Aşkın en
güzel yanı her yerde olmasıdır. Aşkın en korkutucu yanı ise her yerde olduğu
halde herkese görünmemesidir. Ve uzay beni çok korkutur. Peki bunların
birbiriyle ne alakası var? Aşk evreni saracak kadar büyüktür ve ona yalnızca
cesareti olanlar ulaşabilir. Tıpkı uzay gibi... Hepimiz uzay boşluğunda salınıp
duran parıltılarız. Aşkı her yerde bulabilirsiniz, uzaya ne hâcet. Serin bir
yaz akşamında çatıda uzanıp yıldızları izlerken, gecenin karanlığında maviliği
uykuya dalmış bir denize atlarken, bir hastane koridorunda omzuna yaslanıp güç
toplarken.. Çünkü burası dünya, burası bizim sokağımız. Aşkı evvela kendi
dünyamızda arayalım, boşluklar öyle dolar.
AlSel
aşkının tarihinde başlangıca dönelim. Biz Selin ve Ali arasındaki kimyayı,
dahil oldukları laboratuvarları patlatma ihtimaline rağmen sevdik. Aşkı salt rengarenk
mumlara ve yumuşak ayıcıklara sıkıştırmayanlar bilir ki, tutku her şeydir. Ali
geçmişin tırnaklarını boynundan koparmaya çabalarken, Selin şımarıklığın
doruklarından aşağı gülüyordu. Sonra gözleri aynı yıldıza dokundu. O yıldız da
büsbütün onların oldu. Ama sonra bir şey oldu...
Ali
kabuğunda saklı bir inci gibi bunca yıl Selin'i beklediğinden habersizdi. E
Selin'in de ondan aşağı kalır yanı var mıydı? Onu gözü kapalı atladığı soğuk
sulardan, karanlıkta düştüğü derin çukurlardan ve gözlerinin dalıp gittiği
boşluklardan Ali'den başkası kurtarabilir miydi? Bütün prenslerin zamanlaması
iyidir zaten. Fakat sonra bir şey oldu işte...

Selin'in
cıvıltılı telaşı Ali'nin köşede kümelenmiş yalnızlığına karıştı. İşin içinde
bir tutam ergenlik sancısı, az biraz da önünü görememe bulanıklığı. Gerçek
hayatta olsa işler daha farklı yürüyebilirdi. Ali Selin'e lüzumundan fazla
aşkla yaklaşabilirdi. Selin Ali'nin maviş gözlerine koşulsuz sevgiyle
bakabilirdi. Fakat dramaya gelince işlerin nasıl sarpa sardığını biliyorsunuz.
Peki gerçekten öbür türlüsü mutlu eder miydi bizi? Sonsuz mutluluğa gömülmüş
bir çiftin pembe panjurlarını çekmesi o güçlü ateşe dökülen bir kova su olmaz
mıydı? Bizi her şeyin dışında bırakmış olmazlar mıydı? Tutku ve huzuru iki
arsız kardeş gibi düşünün. Huzurun olduğu yerde tutku nefessiz kalır. Tutkunun
alevleri yükseldiği anda ise huzur kaçacak yer bulamaz.
Bugüne
kadar birbirlerine savurdukları rüzgarlar tatlı bir esinti gibiydi. Sen bana
yaralarını göster, ben seni küçük düşüreyim. Sen öp dudaklarımdan usulca, ben
sırtına hançerimi geçireyim. Hepsine eyvallah. Ama bir genç kızı doğum gününde
paramparça etmek, hele ki kulaktan dolma bir sebeple, Ali'nin ruhuna yakışan
bir tavır değildi. Gel gör ki hepimiz şarkının finalinde başımıza geleceği
biliyorduk. Yine de yanılmak için dua ettik. Ama bu dua ''Lütfen bu gece kar
mavi yağsın'' demekten başka bir şey değildi.