Kuru fasülyeyi, hep bir gün dolapta bekletirim yemeden
önce.
Best seller kitapları hep, “best seller” yaftasından
kurtulduktan sonra okurum.
Jack Daniel’s, kıytırık kulüplerde, yangın söndürme
kovalarının içinde, binbir çeşit enerji içeceğiyle sunulup aşağılanmadan önce,
Jack içerdim, şimdi Jameson’a takılıyorum. (en azından, postişli ablalar, BMW
li sevgililerine ağzını büze büze –Aşkaam kova Cek söyleee demekten sıkılana
kadar)
Bazı akşamüstleri, yeni bir film izlemek isterim... Bi
süre sonra kendimi, ekranın karşısında, “Kaybedenler Kulübü” nün repliklerini,
Nejat ya da Yiğit’le tekrarlarken bulurum...
“Yeni”den korkarım.
İnsanlar, seveceğimi sanarak gözüme yeni bişeyler
soktuklarında,
Yeniden korkarım.
Dört sene önce, çevremdeki pek çok insanın ağzından
“abi Shameless diye bi dizi başladı, ben müptelası oldum... Sen de, kesin
izlemelisin” i duyduktan sonra, “Aha” dedim “Sıçtık”... Yine bir yeniyle karşı
karşıyaydım... Koşarak uzaklaştım. Kimler oynamış, kim yazmış, kim yönetmiş,
konusu neymiş, zerre-i miskal kadar nazarı dikkatimi celbetmiyordu zira...
Sonra geçen yıllarla birlikte sesler azaldı.
“Dizi bitti heralde” diye düşündüm.
Açtım baktım internete, 4. Sezon yazıyo. “Ulan” dedim,
“elin Amerikalısı, Arka sokaklar a öykünecek değil ya, bitirmiştir dört sezonda
işi”... Akabinde, bu çok sayın “Ulan” lı düşüncemden ötürü de kutladım
kendimi... Açtım birinci sezon birinci bölümü, baktım 50 dakka... mis. Zaten 2
saat sonra arkadaşlarla buluşucam, bi bölüm gömerim, çıkarım evden dedim...
Demez olaydım.
Diyen dillerim lal olaydı...
Birinci bölümü açan elim gopeydi...
İlk sahne ve BAM!
O gün, beş bölüm izledim peş peşe... Arkadaşlar filan
yalan oldu tabi... Devrisi gün, birinci sezonu bitirdim... Takip eden günler de
bu istikrarla devam ettim izlemeye...
O kadar çok önerme ve içimizde sakladığımız o kadar
çok antikahraman var ki dizide...
Kendi içinin, sokakta görsen (ki görürürsün), suratına
bakmayacağın aşağılık adamlar ve kadınlarla dolu olduğunu tokat gibi suratına
çarpıyor Shameless...
Bir de, gitmek için can attığın Amerika’nın aslında ne
kadar siktiriboktan bir yüzü olduğunu...
Şimdi burda dizi anlatıp... Efendime söyleyim...
İzlemeyenden küfür yemek gibi bi niyetim tabii ki yok... Ama artık, arkadaş
meclislerinde konusu açılsa da konuşsak diye milletin gözünün içine
bakıyorum... İzleyen insanlarla birbirimize sarılıp, zavallı Fiona için
ağlaşmak istiyorum... Ya da bi barın ortasında Frank gibi, muhteşem tespitler
içeren vaazlar vermek...
5. Sezon’un başlamasını bir bağımlı gibi bekleyen
kendime şaşırıyorum.
İzlemediyseniz izleyin...
Lütfen.
Siz izlerken ben de, Shameless’in jeneriği eşliğinde,
dün yaptığım kuru fasülyeyi gömeyim.