Dün gece yaklaşık 10 yıl sonra ilk kez Kurtlar Vadisi Pusu
izledim. Çakır öldüğünden beri dönüp bakmadığım diziyi Andy Garcia uğruna
izledim. Bak sen içimdeki Hollywood aşkına! Bu yazıyı olası tüm stratejiler ve
kişisel ve politik görüşlerden bağımsız olarak sadece drama adına yazdığımı
bilmenizi isterim. Zaten siyasetin, politikanın hiçbir harfinden anlamam. Hep
babam yüzünden. Okul yıllarında tam deli hızlı ve ateşli bir solcu oluyordum,
olaylardan olaylara akıyordum ki o sabah karşıma dikilip, “Benim sponsorluğumda
elin cücesine mi tapınacaksın?” diyerek elime teksir makinesinde çoğaltılmış
bir tomar kağıt tutuşturdu. Aynalıçeşme’den, Kasımpaşa Lisesi’ne kadar uzanan o
uzun yolu afişlemeye çıktım. Babam arkada ben önde, üzerinde “Tek yol İsmet!”
yazan minyatür afişleri göz yaşları içinde, gündüz vakti gördüğüm her duvara,
otobüs durağına tek tek yapıştırırken içimdeki siyaset meraklısı kız da öldü.
Yan etkileri başka bir yazının konusu ya neyse..
Kurtlar Vadisi’ne dönersek hakkında her “transfer”
dedikodusu çıktığında transfer olan yapım 12 yıldır ekranda. Bu sezon da önce
yapısal olarak bölündü, içinden bir Reaksiyon çıkardı. (ki ben ona alerjik
reaksiyon diyorum) hem de Kanal D’ye transfer oldu. Yönetmen Doğan Ümit Karaca,
görüntü yönetmeni Selahattin Sancaklı olunca üstüne üstlük de Andy Garcia geri
dönünce diziyi izlemek farz oldu. İzledim. Önce söylemek istedim ki Garcialı
çekimler bir zamanlar Sharon Stone ile yapılanlardan bin misli iyi ve
kaliteliydi. Andy nam-ı diger Amon,
Polat’tan aldığı Kara Davetiye sebebiyle kalktı ayağına geldi. TAtlı adam.
Bizde dramaların süresüni gizlemiş olmalılar ki hızlı adımlarla yürüdü
Ayasofya’ya doğru. Açıkçası yönetmenin o kısmı 50 kare okumasını, o yolu
yürüyüşünü her açıdan çekmesini, uzun uzun yürütmesini beklerdim. Bence Amon’un
ininden çıkması sembolik olarak Polat’ın (birkaç sezon sonra) Amon’un tahtina oturacağının
da göstergesiydi. Aslına bakarsanız dün gece Polat konuşmanın sonunda Amon’un
boynunu kırar kenara bırakır diye de beklemedim değil. Olmadı. Ama, hiç olmayacağı
anlamına da gelmez değil mi?
Benim izlemediğim süre içinde Polat yaşlanmış. Eskiden o
odada yalnız olmaz, karar mercii olmasına ragmen danıştığı sağ kolu- sol kolu
olurdu. Yalnızdı. Artık kurmayları kalmadığı için teknolojik bir tahtayla
yarenlik ediyor. Ona anlatıyor derdini, ona yazarak aklına düşenlerin
sağlamasını yapıyor. Fikren, kalben ve her türlü tek tabancayım mesajı veriyor.
Yani ben mesajı öyle aldım. Bölümü izlediğimde kendi kendime dedim ki “Bu öyle
laylaylom bir aksiyon değil bildiğin hardcore gidiyor.” Misal bu
bölümde yıllardır hep en büyük düşmanımız olarak görülen Amerika'nın yanına,
ilk kez İngiltere de konumlandırıldı. Drama diyor ki, Ortadoğu dahil olmak
üzere aslında büyük oyunu kuran Amerika'dan da daha büyük güç İngiltere'dir.Üzerinde güneş batmayan ülke ve bu ülke için seçilen kod adı RA düz
mantıklı bir seçim olsa da beni asıl huylandıran “Babanı ingilizler kaçırdı”
diyerek Ra’yı işaret edenin Amon olmasıydı. Bu da yeni bir Amerikan oyunu olmasın
Polat, tetik ol. Gazze sahnesinde duvarda Hanzala vardı. Ve bir drama için bile
cesur bir 11 Eylül teorisini dile getirerek, "11 Eylül onun bunun değil
radikal dincilerin eylemidir." dediler.Gazze sahnesinde duvara
Hanzala çizdiler. Drama için bile cesur bir 11 Eylül teorisini dile getirdiler.
Amon, Kültür Bakanlığı izin vermediği için kapısında kaldığı Ayasofya’ya bakıp
“ Kilise, cami, istihbarat merkezi… Ayasofya’nın ne olacağına karar
veremediğiniz için mi bu kadar uzun sürüyor restorasyonu?” diyerek dev ayar
verdi. Neler oluyor yahu? Ben sadece Andy Garcia’nın konuk olduğu atlamalı
zıplamalı bir aksiyon izleyecektim? Aklımda deli sorular..
RA eşittir İngiltere ise koskoca ülke kalkıp gelemeyeceğine
göre ete kemiğe bürünecek demektir. Amon’u geri getirip Andy Garcia’ya tonla para
döken yapı, elbette RA için de yaşayan en büyük İngiliz oyuncuyu getirmelidir.
Kim mi, elbette James Spader! Spader’in ingiliz olmadığını elbette biliyorum
ama olsun, hastasıyım. Kara namlı Hakan Boyav da gittigidiyor olduğuna göre de
onun tahtına kim oturacak merak ediyorum. Çünkü Siyah Sancak, Kara’nın yanında
gezinen üç-beş kişiden mamul değildir fikrimce. İki vakte kadar Khalesi’nin
ordusu gibi ekran dolusu bir ton eğitimli asker görmeyi beklemiyor değilim.
Kulağıma geldiğine göre ki bilirsiniz sağlam kaynaklardan
duyarım dedikoduları, Andy Garcia toplamda iki-üç bölümde daha rol alacakmış. Ülkemizde
kaldığı süre boyunca da her Hollywood Starı gibi uyumlu ve ılımlı bir portre
sergilemiş. Gerek sette, gerekse kamera stop dediği anlarda son derece tevazu
sahibi bir adammış. Necati Şaşmaz’ın ağzından yazılanın dışında, duyduğum
kadarıyla senaryo ekibiyle şık bir gece yarısı toplantısı yapıp, diyalogları
sektör tabiriyle “ağzına oturtmak” için çeviriye inceden müdahale etmiş. Hiç
müzik altı sahne çekmemiş. Her sahnesinde mutlaka diyalog olmasını istemiş. Lansman
toplantısında etrafına dikilen koruma ordusu da Garcia’nın talebi değil bizim
konukseverliğimizmiş. Zaten hiçbir aşırı hatta ekstra talebi de olmamış. Necati
Şaşmaz ile her sahneside oyun vermiş. Yakından görenler “bildiğin insan” diyor.
Alışkın olmadığımız için yadırgıyoruz çünkü Garcia’nın kariyerinin binde üçüne ancak
sahip ama deli kaprisler yapan oyunculularımız var; Star olmayı en büyük
karavanda oturmak, sete geç gelmek, programı altüst edip kendine uydurmak,
surat asmak, çalışanlara eziyet etmek, rol arkadaşlarını ağlatmak, “Asistana
bakıp oynasın” diyerek oyun vermemek olduğunu zanneden..
Dün gece izlediğim bölümden anladığım kadarıyla Vadi’de
kaynayan kazan ciddiye alınarak izlenmeli. Kazanda kaynatılanları yersin
yemezsin o ayrı bir tartışma konusu ama Kurtlar Vadisi Pusu’da olaylar “Ha ha
ha Polat işte!” diyemeyeceğiniz kadar altı doldurularak işleniyor. Vadi hık mık
etmeden inandığını tam ortaya söylüyor ve insan resmen hayret ediyor.
Böyle işte..
R.
* Bu yazı 26 Eylül 2014 tarihinde radikal.com.tr'de yayınlanmıştır.