İkinci Dünya
Savaşı ile ilgili 384749373002 tane iş yapıldı. Bugünden sonra da son hızla
yapılmaya devam edecek. Savaşta aktif rol almadığımız için dramı da travması da
bize biraz uzak ama pek çok milletin hafızasında hala derin bir yer tutuyor.
Milyonlarca insan öldü, milyonlarca aile dağıldı. Sınırlar değişti, yepyeni
ülkeler ve yepyeni güçler ortaya çıktı...
Savaş 1939
da başlayıp 1945 de bitti ama kaos çok daha öncesinden hakim olmaya başlamıştı.
Altı yıldan çok daha uzun bir süre insanlar bu karanlık kaosu yaşadılar.
Üstelik 1944’e dönüp cephedekilerle ve sivillerle konuşsak savaşın sadece bir
yıl sonra biteceğini kimse iddia etmezdi.
Resmi tarih
diyor ki savaş 6 ve 9 Ağustos’da atılan atom bombalarından sonra Japonya’nın
teslim olmasıyla bitmiştir. Manhattan’da resmi tarihe göre savaşı bitiren atom
bombalarının yapılış hikayesini anlatıyor.
Yıl 1943’ü
gösterdiğinde Amerika’nın güney batısında, çölün ortasında kimsenin bilmediği
ve resmi kayıtlara göre asla var olmayan bir kamp inşa ediliyor. Dönemin en iyi
bilim adamlarının hepsi bir araya toplanmış harıl harıl çalışıyorlar. Ne
üzerinde çalıştıklarını değil eşleri, ABD başkan yardımcısı dahi bilmiyor.
Tarihte o
güne kadar görülmemiş yıkıcılığa sahip bir bomba hayal ediyorlar. Öyle bir
bomba ki savaşı bitirmekle kalmayacak aynı zamanda kazanmalarını sağlayacak
güçte bir bomba. Tek bir patlamada on binleri hatta yüz binleri öldürebilecek
güçte bir bomba istiyorlar.
Bu büyük
proje için dünyada dönemin en zeki bilim adamlarından Oppenheimer’ı başa
getirmişler ve emrinde onlarca bilim adamı çalışıyor. Bilim adamları ikiye
bölünmüş durumda. Aslında tam bir ortadan ikiye bölünme durumu yok. Dr.
Akley’in başını çektiği ve tüm kaynaklara sahip Little Boy projesi var. Diğer
tarafta da Dr. Winter ve uyumsuz, istenmeyen bilim adamlarının Fat Man projesi
var.
Bomba deliği mi o?
Dizide Dr.
Winter’in yaşadığı zorluklara ve bilim adamları arasındaki çekişmelere, sürecin
ilerleyişine tanık oluyoruz. Aslında hikayenin sonu belli. Hem Fat Man hem de
Little Boy atom bombaları Japonya’da kullanıldı. Yine de tarihteki bir devlet
eliyle yürütülen en gizli ve en büyük projeyi, Manhattan Projesi’ni bir dizi
halinde izleme fikri gerçekten cezbedici.
Diziyi
izlerken karakterlerin yaşadıkları dönem içinde Dünya’yı nasıl okuduklarını ve
geleceğe nasıl baktıklarını gördükçe şaşırıyorsunuz. Bu adamlar en yıkıcı
bombayı yapmaya çalışsalar da vicdansız insanlar değiller. Dönemin devlet aklı
onlara “ya onlar ya biz” demiş.
Sık sık
Almanya’nın ve Rusya’nın da böyle bir bomba yapmaya çalıştıkları bilgisi empoze
edilmiş ve farkında olmadan zamanla yarışmaya zorlanmışlar. Almanya’da
Heisenberg onlardan sadece bir gün önce kendi atom bombalarını bitirse her şeyi
kaybedeceklerini düşünüyorlar. Bu stresle yaşıyorlar ve proje bir hayatta kalma
savaşına dönüşmüş durumda.
Herkes böyle
bir bombanın yapılacağından ve kullanılacağından o kadar emin ki doğal olarak
kendilerine şu soruyu soruyorlar, “böyle bir güç kötülerin eline geçeceğine
neden biz iyilerin elinde kalmasın? Böylesi Dünya için çok daha iyi değil mi?”
Doktor Winter bir sahnede eşine diyor ki “uğraştığımız şey eğer işe yararsa
sadece bu savaşı değil, bütün savaşları bitireceğiz. Sonsuza kadar...” Yine bir
sahnede Danimarkalı ünlü bilim adamı Niels Bohr atom bombası planlarını
gördükten sonra diyor ki “Sence yeterince büyük mü? Yani kimsenin onu
kullanmaya cesaret edemeyeceği kadar güçlü bir silah mı?” Yani araç yıkıcı olsa
da amaç barışçıl.
Halbuki
sonradan öğrendiğimize göre Almanya’nın ve Rusya’nın böylesi ciddi planları yoktu.
Heisenberg Almanya’da bu iş üzerine çalışıyordu ama vicdanlı bir bilim adamı
olarak süreci yavaşlatıyor. Olması gereken şeyleri yapmıyordu. Rusya ise çok
sonra atom bombası planlarını Amerika’dan istihbarat teknikleriyle çaldı. Manhattan
projesindeki bilim adamları belki dizide gösterildiği gibi gerçekten de bir
hayatta kalma güdüsüyle ve iyi bir amaç için çalışmışlardı ama Heisenberg kadar
sağlam bir etik duruşları yoktu. Sonunda da ona sahip olan güç, onu en kötü
şekilde kullandı.
Her şeyi
bırakalım, Japonya’ya atılan atom bombalarının eş zamanlı atıldığı yönünde
yanlış bir algı oluşturuldu. Halbuki iki bomba arasında üç günlük fark var. Bu
kronoloji çok şey anlatıyor. İlk bombayı attılar, yıkıcılığını ve sonuçlarını
gördüler. Buna rağmen ikinci bombayı da çekinmeden attılar. Hatta bir
belgeselde izlemiştim. Bir bomba da Avrupa’ya atılacaktı ama uçak son anda geri
çağrıldı.
Bir grup insan yüzbinleri öldürmeye çalışıyordu...
Dr. Winter
yanılıyordu. Savaşlar bitmedi. Aksine daha kanlı şekilde devam etti. Niels Bohr
da yanılıyordu. Ne kadar büyük bir bomba yaparsan yap, istersen dünyanın
yarısını yok edeceğini bilsinler yine de yapan bir kez olsun o düğmeye
basacaktır. Oyuncağın varsa bir kez olsun oynamak istersin.
Evet,
Hiroşima ve Nagazaki’den sonra bir daha atom bombası kullanılmadı ama bunda
diğer güç odaklarının da atom bombası yapmaya başlaması etkili oldu. Hatta bu
“dehşet dengesi” olarak tanımlanan bir durum. Herkes atom bombasına sahip
olduğu ve karşılık verebileceği için hiç kimse kullanamıyor. Zira biri
kullanırsa zincirleme bir tetiklemeyle Dünya sadece bir kaç gün içerisinde
yaşanmaz bir gezegene dönebilir. Şuan için dünyada 17 binin üzerinde bilinen
atom bombası var. Üstelik 4800’ü başlık olarak kulanılmaya hazır.
Sonucun
böyle olacağını bilseler pek çok bilim adamı bu adımı atmazdı. Nitekim
Oppenheimer ilk patlamadan bir hafta sonra istifa etti ve “biz bir şey yaptık. Korkunç bir silah. Dünyanın
doğasını beklenmedik bir şekilde değiştiren çok etkili bir şey ve bu durumda
bilimin insan için faydalı olup olmadığı sorusu ortaya çıkıyor.” Dedi.
Her şeye
rağmen atom bombası atmak Amerika’nın yaptığı en kötü şey değildir kuşkusuz. Merak
edenler Dresden bombardımanına, Laos tarihine veya Tokyo bombardımanına
bakabilir.
Konudan
biraz fazla uzaklaştık ve gerçeğe biraz fazla yer ayırdık ama konu da zaten
gerçek bir olayın hikayesi olduğu için sıkıntı yok. Manhattan bir Amerikan
yapımı olarak elbette iğneyi kendine batırmıyor. Yine de ufak soru ve
görüşlerle ince bir eleştirel dili yakalamayı başarıyor. Başını sonunu bilsek
de, gerçekleri ne kadar doğru yansıtacağı tartışmalı olsa da yine de böylesi
bir hikayeyi kaçırmamak gerekir. Dizi ikinci sezon onayını aldı bile...
Dizinin
kreatörlüğünü Sam Shaw yapıyor. Shaw sektörde belki diğer alanlarda
tecrübelidir ama yazma konusunda oldukça yeni. Daha önce sadece Masters of Sex’de
3 bölümün senaryosunu yazmış. Bu ilk kreatörlük deneyiminde iyi bir iş çıkartsa
da tempo yönünden aksadığı anlar yok değil.
Güzel kadınlar da bir şeyler okumalı...
Başrollerde John
Benjamin Hickey ve Ashley Zukerman var. Özellikle Hickey gerçekten sağlam bir
performans sergiliyor. Rachel Brosnahan da performansıyla göz dolduruyor.
Kariyerinde uzun bir tutunma savaşının ardından House of Cards ve The Blacklist’de
güzel bir çıkış yapmıştı. Manhattan onun için bir sınıf atlama işi oldu.
Son olarak söylemeden geçemeyeceğim. Oppenheimer rolündeki Daniel London dizi tarihindeki en iyi cast çalışması olabilir. Hem Oppenheimer'e inanılmaz benziyor hem de belli ki karakterini çok iyi çalışmış. Onu izlemek bir zevk. Dizinin ikinci sezonu 14 Ekim’de başlayacak ve inanıyorum ki birinci sezonun
üstüne çok daha fazla şey koyarak yollarına devam edecekler.