Çarşamba
günleri TV8’de yayınlanacak olan Hom Ofis,
Mint Prodüksiyon yapımı bir dizi. Dizi,
geniş bir ailenin, bir arada yaşarken başlarına gelen günlük olaylar üzerinden ilerliyor;
ancak merkezde, ailenin babasının evden çalışma (home office) sistemi ile çalışmaya
başlaması yer alıyor. Bu sayede de home office çalışmak zorunda olan baba ve
ailesinin yaşadığı olaylardan oluşan durum komedisi izliyoruz.

Rahat ol Hamdi. Keşke tüm home office çalışanlar, senin çalışma haklarına sahip olsa!
Geniş
ailenin babası olan Hamdi’nin daha ilk bölümden, şirketin maddi harcamalarını
kısıtlamak amacıyla bazı çalışanlarını home office çalışma sistemi ile
çalıştıracak olduğunu öğreniyoruz. Hamdi başta dirense de işsiz kalmamak için
kabul etmek durumunda kalıyor. Home office çalışmanın zorluklarını, bu sistemle
çalışanlar iyi bilir. Kimse ne yaptığınızı anlamaz ve en kötüsü de herkes sizin
“kafanıza göre takıldığınızı” zanneder. Hom
Ofis’te daha da kötüsü var; henüz Hamdi bile ne yaptığını bilmiyor. Ceket-kravat
bilgisayar başında oturuyor ve görüntülü bağlantı sırasında heyecandan eli
ayağına dolanıyor. Toplantı yapılacak diye bir gün öncesinden telaşa düşüyor. Şu
an için tüm olumsuzluklarla birlikte Hamdi’nin evinde, home office çalışmaya
uygun ortamın olmadığını gördük. İlerleyen zamanda Hamdi’nin İnternet
bağlantısını diğer odalara da taşıyabilmesini, kendine bir kulaklık edinmesini ve
tabi ki ailesinden de biraz anlayış bekliyoruz.

"Oğlum homofis olmuşşş." Korkma teyzecim süründürüyor; ama öldürmüyor.
Senaryonun
işleyiş tarzına gelecek olursak, dizinin başlangıcı sıkıcı ilerliyordu. Telaşlı
anne modeli, her konuyu özellikle çocukları söz konusu olduğunda abartması,
gelin-kaynananın arada birbirlerine hafif göndermeleri, babaanne-kız torun
çatışması, kardeşler arası çatışmalar, ekstradan bir aile üyesinin de aklına
estikçe eve gelmesi (dayı), aslında hep alışık olduğumuz tarzda. Kardeşlerin atışmalarında
birbirlerine söyledikleri sözler ve Facebook dürtmesi de buna dahil. Bunu birkaç
sene önce geçmiş olmamız gerekiyor. İlk bölüm olduğu için direkt home office konusuna
girmeden genel bir giriş yapılmak istenirken bu durum hikâyenin duraklamasına
sebep oluyor. Neyse ki daha sonra, asıl konuya geliş ve oyuncular sayesinde
akıcı bir bölüm haline geliyor.

Evet, bakalım şimdi kim arıyor?
Bu dizide belli ki işi sırtlayan oyuncular
olacak. Cengiz Bozkurt (Hamdi), Devrim Yakut (Gülseren) ve Ani İpekkaya
(babaanne)’nın oyunculuklarına diyecek yok. Yoksa 90 dakika ilgi kaybetmeden
nasıl izlenebilirdi, bilmiyorum. Hamdi’nin özellikle oğlu ile diyalogunda,
Gülseren’in kaş gözlerle “Sert çık, korksun biraz.” üstelemelerini dinleyip ani
çıkışlar yapışı; Hamdi’nin ise, tamamen edilgen davranmadan gereken yerlerde
durumu, olayın en iyi şekilde çözümüne yönelik çevirmesi, hikâyeyi tekdüzelikten
kurtarıyor. Şu ana kadar işlenmeyen bir konu olarak da evden çalışmanın
sıkıntıları üzerinde durulması dizinin ilgimi çeken tarafı. Aynı zamanda, Hamdi’nin
bile bu çalışma sisteminde ne yapacağını tam olarak bilmemesi, baştan beri
kendi ev ortamında bu işi yapmanın zor olduğundan yakındığı halde mecbur
kalışını ve onun tahmin ettiği gibi evde çalışabilmesinin zorluğundan kaynaklı gelişen
olayları izlemek eğlenceli.
Dizide,
gülme efektlerini ve sahne geçişlerinde kullanılan efektlerin ses seviyesi çok
yüksek ve çok sık kullanılıyor. Bu rahatsız edici ve akıcılığı da bozuyor. En basit
diyalogda bile gülme efekti konulmasını yersiz buldum. İlerleyen bölümlerde
azaltılırsa iyi olur, diye düşünüyorum. Bir de babaannenin elindeki örgü bir
karış ilerleyemedi. Hâlbuki kalın bir ip ve 5-6 numara şişe sahip.
Hamdi’nin
evden çalışma işini nasıl kotaracağını, bu sürece evdekilerin alışma
süreçlerini izleyeceğiz. Tüm ekibe kolaylıklar dilerim.