Gecenin ‘Taç’sız Kraliçesi

 Gecenin ‘Taç’sız Kraliçesi
‘Vaayyy vayy vayyy!’ demek isterdim elbette ama salı akşamı Gecenin Kraliçesi’ni izlerken bu tepkiyi verdiğim tek yer Aziz Bey’in Karadeniz’deki evinin manzarası oldu. Konuya bodoslama dalmış gibi olmak istemem ama sonlara doğru unutursam diye en başta yazmak istiyorum. Elinizde gerçekten bizi kalbimizden vuracak bir hikayeniz yoksa baş karakterleri öpüştürmeniz bizi ekrana falan yapıştırmıyor. Hele de Selin-Kartal kimyasından ziyade Selin-Aziz kimyasını çok daha uyumlu bulmuşken.

Israrla söylediğim bir şey var; bir dizide karakterlerin hikayeleri arasındaki denge büyük önem taşır. Siz aylardır yaptığınız tanıtımlarda bize Selin ve Kartal’ın ne kadar büyük bir aşk yaşadığı mesajını verip yayınladığınız ilk bölümde Selin ve Aziz’in birbirlerine duygu yüklü gözlerle baktığını seyrettirirseniz bizden o tanıtımını yaptığınız büyük aşka inanmamızı bekleyemezsiniz. Ben seyirciyim. Gözümün gördüğünü, kalbimin hissettiğini bilirim.
 
Malum son bir yıldır bu dizi ile ilgili beklentilerimiz arşa değdi. Yönetmenler, senaryolar, erkek başrol isimleri havada uçuştu. Reklamlar, belgeseller birbirini kovaladı. Tüm bunların sonucu olarak da seyirci olarak eksiksiz bir "ilk bölüm" izlemeliydik.Beklentimiz bu yöndeydi...
 
Başrollerinde Richard Gere ve Winona Ryder’ın yer aldığı ‘New York’ta Sonbahar’ filmini izlediğimde lise yıllarındaydım. O yıldan bugüne kaç kez izledim sayısını hatırlamıyorum. Will 48 yaşında, Charlotte ise sadece 22 yaşındaydı. Hayata çok farklı yerlerden bakmalarına rağmen aşk onları bir araya getirmişti. Orada izlediğimiz sevişme sahnesi öyle estetikti ki bedensel hiçbir şey düşünmüyordunuz izlerken. Tam aksine birbirlerinden ayrı düşecek olmalarına ağlıyordum. Evet, bu sahnelere bir dizide yer vermek hem cesaret gerektiren hem de riskli bir durum. Bu sahneyi göze batırmamak için, insanlara ‘bu ne böyle?’ dedirtmemek için öyle iyi eritmelisinizki olayların akışında seyirci iki baş karakterin o anda onu yaşamaları gerektiğine tüm benliğiyle inanmalı. Yoksa itici duruyor. Yoksa ‘ne gerek vardı şimdi buna’ dedirtiyor. Gecenin Kraliçesi’nde bu sahneyi izlerken ‘bir öpüşmeyi bu kadar uzatmaya ve yakın plan çekmeye ne gerek vardı?’ diye düşünüp durdum. Gözüme battı, rahatsız etti. O gün tanıdığınız birine ertesi sabah ‘güneş yalnız seninle doğacak’ demeniz karşımızdakine bile inandırıcı gelmez ki seyirciye gelsin.

Aziz’in düşüp başını çarptıktan sonra eve geldiklerinde Selin ile karşılıklı bir sahnesi vardı. Selin Aziz’den gözleriyle parmağını takip etmesini istiyor, Aziz ise Selin’den gözünü alamıyordu. İşte tam o anda Aziz uzanıp Selin’i öpseydi inanın gözümüze çok daha aşk dolu görünürdü.

Murat Yıldırım’da bir şeyler eksikti. Mimik ya da bakışlarında beni Selin’e olan aşkına inandırmayan bir eksiklikti bu. Tam da otel odasında Selin’e söylediği gibiydi durum sanki; tek gecelik bir rüya yaşamışlardı ve bitmişti. İlk bölümde izlediğim en inandırıcı duygu buydu sanırım. Hele son sahnede Murat Yıldırım’ın o bakışından bahsetmek bile istemiyorum. Sevdiği kadını manevi babasının yanında görmüş bir adamdan çok, korku filminde dehşete düşmüş bir karaktere benziyordu. Yani gözlerinizi böööyle açınca çok şaşırmış olmuyorsunuz.

Sosyal medyada yazılıp çizilenleri de okudukça bazı düşüncelerimde tek başıma olmadığımı fark ettim. Karşılaşma sahnesi Asmalı Konak’ın Bahar ve Seymen’ini, seradaki yakın temas Aşk-ı Memnu’yu, tek gecelik bir ilişki olması ve kızın hamile kalması Murat Yıldırım’ın daha önce başrol oynadığı Aşk ve Ceza’yı getirdi gözümüzün önüne. Elbette her dizide benzerlikler olacak. Sanırım hiç işlenmemiş bir konu bulmak mümkün değil. Aslına bakarsanız da hangi konuyu işlediğinizden ziyade o konuyu nasıl işlediğiniz önemli. Adam zoraki bir evlilik yapmıştır da, karısından boşanamaz da, ( Ay bak, bu da Paramparça) ama çok mutsuzdur da, aşık olduğu diğer kadını çok sever de, ama terk etmek zorunda kalır da... Bunlar artık klişe olmanın da ötesinde kalmadı mı sizce?

Şimdi bir düşünün aylarca tanıtımı yapılan bir iş var ortada. Hem de öyle böyle değil. Ortada henüz hiçbir şey yokken yapılan bir sözleşme var. Meryem Uzerli’nin aldığı ücret günlerce konuşuldu. Mesela katıksız 150 dakikaya uzayan dizi sürelerinin aksine 90 dakikalık bölümler halinde çıksaydı karşımıza bu dizi bunca reklama hak verebilirdim. Ya da hiç izlemediğimiz ama oyunculuğu çok güçlü yeni bir ismi erkek başrol olarak görseydik buna da tamam. Ya da bugüne dek değinilmemiş bir konuya dikkat çekseydi yani dizi sektöründe devrim niteliğinde bir iş getirilseydi ekrana işte o zaman ayakta alkışlayabilirdik Gecenin Kraliçesi’ni.

"Üç sezonluk hasret bitiyor" sloganının altı gani gani dolsaydı keşke. Ama Muhteşem Yüzyıl’dan bugüne ne kadar geçen sürede seyirci gerçekten Meryem Uzerli’yi özleyecek kadar merak edebildi mi? Magazin haberlerinde yer almadığı kaç hafta vardır toplasak elimizde? Dolayısıyla insanlar özlemedi hatta reklam/ PR çalışmaları yüzünden daha diziyi izlemeden de sıkıldı. Hep beraber sıkıldık. Oturdu, kalktı, senaryoyu beğenmedi, oyuncuyu beğenmedi, yönetmeni beğenmedi haberleri dönüp durdu gazetelerde. Bu bir PR çalışmasıydı. Bugüne kadar başka isimler için de denenmiş ve çoğunlukla da geri tepmiş bir PR çalışması.

Aynı şey Kerem Bürsin için de yapılmadı mı? Hatırlayın. Ardı arkası kesilmeyen magazin haberleri, yazılanlar çizilenler... Çok büyük beklenti ve umutlarla Şeref Meselesi çekildi. ‘Badboy’ olarak sevdiğimiz Kerem Sayer bir anda harmandalı oynayan Yiğit olarak çıktı karşımıza. Olmadı. Seyirci benimsemedi. Anlatmak istediğim şey şu; isim önemli değil. Oyuncunun sempatik ya da cana yakın olması yapacağı her işte seyirciyi ekrana yapıştırabileceği anlamına gelmiyor. İzlenme oranları da bunu doğrular nitelikte. Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ın özet bölümü listede en az üç basamak yukarıdaydı.

Sonuç olarak belki de Aziz ve Selin temelli bir hikaye kurgulansaydı seyircinin çok daha fazla dikkatini çekebilirdi. Uğur Polat’ın yüksek performansıyla hayat verdiği Aziz maalesef Murat Yıldırım’ı ve dolaylısıyla Kartal’ı gölgede bırakmıştı. Esra’yı canlandıran Funda Eryiğit, Hakan Enişte’yi canlandıran Selim Bayraktar’ı, Mert’i canlandıran Burak Deniz’i, halayı canlandıran Seda Akman’ı gayet başarılı ve iki başrolden çok daha ilgi çekici hikayelerle karşımda bulduğumu söylemeliyim. Özetle, üç sezondur beklenen Kraliçe, başarısını şimdilik Taç'landıramadı.. İlerleyen bölümlerde Aziz-Selin ikilisi evliliğe yürüyecekler mi? Şimdi sadece bunu merak ediyorum.

Herkese iyi seyirler....    
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER