Öncelikle iki haftadır tekrar tekrar açıp
izleyecek motivasyonu kendimde bulamadığım o bölümlerden beni kurtardıkları
için çok memnunum çünkü bu bölümü açıp, üç olmadı beş defa izlerim, onu bir
belirtmek istedim. Kendi adıma
söyleyebilirim ki dramla taçlandırılmış dizilerin frangmanlarına bile tahammül
edemiyorum çünkü yaşamdaki olumsuzlukları yansıtma telaşları beni benden
alıyor. "Dram, dram, dram!" diye bağıran senaryolardan gına geldiği o anlarda yani 25 hafta önce hayatımıza giren Kiralık Aşk
ile biraz olsun bu zincirin kırılmış olduğunu düşünüyorum. 1-2 haftadır "acaba
çizgiden çıkılıyor mu, mümkün mü" diye düşünürken gelen bu "keyfi yolunda
seyri tadında" bölüm yüzümü güldürdü, başımı döndürdü, ehlileştirdi yolundan
çevirdi diyebilirim.
Ömer ve Defne'nin ilişkisi annemin bana örmekle meşgul olduğu atkı misali iki ters bir düz, iki ters bir düz. Zaman zaman
bu gel-gitlerin arasında ben de kime hak
verdim, kime kızdım, kime küstüm karıştırmıyor değilim. Defne ve Ömer çiftinin
dengeli dengesizlik hali seyircisi olan bizlerde de baş göstermeye başladı.
Esas oğlanımız Ömer; Ömer'i çözmek zor, anlatmak ise imkansız, bakışlarının altındaki
derinlik sevgi dolu olduğunda zaman dursun istiyor insan. Şevkatli, sıcak, samimi
bakışlar çünkü onlar. Ama öfke barındırdığı zaman dipsiz bir kuyu gibi adeta
ve yakıcı... Aslında o kadar farklılar ki gerçekten zıt kutupların çekiminin
tanımı gibiler birbirlerini ittikçe çekiyor, çektikçe itiyorlar. Defne ürkek
bir serçe olsaydı şüphesiz Ömer heybetli
bir şahin olurdu. Ama bazen görünen köy kılavuz isteyebiliyormuş. Baksanıza Ömer'e, nasıl bir aşkla bağımlı hale gelmişse Defne'ye, "belki de çoktan uçmuştur"
derken sonrasında nasıl bir maskeye bürünmüşse anlatamadıkları, içine
sustukları, ellerinden akıp gitmesine bile izin vermiyor hislerinin. İlk
etapta "ne oluyoruz” dedirtti Ömer. Acaba Defne'yi küçümsüyor mu? Alttan alttan gülümsemesinin sebebi nedir?
Sonra işin rengi kendini belli etti. E, tabii rotamız aşk, her şey aşktan,
müsebbib AŞK...
Defne; nam-ı diğer "kuru kıza" gelince sizce de içinden bir adet
Öner İplikçi çıkmadı mı? O ne azim, o ne hırs, o ne özgüven? Çok değil
daha birkaç hafta önce Ömer ile rakip olma fikrinin yenilgisini banko cebe
koyan Defne, "ben de oyuna giriyorum" dedi ve geçen hafta üstelik de tam sarı
kart yemişken dedi bunu. Kırmızı karta ramak kalmıştı. Evet, benim de
istediğim bu, ayakları yere sağlam basan, güçlü kadın Defne Topal. Ama
bize mi yaranılmaz, Defne'den bu ani atağı mı beklemiyorduk yoksa aşırı bir
yüklenme mi oldu, bilemiyorum; bana bu hırs bir tık fazla geldi diye
düşünüyordum ki hemen ani bir manevra geldi ve Defne'yi ikinci sarı karttan kurtardı. İyice oyunun içine aldı öyle ki Defo galiba gole koşuyor gibi gibi. En
nihayetinde çiftimiz için diyebilirim ki onların aşkını kinayelerle yaşamasını
sevenlerdenim.
Biraz İz ve Deniz'e değinmeden edemeyeceğim
efendim. Öncelikli hedefim Deniz. Defne'deki ışığı ilk sen görmedin şu konuda
bir anlaşalım. Öncelikle ve üzülerek söylüyorum, sanıyorum ki yine ikili arasındaki ipleri
geren esas kişimiz Deniz olacak. Bu noktada top tabii ki İsmail'de. Aralarındaki
dostluğu zedeleyecek gibi görünen bu susuş, belki Defne'yi Ömer'e müdafaa etmesi
ile ona artı puan getirebilir. Yani umarım...
İz... Ömrümde bu kadar yanılmamıştım
dedirttin bana! E, sende de varmış bir
şeyler yoksa Necmi'ye o nasıl bir “Ömer
çağırdı" demektir. O ne tonlama öyle? Demek İz'de de bir maske varmış. Serseri, avare, vurdum duymaz tavrı
kendini kamufle etmek içinmiş. En azından entrikalara başvuran klişe bir
karakter olmayışı bile benim gözümde İz'i kızması oldukça zor bir kimliğe
kavuşturuyor. Üstelik İz akıllı bir kız. O izin silinip gittiğinin farkında ama
o da karşı koyamıyor aşka...