Kerem Sayer: Aşk ile uslanan bir deli yürek

Kerem Sayer: Aşk ile uslanan bir deli yürek



Bir Kerem Sayer gerçeği dünüyle bugünüyle, iyisiyle kötüsüyle kabulümüz. Nasıl da deli fişek başlamıştı kendisiyle olan tanışıklığımız. Otoriter rejim uyguladığı okulunda ali kıran baş kesen tavırlarını eğlenerek izliyorduk. Sahi neydi bu ukala, zorba ve zaman zaman terbiye sınırlarını aşan insan evladını bize sevdiren şey? Karizmatik gülüşü mü? Kötülük yaparken gerçekten zevk almasının aşırı matrak oluşu mu? O sıkıcı okula bir lütuf olduğunun bilincindeki özgüveninin seksapalitesi mi? Ya da sadece irlandalılara benzeyen görünüşü ve aksanının ona kattığı egzotik çekiciliğiyle mi kapıldık kendisine? Tüm bu olasılıkların destekleyicisi Kerem Bürsin'in crossfit ve dövüş sporlarıyla içli dışlı olmasının bir getirisi olarak Yunan tanrılarını denize dökebilecek donanımdaki vücut hatlarını es geçmeyelim, çarpılırız.   


Oradan bir kuple 'güzel bakan adam' rica edebilir miyim?

Taptaze bir ekran yüzü olarak karşımıza Güneşi Beklerken dizisiyle çıkan Kerem Bürsin'de, daha önce adını ve sıfatını bilmediğimiz halde sanki onu yıllardır tanıyormuşuz gibi insanı ona çeken bir sıcaklık vardı. Canlandırdığı karakter başka birinin elinde itici olabilecek anti özelliklere muktedirken onun performansı ve onun fiziki özellikleriyle özünü bulmuştu belki de. Kerem Sayer'in insanlara aşağılık muamelesi çeken, saygı kelimesinin anlamını bilmez halleriyle herkese tepeden bakan o uç derecede snob kişiliği Kerem Bürsin'in yorumuyla can bulmuş vaziyetteydi. Aynı ismi taşımaları, Amerika geçmişleri ve ikisinin de sporcu olması Sayer & Bürsin uyumu gibi görünse de Kerem Bürsin kişiliği ile Kerem Sayer karakterinin birbirine uzaklığını, güneşin dünyaya olan uzaklığı olarak nitelendirebiliriz. Kerem Bürsin'i katıldığı programlarda mütevazı, mahcup ve utangaç halleriyle tanırken; Sayer'deki ego, gaz ve toz bulutundan bile önce bakiydi. Sayer Koleji'nde kendi Hammurabi Kanunları'nı geçerli kılan, öğretmenlerden çekincesi olmayan, öğrencileri kendisine itaat etmek zorunda olan asalaklar olarak gören bu çocuğu bize adeta olaylar distopik bir dünyada geçiyormuş rahatlığıyla, zevkle izleten Bürsin'den başkası değildi. Kerem Sayer'in alamet-i farikası bizzat ve dosdoğru Kerem Bürsin'dir.  


Resim yapabilen insanın meziyeti gerçekten bir başka. 

Karakterin aykırılıkları, "bana koymaz koçum" tavırları Kerem Bürsin'in eğlenceli performansıyla varolsa da katıldığı bir söyleşide "Eğer şu an yanımda Kerem Sayer olsaydı ona kesinlikle tahammül etmezdim," gibi bir cümle kurarak karakterden hazetmediğini dile getirmişliği vardır kendisinin. Bürsin'in aksine Sayer, bu durumdan ve muzurluklarıyla ilgi çekmekten çıldırasıya haz içindeydi. Okul hayatında sonsuz iktidarıyla, sosyal hayatında da sınırsız özgürlüğüyle esmekte iken tanıdığımız Kerem Sayer'in ailesinden göremediği ilgi ve sevgi eksikliğinden canının bir hayli sıkkın olduğu gerçeğiyle yüzleşmek oldukça can yaktı. Modern ve o soğuk, batılı havasının altında Kerem Sayer'de bir parça delikanlı çocuk arabeskliği de yok değildi hani. Ebeveynlerinin ona yaptığı haksızlıklardan yüreği yaralıydı ve dışarıda aslan parçası olarak bildiğimiz Kerem'in evinde bir kedicik kadar şefkate muhtaç olduğunu çok geç olmadan farkettik. 
 

Kerem her üzüldüğünde gözlerinin yeşilinin bir ton daha belirginleştiğini biliyor muydunuz?  

Bir yuva sıcaklığının açlığındayken hayata karşı takındığı o cool duruş evde karın doyurmuyordu tabii. Karşımızda 'gerçek sevgi'yi arayan ve onu iliklerine kadar isteyen biri vardı. Bu hırçın ve arıza çocuk, içindeki coşkun denizler gibi taşan duygusallığını sadece şiddet yoluyla değil sanat ve sporla da bastırmaya çalışıyordu. Ruhundaki boşlukları hep çizimleriyle doldurmak istedi. Eksikliklerini, söyleyemediklerini, özlemlerini, içindeki korkunç öfkeyi; yapayalnız kaldığında da, aşık olduğunda da tüm bu yıkıcı duygularla dolu kafasını kağıt-kalemle deşarj ederek de sanatını konuşturmayı bilen biriydi o.


ZeyKer'in ZeyKer olduğu zamanlardan. Unutursak kalbimiz kurusun. 

Aşk demişken... Kerem'in bütün algılarını altüst eden o kudretli, o yakıcı hissin adım adım pençesine düşmesi şahaneydi. Taşradan gelen asi ve korkusuz kızı da sürünün bir parçası olmaya aday görüp, başlarda ona klasik yöntemlerle boyun eğdirmeye çalıştı. Başarısız olunca daha hassas noktaları denedi, sınırı aştı ve ilk kez onu kaybetme korkusuyla karşı karşıya kaldı. Canını en adi şekilde yakmaya çalıştığı kızın ona oynadığı bu 'kaybolma' oyunu; Kerem için belki de adını koymaya bile çekindiği o duygunun ilk açığa çıktığı andı. Bükemediği eli öpmekle kalmayıp, o elin sahibine sırılsıklam aşık olan 'aşksız Romeo' için platonik günler oldukça sancılı geçmişti. Artık Kerem Sayer'in isteyip de elde edemediği, üstelik karşısında güzelliğiyle arsızca salınan biri vardı ve ondan kaçamazdı. Adeta bir yasak meyveydi onun için. Açılmak istediğinde bile "Bu zamana kadar hep kızlar bana geldi, bu iş hiç bana kalmamıştı. Ne yapacağımı bilmiyorum," diyerek düştüğü zor durumu açıklamış; sevdiği kızın kankasıyla çıktığına tanıklık edecek kadar da dert küpü olmuştu. Öyle ki bu kara sevda Kerem'in babasıyla dertleşmesi gibi ulvi bir olaya da önayak olup, o meşhur "Yanıyorum baba, cayır cayır yanıyorum..." repliğiyle bizleri de yakarak, gözlerde yaş bırakmamaya kadar varmıştı. Güçlü görünen erkeklerin o sert kabuklarının altından çıkardıkları gizli zayıf yanlarını izlemek kadar etkileyici az şey var doğrusu.


Kod adı: Kas Hayvanı 

O büyük gün gelip çattığında cebinden çıkarıp dağıttığı; sevdiği kızın resimlerinin çizili olduğu kağıt parçaları havada aheste revan uçuşurken "Her yerde sen varsın, baktığım her yerde sen!" itirafıyla alemlerin en muhteşem ilan-ı aşk'ını tarihe altın yaldızlarla kazıdı bu deli oğlan. Kötü çocuktan uslu çocuğa geçiş sürecinde açıkçası Kerem'in gözlerinin feri sönmüştü desek yanlış olmaz. İlişkisinin iç dinamiklerinde ayrı sorunlar yaşadı, dış etkenlerle ayrı belalarla uğraştı. Çözüm yollarında ise malesef kendisinden beklenmeyecek şekilde pasif kaldı. Zamanında sevdiği kızın denizde kaybolan babasının anısına denize beyaz güller atarak inceliğin âlâsını yapan, ağzımızı açık bırakan o kahraman çocuk sonrasında pizzacı kapatmak vs. gibi bayık ve endüstriyel sürprizler peşinde koştu. Eskiden olsa kendi keyfinin kahyası dışında kimseyi takmayan Kerem zamanla ilişkisindeki en gereksiz pürüzleri bile bertaraf edemeyen ve zekâsına zıt işler yapmakta çığır açan birine dönüştü. Çok üzdü sevenlerini, öyle ki Amerika'ya gitme kararı aldığında "Git!" dedik. "Eğer böyle olacaksa kalmanın bir mânâsı yok!"  


''Acı dolu hayatım ve deri ceketim.'' İşte benim Kerem Sayer'im. 

'Kerem Sayer Zekası' olarak literatürlere geçen olguyu ayaklar altında paspas olarak görmek yaralayıcıydı açıkçası. Köpekbalığı sezgilerine sahip olduğunu bildiğimiz yiğido; anlık hamsi kafalı olabiliyor, okyanusları geçip derede boğulabiliyordu. Aşık olduğu kızın saçlarını "Sen benim aydınlık yüzümsün, gidersen karanlığa düşerim," diyerek okşayan bir Kerem Sayer pekâlâ sevimliydi fakat aydınlık taraftayken de çok sıkıcıydı. Yine de herşeye rağmen diziyi izleten yegane unsur bir çoğumuz için yalnızca Kerem Sayer faktörü oldu. Bizler, semirik Behlül havlusu belinde duştan çıkarken yüreği hop eden bir nesiliz. Sadece Kerem Sayer'in duştan havlusu belinde çıkma ihtimalini bile sevebilirdik. Bir gülüşü için ya da aksanıyla ağzında yuvarladığı bir kelimeyi işitmek için bile... Keşke yalnız bunlar için sevseydik onu. 

Kerem'in ''İşkence metodlarımda bir yeniliğe gitsem mi acaba?'' diye düşündüğü sıradan bir gün daha.   

Kerem Sayer çok özel bir karakterdi. Daha önce alışık olmadığımız türden. Herşeyden önce eğlencesi boldu, espri duygusu olan, vurdumduymaz, kanı deli akan, zaman zaman sadece bir manyaktan ibaretti o. İnsanı televizyon illüzyonu içinde önce renkli ve kötücül dünyasına çekti sonra mutsuzluklarına ortak edip rakı masası arkadaşı yaptı. O müthiş kibirinin altında onun da köpek gibi sevebileceğini, tüm popülaritesine rağmen onun da hala ilgisini çekemediği birilerinin olduğunu keşfetmek; Kerem Sayer'in kişisel tarihinin en keyifli karakter devrimiydi. Sonu sözde mutlu biten bir hikayeydi onunkisi ama özde hayranları için onun sonu çok daha önceden bitmişti. Kalplerden ise asla silinmeyecek. Herkes kendi unutulmazıyla hatırlayacak onu. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER