaşasını Sude ile arkadaşlığında yaşıyor. Sude'de geçmiş Yasemin'i görüp ona mı tutunmalı yoksa yeni yarattığı Yasemin'e mi? Bu belirsizlik içinde ya "biz de arkadaşız bizim de normal olduğumuz söylenemez" diyen Sude'nin Yasemin'i olacak ya da aşk iyileştirir diyen Sinan'ın Yasemin'i. Tarafını seçerek hayattaki yerini alacak.
Bir köşk uğruna ya Rab ne Nerimanlar değişiyor! Zamanında elindeki tek taşı çıkarıp "sen benim doğmamış oğlumsun" diye veren kişiden "birleştirmesini bildiğim gibi ayırmasını da bilirim" diyen kişiye dönüşüyor. Bekarlık zamanlarını, zengin eş bulmak için kombine aldığı günlerden; antre şakalarına, cüzdan statülere göre misafir ağırlayan kadına evriliyor. İçindeki hangi Neriman'ı çıkaracağını bilemediği için de tutarlı olamıyor. Toplumun aynası gibi sanki. Statü değişince kişilikleri de değişenlerin aynası Neriman o aile sofrasında. Neriman kendi yarattığı Defne'ye aşık olunduğunu güzel giysilerle makyajlar yapılarak baş döndüreceğini sana dursun elbet günü geldiğinde öğrenecek hikayede amaç değil araç olduğunu. İstediği, bildiği her kötülüğü yapsın "ayağına taş değmesin eşiğinden güz geçirmesin" diye kalkanı olan birini hiç bir kuvvet yıkamaz. Kim bilir Gallo'nun sırça köşk kitabının üstünde duran çek kendi için çalan çanların habercisidir. Bir varmış köşk varmış, bir bakmış köşk yokmuş...
Savaş ve aşk ortamında rüzgarlar esecek, yine eğilip bükülmeye devam edeceğiz ama geçmişten tek farkla tarafımız da hayatımızdaki yerimiz de belli olarak. En büyük kalkanımızı üstümüze geçirip çıkacağız bu meydana. Ama bileceğiz "iyiler her zaman kazanır".
Anlattığım hikayeyi sen dinleme Türkan Sultan vakti gelince sana da anlatırız. Seversen bizim gibi de, torunların çocuklarına anlatırsın. Ne de olsa görünen dağın ırağı olmaz.
Şimdi söyle Türkan Anneanne sırça köşkleri yıkmak için kaç kelle gerekir bu oğlak mevsimi?
Hayallerle kalın...