Hoş geldin A.Ş.K!
10 Kasım 2014
Açıkçası umudum kalmamışken tertemiz, dozunda yeni, yeterince "düz",
oyun ve hikaye odaklı bir reji izlediğim için çok mutluyum. Ömür Atay'ı
ve tüm reji ekibini içtenlikle kutluyorum. Devamlılık biraz gözümü
yordu. Aslı Tandoğan'ın (özellikle tenis öncesi/ tenis sonrası)
saçlarına bakıp, hangi sahne için kaç saat beklemiş, hangi sahne ertesi
gün tekrar çekilmiş diye program bile çıkarırım. Hoş, devamlılıktan
sorumlu arkadaşların da ellerinden geldiğince işlerini iyi yaptığını ama
durumun çok zaman "masada" karıştığını ve "Kim fark edecek?" tadında
yürüdüğünü de biliyorum. Ben fark ediyorum. Çünkü zaten bütün hikayeler
arızalı. Hikaye sağlam olsa oyunculuklar arızalı. Oyunculuklar tam olsa
rejisi tuhaf işler izliyoruz. O yüzden "Okyanusu geçelim de sonra gider
derede boğuluruz" bize göre bir motto değil; yavur işi. Vazgeçelim tez
elden.
Kostümler, üzülerek söylüyorum ki dökülüyor. Nebahat Çehre -muhtemelen
yine kendi kostümlerini kullandığı için- muhteşemdi ama geri kalan
herkes istisnasız Sosyete Kezbanı gibi giyiniyor. Milyarder kızın elinde
çakma çantalar.. Demode saç taramalar.. Mafyacıya saks mavisi smokin
ceketi giydirme fantazileri.. Adam zaten ufak tefek baskın renkte bir
kostümle sahnenin odağı halne getirip hepten yok etmişsiniz. Sanat
yönetiminde yine bir vizyonsuzluk, basiretsizlik hakimdi vesselam.
Şaşırmadım. Mekanları ve mekan giydirmelerini ise gerçekten beğendim.
Ancak şu parti/ defile sahnelerine rüküş diskotek ışık yapma modası
bitmedi gitti. İstirham ediyorum, biraz Fashion Tv mi izleseniz?
Hikaye, sanırım esinlenildi diye dedikodusu çıkan sinema filmine "çok da
benzemeyelim" kaygusuyla topallamış. İşin genel hikayesinden ziyade
diyalogları acemice ve yok yere samimiyetsizlik tuzakları kuruyor.
Kaygulu kurulmuş bazı sahneler var. Misal, Şebnem, spor salonunda
oturuyor. Bizim oğlan yanında. Yüzme dersi alacak. Şebnem sorar. "Saat
kaçta?" El cevap, 10 iyi mi? Bu kızcağız sabah kargalardan önce spor
salonuna mı geliyor Arkadaşım? Ne ihtiyacın var o anda saat sormaya,
saat telaffuz etmeye? Neden? Anlaştık o zaman de, kes. Hop açıl,
havuzdayız. Bitti gitti. Bayılıyorsunuz kendi kendinize tuzaklar açmaya.
İşte bunlar hep kendini inandırıp, ikna etmeye çalışan senarist
alışkanlıkları. Hikayede de arızalar yok değil ama bunlar
toparlanmayacak şeyler de değil. Demem o ki senaryoda teknik bir sorun
yok. Azra'nın Orhan'ın inine girdiği sahneyi saymazsak tretmanı temiz,
zaman sıçramıyor. Sadece özgüvensiz. Yüzme dersinin saatini öğrenmem
konusunda hassassın ama Azra'nın Kerem'i takip ettiğini gösterme gereği
duymuyorsun mesela? Kilit bir sahneyid ama yeterince tansiyon yapmadı.
Kapının dışında silah tutan figüran da lüzümsuz kalabalık yaptı. O sahne
çok daha inandırıcı ve etkili kurulabilirdi.
Oyunculuklara, oyuncu seçimlerine diyecek sözüm yok. Servet Pandur'u
gördüğüme mutlu oldum. Umarım hikayesi uzun soluklu olur. Hazal Kaya,
Aslı Tandoğan tertemiz oynamışlar. Hatta Aslı Tandoğan'ın performansını
uzun zamandır ilk defa bu kadar çok beğendim diyebilirim. Hazal Kaya da
oyunculuğuna level atlatmış. Beden dilini öğrenmiş. Hala topuklularla
rahat değil ama onu da reji kamufle etsin derim. Hakan Kurtaş pırıltılı
ve yetenekli bir adam. Bu hikaye için adı telaffuz edildiğinde sosyal
medyada "kızlara zayıf kalacak" diye mızırdanan fanatiklere de
söylediğim gibi son derece de doğru bir seçim. Bu hikayenin ihtiyacı
olan bir Apollon değil. İleride "Bu kızlar neyini sevdi de uğruna sefil
oldu?" dedirtecek çapta bir şeytan tüylü. Yolu açık olsun.
Açıkçası başarılı olmalarını isterim çünkü hikayeyi nasıl
yürüteceklerini merak ettim. Kırılma noktalarını, Kerem'in yaldızı
dökülünce olacakları izlemek isterim. Özetle bir soap opera olarak AŞK,
temiz rejisi, tatlı oyuncularıyla bu sezon başlayanlar arasında ilgi
çekici bulduğum işlerden biri oldu. Emeği geçen herkese teşekkür
ederim. Yolu bereketli ve uzun olsun.
Öyle yani..
R