Muhteşem Yüzyıl Kösem: Güle güle Elizabeth

Gelelim bölüm yorumuna. 11. bölüm, halefinin izinden giderek aynı akıcılıkta ve aynı düzeyde izleyiciyi sıkmadan akıp giden ve gelecek bölümlerin karanlık sinyallerini veren bir bölüm oldu. Muhteşem Yüzyıl’a sık sık yapılan manalı göndermeler, izlerken gülümsememi, duygulanmamı sağladı. Hele Cihan Ünal’ın dehşet oyunculuğuyla can verdiği Kuyucu Murad Paşa’nın o tok sesiyle Sultan Ahmed’e Zigetvar Seferi’nde Sultan Süleyman’ın son haykırışını seslendirmesi ve arkada verilen flashback sahneler gözlerimi doldurdu.

Bölüm, Kösem’in Fahriye Sultan’ın sırrının ispatına ulaşmasına ve Safiye Sultan’a oynadığı oyunla onu Eski Saray’a göndermesi üzerine kurgulanmış, bu durum birkaç haftadır iyice oturan oyunculuklarla birlikte ortaya çıkan seyir zevkini de kaçınılmaz kılmıştı. Özellikle ilk haftalarda adeta figüran olarak kullanılan Mete Horozoğlu, Esra Dermancıoğlu ve Nadir Sarıbacak gibi usta isimlerin dizide ön plana çıkıp kendilerini gösterebilecek sahnelerinin olması, hayat verdikleri Zülfikar, Cennet ve Bülbül gibi karakterlerin hikâyelerini öğrenmemiz hususunda önemli bir nokta oldu. Geçtiğimiz hafta yüzünü yakan kişinin Safiye Sultan olduğunu öğrenen Cennet’in bu bölümde önce Kösem’e casusluk yapıp, ardından Safiye Sultan’dan yılların intikamını alması güzel işlenen yan hikâyelerden biriydi. Hele ki bu durumu Esra Dermancıoğlu gibi bir oyuncu canlandırınca bölüm boyunca Safiye’nin yanında kıs kıs gülen ve mimikleriyle adeta Safiye’nin çaresizliğinden haz aldığını gördüğümüz Cennet, eminim ki izleyiciye de derin bir “oh” çektirmiştir.

7. Bölümde diziye katıldığında, 3 bölüm boyunca üzerinde bir halsizlik, bir olmamışlık ve enerji eksikliğinin göze çarptığı Beren Saat’in Kösem Sultan performansı, 10. bölümde birdenbire değişmiş, oyuncuya adeta yeni bir enerji gelmişti. Beren Saat’in oyunculuğu bu haftaki bölümde de göz doldurmaya devam etti. Kösem’in Sultan Ahmed ile birlikte Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’ni ziyaret edişi sahnesi şüphesiz önceki bölümlerde TOTAL grubuna yaranmak için çekilmiş sahnelerden çok daha farklıydı. Verilen mesajlar, sohbetler ve replikler her türlü gruba, insana hitap eden çok güzel bir “insanlık” dersi gibiydi. Özellikle tarihte bizzat Sultan Ahmed’in Haseki Kösem Sultan ile birlikte sık sık Hüdayi Hazretleri’ni ziyaret etmesi, onun yanında padişah kılığından arınması ve Kösem’in halk ve özellikle kadınlar tarafından çok sevilip muhabbetlere konu olması, tarihsel uyum olarak da çok iyi işlenmişti. Tarihten alınan ilhamların izlerinin belli olduğu bu sahnelerde, Kösem’in kendi mücevherlerini ve parasını etrafındaki fakir fukaraya dağıtması, ileride, öldüğünde İstanbul’da yas tutulacak ve insanların aç açık kalacağına neden olacağı bir kadına dönüşmesi noktasında önemli bir husustu.


Hürrem Sultan pozu 5 lira dediler geldik

Belki de eleştirilen büyük sorunlardan biri de, Kösem’in daha bir şehzadesi olmadan sultanlık havasına büründüğü ve valide sultanlara bile karşı gelmesinin abartı ve mantıksız olduğuydu. Ancak işin derinliğine girdiğimizde, bu durumdan sadece bizim değil, dizideki karakterlerin de yakındığını görüyoruz. Öyle ki Sultan Ahmed’in hudutları aştığı için Kösem’i uyarması, Handan Sultan’ın Kösem’in başına buyruk hareketlerinden dolayı ipini çekmek istemesi, Safiye Sultan ve Bülbül’ün Kösem’in bu fevri ve saygısız hareketlerine gösterdiği tepkilere baktığımızda, aslında herkes sultan olmadan sultan kesilen Kösem’den şikâyetçi. Ancak Safiye Sultan’ın da dediği gibi, hamurunda sultanlığın olduğu bir hatun Kösem…

Eğer hudutları noktasında Kösem’i uyaran Ahmed, ertesi gün Hürrem’in tacını hediye ediyorsa, Kösem’in ipini çekmenin vaktinin geldiğini düşünen Handan Kösem’e sesini çıkarıp Katerina’yı yanına almayı reddedemiyor ve Ahmed’e de izahat veremiyorsa, “Sen kimsin?” diyen kırk yıllık Safiye Sultan hatuncağız tarafından aşağılanarak Eski Saray’a gönderiliyorsa suç Kösem’de değildir. Zira bu durum aynen 1. sınıfa yeni başlamış ancak okuma yazmayı söken bir çocuğun durumuna benziyor. Çocuğu 1 sene okutmak yerine sınıf atlatırsınız değil mi?


Ce-eee yakaladım seni

Muhteşem Yüzyıl’da efsaneleşmiş Sümbül-Gül Ağa sahnelerinden ilhamla oluşturulmuş Hacı-Bülbül sahnelerinin tebessüm ettirmekten ziyade izlerken iticilik uyandırdığı ve komik olmak için yazılan ancak komik olmayan repliklerle izleyicilere zorlama sahnelerin sunulduğundan hayli şikâyetçiydik. Üstelik oyuncular arasında da bir elektrik yoktu ve 130 dakikalık bir dizide izleyicileri rahatlatmak amacıyla verilen bu sahneler bendenizi daha çok germekten başka bir işe yaramıyordu. Senaryo ekibi bunu fark etmiş olacak ki, yine son iki bölümdür bahsettiğimiz Hacı-Bülbül ikilisini yan yana bile görmedik. Haliyle boşalan mola sahnelerinin yerlerini de başka karakterler aldı. Cennet Kalfa’nın damat adayları sahnesi buna iyi bir örnek. İzlerken tebessüm edip sırıttığımız bir sahne olmakla birlikte gerçekten de entrika bombardımanı arasında izleyiciyi ferahlatıcı bir havası oldu. Aynı şekilde bu haftaki bölümde oldukça sert ve ciddi iki karakter olan Safiye Sultan ve Murad Paşa sahnesinde, Murad Paşa’nın, sarayda yıllanan ama güzelliğinden zerre feragat ettirmeye müsemma göstermeyen Safiye Sultan’a alttan alttan “nine” diyerek bir ayağının çukurda olduğunu ve gücünün üstüne basa basa “Kösem Sultan” tarafından yerle yeksan edileceğinden bahsetmesi yine ultra gerilim bir havada yüzümüzü güldüren bir sahne oldu. Hülya Avşar’ın başarılı performansıyla Safiye Sultan’ın mosmor kesilişi hepimizin hoşuna gitmedi değil.

Bir diğer Muhteşem Yüzyıl havası olan erotik hava, iddialı halvet sahneleri ve padişahların hatun sefalarından yoksun bir Kösem izleyeceğimize inanmışken, geçtiğimiz 2 bölümde bu eksikliği kapattıklarını açık yüreklilikle söyleyebilirim. Hatta bize altı hafta boyunca, Ahmed ve Kösem arasındaki bu çekici, erotik dokuyu vermek yerine neden Nasya ve Ahmed arasındaki ergen aşkı izlettirmeye çalıştıklarını çözemedim. Neyse, geç oldu güç olmasın. Bu bölümde de naz yapan Kösem’in üstüne şehvetle yürüyen Ahmed ve gebeliğini “Artık bir kalbim daha var.” gibi dehşet bir cümleyle duyuran Kösem beni benden aldı götürdü.

Muhteşem Yüzyıl Kösem, rayına oturmuş bir şekilde, 10 bölüm sonra nihayet yavrucuğumuz Elizabeth’in talihsiz akıbetini de göstererek, tarafların, zaferlerin ve mağlubiyetlerin yer aldığı ve ilerinin sinyallerini bolca verdiği başarılı bir bölüm sundu biz izleyiciye. Sözlerimi bitirmeden önce RTÜK kurumunun yayınlandıktan 9 hafta sonra, tarihte bizzat yaşanan bir olayı gösterdi diye Muhteşem Yüzyıl Kösem’e verdiği cezanın hoşnutsuzluğundan bahsetmek istiyorum. Tarihimizde büyük zaferler olduğu gibi, ders çıkarılması gereken hadiselerin de olduğunu unutmamalıyız. Bugün Şehzade Mustafa’nın idama teşebbüsü gösterilmeyecekse ileride Genç Osmanlar, Sultan İbrahimler, Sultan Murad’lar ve o vahşetler nasıl gösterilecek? Her millet zaferlerini izleyip böbürlenmeyi sever. Lakin bugün Avrupa, tarihinin eksikliklerini en açık şekilde gösterip ders almaktan utanmadığı için bu seviyedeyken, bizim ülkemizde tarihimizin bizzat ders çıkarılacağı konular gecenin bir saatinde çocuğuna televizyon izleten ailenin ruhsal sorunlar yaşayacağı gerekçesiyle yayınlanmasına izin verilmiyor. Umarım TIMS RTÜK’e rağmen ilerideki vahşetleri olabildiğince ekrana taşımaya çalışır ve biz de ders çıkarmaya devam ederiz. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER