Artık zamanı geldi: Kara Kutu açılıyor!

Artık zamanı geldi: Kara Kutu açılıyor!
Kadronun ilginç bir kimyası var...
Senaryosu Ercan Mehmet Erdem’in kaleminden çıkan, yönetmen koltuğunda Serdar Akar’ın oturduğu, Pana Film imzalı Kara Kutu 10 Mart 2015 tarihinde Kanal D ekranlarından resmen hayatımıza girdi. Hayırlı uğurlu olsun.

Haberleri ilk düştüğü tarihten itibaren diziyi izleme motivasyonum kesinlikle Serdar Akar ve Ercan Mehmet Erdem’di. Zira Behzat Ç’de beraber neler yapabildiklerini gördük. Tam bu noktada dizinin tanıtımı hakkında naçizane birkaç kelamım olacak. Şöyle ki: İlk günden bu yana tanıtımlar “Kurtlar Vadisi’nin yapımcı Pana Film’den” diye döndü. Pana Film, Türk Televizyonculuk Tarihi'nin önemli işlerinden biri olan Kurtlar Vadisi’ne imza attı, ona bir şey diyemem ama “Behzat Ç’nin yönetmeni ve senaristinden” şeklindeki bir tanıtım yapması en azından bu isimleri de eklemesi çok daha etkili olabilirdi diye düşünüyorum. (Sanırım Behzat Amir’i de özlüyorum.)

Kara Kutu’nun konusuna bir göz atarsak Barış Erdem (Orhan Kılıç), düzgün bir ailesi olan kendi halinde bir adamdır. Yani etrafındakiler öyle sanmaktadır. Ancak kendisi derin bağlantıları olan bir örgütün tetikçisidir ve Irak’ta gerçekleşen bir uyuşturucu teslimatının ardından beraber çalıştığı Reşit (Hazım Körmükçü) tarafından kusursuz bir şekilde infaz edilir. Maktulün üzerinden çıkan kimliğe, resmi kayıtlara kadar her şey hazırlanmıştır. Hesaplamadığı tek şey Barış’ın, vücuduna isabet eden üç kurşuna rağmen ölmediği ancak infazı sırasında kendini arabadan atarken başını sert bir şekilde vurup hafızasını kaybetmesidir. Gerçekten de Barış Erdem kayıtlarda ölmüş, yerine üzerinden çıkan kimliğe göre Mehmet Duman gelmiştir. Sil baştan bir hayat.

Mehmet hafızasını, anılarını, kim olduğunu kaybetmiştir kaybetmesine ancak bir önceki hayatından birçok özelliği onu bırakmamıştır. Yakın dövüş, yabancı dil, müzik yeteneği gibi... Yeni hayatında Mehmet, müzik yaparak para kazanan bir adam olmuştur. Mehmet kendi gerçeğini arayadursun, eski hayatında kalan eşi Canan (Deniz Uğur) onun öldüğüne inanmaz. Cesedini görmediği eşinin akıbetini bir gün öğreneceği konusunda umutludur. Hatta bu umudunu sadece kendisi için değil kayıplarından haber bekleyen insanlara da kurduğu dernek vasıtasıyla yaymaktadır. Ve her şey o gece olur. Mehmet, çalıştığı barda, bir kavga sırasında başını aldığı darbe aynı zamanda ikinci hayatına aldığı darbe olur zira eski hayatı ile yeni hayatı birbirine girer. Barış iken nasıl bir iş yaptığı, ne tarz bir yapılanmanın içinde olduğunu anlamaya, hatırlamaya çalışır. İçinde bulunduğu yapılanma, onların dostları, düşmanları derken zihnindeki anılar yapboz gibi birbirine bağlanır. Bize de seyrine doyulmaz bu hikâyeyi izlemek kalır.

Bölümün geneline bakarsak ilk bölüm için beni rahatsız eden tek şey sahnelerin karanlık olmasıydı. Sanırım bu Serdar Akar’ın “Kara” Kutu’ya hoş geldiniz, deme şekli. Orhan Kılıç, Mehmet rolü için doğru bir seçim olmuş. Ruhunun bu işe çok yakışmasının yanı sıra canlandırdığı Mehmet karakteri ve onun geçmişi için fiziki özellikleri çok uygun. Çiftlerin kimyasının tutması bir dizi için en önemli unsurlardan biri ve Kara Kutu’nun aksiyon ağırlıklı olmasını bir kenara koyarsak elbette içinde aşk olacaktır. Hatta hızla bu aşk bir üçgene de bağlanacaktır. Üçgen'in bir yanında Mehmet’in eski hayatındaki eşi Canan, diğer yanında yeni hayatındaki kadın Zeynep (Sümeyra Koç) var. Kara Kutu’yu izlerken bir kez daha anladım ki Deniz Uğur’a kendini bilen, yardımsever, güçlü ama biraz şüpheci roller çok yakışıyor. Kerem Alışık’ın canlandırdığı Tekin başkomiserin hikâyeye nasıl bir yön vereceğini devvv merak ediyorum. Mezuniyet töreni gibi hepsini teker teker kürsüye çağırmaktansa topluca söylüyorum: Bu cast MUH-TE-ŞEM!

Karakterleri, oyunculukları, oyuncuların kendi aralarındaki elektriği o kadar beğendim ki kostümler, mekânlar, kullanılan dil gibi unsurlar ufak bir ayrıntı gibi kaldı. Alakasız bir pazen pijama ile oynasalar seyrederim. İnternet üzerinden ikinci kez seyrettiğimde anladım ki hepsi usta bir terzinin elinden çıkmış gibi adeta. Uzun bakışmaların olmadığı, ayrıntıların hem apaçık hem de üstü kapalı anlatıldığı zekâ dolu bir iş. Ben bu diziyi izlerim, arkadaş!

Kara Kutu’da kusur aramak samanlıkta iğne aramak gibi oldu ama durun bulacağım. Heh, buldum! Jenerik müziği. Giriş, melodiler, ritim… Cendere, cendere, cendere, cen derken Kurtlar Vadisi’nin Cendere’sini anımsattığını fark ettim. İki dizininde müzikleri Gökhan Kırdar imzalı. Benzerlikler, anımsatmalar mümkündür.

Yalnız dizi bitip, bu yazıyı yazmaya başlamadan önce aklıma bir soru takıldı. "Acaba Kara Kutu çok mu erkeklerin dünyasından olmuş" diye düşündüm. Derin ilişkiler, tetikçiler, sniperlar, istihbaratçı abiler.. Polisiye ve aksiyonu sevdiğim, askerlerle fazla vakit geçirdiğim için ne olayları, ne de kavramları yadırgamadım ama şimdi yoldan bir kadın çevirip ASAL nedir diye sorsak sadece kendisine ve 1'e bölünebilen sayılardır deme ihtimali oldukça yüksek. Kurulan dünya içerisinde kullanılan dil bu ama çok mu maskülen, bilemedim şimdi. Neyse, bu sorunun en doğru cevabını zaman verir elbette.

Özetlersem: Kara Kutu, Salı akşamlarını ağır dramalarla doldurmak istemeyen, biraz aksiyon biraz heyecan arayan izleyicilere ilaç gibi gelecek bir işe benziyor. Serdar Akar’ın Behzat Ç’yi nasıl efsane haline getirdiğini hatırlarsak Kara Kutu da zaman içerisinde izleyicisini bulacaktır diyor, ilk bölüm duamı ediyorum: Tanrı onları reyting canavarından korusun, emeklerini boşa çıkartmasın.  
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER