İpek Arkan, 19 Şubat
1997'de İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Resim Öğretmenliği bölümünden
birincilikle mezun oldu. Lise ve üniversite yıllarında sanat ve sporun çeşitli
dallarıyla ilgilenen Arkan, üniversiteden mezun olduktan sonra hayallerinin
peşinden gitmek için oyunculuk eğitimleri aldı. Şimdilerde ise Emanet dizisinin
başrol karakterlerinden biri olan "Duygu Komiser" ile izleyici karşısına geçiyor.
1-Son projenizde canlandırdığınız karakteri
özetleyecek beş anahtar kelime?
Emanet dizisinde
canlandırdığım Duygu karakteri; duygusal, sert, disiplinli, merhametli ve
şimdiye kadar gördüğüm en inatçı karakterlerden biri.
2-Canlandırdığınız karakterin tek bir özelliğine sahip
olacaksınız; hangisini seçerdiniz?
Aslında Duygu ile
birbirimize çok benziyoruz. Duygu'nun yumuşak, hassas tarafını kendimde daha
çok görmek isterdim.
3- Oynadığınız diziyi, filmi veya tiyatro oyununu bir
yemek, canlandırdığınız karakteri de malzemelerden biri olarak düşünecek
olursanız; projeyi hangi yemeğe benzetirsiniz ve karakteriniz olmasa hangi
malzeme eksik olurdu?
Bence Emanet dizisi bir orman kebabı olurdu. Her
karakterin projeye katkısı o kadar büyük ki bu sebeple tadı tuzu muazzam bol
malzemeli bir ana yemek geldi ilk aklıma. İçinde dram, aşk, mutluluk her şey
var. Aynı bu duygular gibi eti, sebzesi,
baharatı hepsi ayrı renklerle dizimizdeki gibi eksiksiz bütünleşiyor bence.
4- İlk audition’ınızı hatırlıyor musunuz; nasıl
geçmişti?
Benim için çok heyecan
verici bir deneyimdi çünkü kendimden çok farklı bir kızı canlandırmam
gerekiyordu. Ancak farklı bir karaktere bürünmenin verdiği hazzı yaşadığım anda
heyecanım, yerini eğlenceye bırakmıştı.
5- Bugüne kadar oynarken yaptığınız en komik hata
nedir?
Hata denebilir mi
bilmiyorum ama çekimler sırasında yaptığım bir şey yüzünden bütün ekip baya
gülmüştük. Dizide kardeşimle gece bir parktaki salıncakta sallanmamız
gerekiyordu ve ben çocuk salıncağı olduğu için sığamamıştım. O halde zorla kendimi
ittirip geri çekmeye çalıştığım için sallanırken çok komik bir görüntü
oluşmuştu. Yönetmen kestik dediği anda tüm ekip bir dakika boyunca gülmüştü.
Sonunda yanıma gelip, "İpek sen ne yaptın?" dediklerinde olayı
anlamıştım.
6- Şu an/son olarak oynadığınız dizide, filmde veya
tiyatro oyununda sizin ya da başka bir karakterin söylediği, en sevdiğiniz
replik nedir?
Emanet dizisindeki Sultan
Halamızın tüm replikleri diyebilirim. Karakterin, Adanalı ağzıyla yazılması
sebebiyle pek çok özgün cümlesi var. "Hoşşikler" ve "gadasını
aldıklarım" favorilerimin başında geliyor.
7- Bir bölümlüğüne/sahneliğine oynadığınız herhangi
bir işteki karakterinizi ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek
isterdiniz? Aynı şekilde siz de başka bir karakteri oynayacaksınız. Hangisini
seçerdiniz? (Yaş, cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden)
Sanırım ben dizideki
Yaman karakterini canlandırmak isterdim. Çünkü güçlü duruşu ve karakteriyle
benim oynamaktan keyif alacağım bir tarzı var. Güçlü karakterleri canlandırmayı
çok seviyorum. Benim karakterimi de, Kara karakterini canlandıran Özge Aygar'ın
canlandırmasını görmek isterdim. Ona bu karakterin yakışacağını düşünüyorum.
8-Ergenliğinize döndük; sevdiğiniz bir ünlünün
fotoğrafını tişörte bastıracaksınız. Bu kim olurdu? (Yerli/yabancı fark etmez)
Çocukken hayranı olduğum spesifik bir
ünlü hiç olmadı arkadaşlarımın aksine. Ancak Hepsi grubunun müziği beni kendine
çok çekiyordu. Sanırım bu soruya cevabım da Hepsi grubu olacak. Hayatımda
gittiğim ilk konser onlarınkiydi.
9-Karşınızda zaman makinesi var; hangi dönemde, hangi
şehre ışınlanmak isterdiniz?
Geleceğe gitmek isterdim.
Mekandan öte zaman önemli benim için. Tabi ki İstanbul’un gelecekte neye
benzediğini çok merak ederim ancak asıl ilgi alanım uzak gelecekte dünyayı
nelerin beklediği olurdu..
10-Bugüne kadarki en büyük çılgınlığınız nedir?
Üniversiteyi birincilikle bitirmek için
yıllarca deli gibi çalıştıktan sonra yüksek lisansa başladım. Bir süre sonra
hayatıma bu şekilde yön vermek istemediğime karar vererek her şeyi bir kenara
atıp, -bu kararım için ailemi bile karşıma alıp- oyunculuğa adım atmak.
11-Hangi dizileri takip ediyorsunuz ve onları izlerken
yanında yemesem olmaz dediğiniz abur cuburlar neler?
Stranger Things, Dark,
Marvel ve DC'nin neredeyse tüm dizilerini takip ediyorum diyebilirim. Genel
olarak fantastik ve bilim kurgu türüne özel bir ilgim var. Eskiden bol bol cips
ve çikolatalı süt tüketerek izlerdim bu içerikleri. Ancak son birkaç yıldır
sporun da hayatıma girmesiyle birlikte abur cuburlar benim için tarihe yazıldı.
12-Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksınız; öğlen
bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksiniz. Hangilerini
seçerdiniz?
Kesinlikle güne George
Orwell'ın Hayvanlar Çiftliği kitabıyla başlamak isterdim. Çünkü sonunun aksine,
hikayenin başlangıcındaki vaatleri benim içimde yanan eşitlik ve adalet
kavramları için bir huzur ortamı yaratıyor.
Öğle saatleri geldiğinde
Friends dizisiyle devam ederdim. Her repliğini neredeyse ezbere bildiğim,
defalarca izlemekten delicesine keyif aldığım bu sitcom'da fiziken bulunmak
harika olurdu.
Akşam ise Interstellar
filminde olmak isterdim. Bu distopik evreni birinci elden tatmak isterdim.
Ancak seçmemdeki en önemli sebep, gelmiş geçmiş en iyi film olması.
13-Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları
nelerdir?
En çekilir yanı harika
bir meslek olması. Beni bu hayatta tatmin edebilecek belki de tek meslek. Onu
seçerken öncelikli olarak aradığım özellik de buydu zaten. Çekilmez olarak
tanımlayamasam da beni zorlayan yanı ise, stresli ve yoğun çalışma koşulları.
Kişi, kendi dışında gelişen etmenleri kontrol edemediği gibi sonuçlarından
nasibini alabilir.
14-Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm... Hadi,
bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram ekleyin.
Duyalizm. Bütün duyu
organlarımızla varolan farkındalığımız. Aslında farkındalık seviyemiz bütün
hayata bakışımızı oluşturur ve ondan beslenir. Bir döngü gibi. Duyalizm de
hayatın her alanında farkında olmamız gerekenlerle ilgili bizi bilinçlendirmeye
çalışan yeni bir -izm olabilir bence. Özellikle bugünlerde en çok ihtiyacımız
olan şey farkındalık.
15- İnsan tabiatı
gereği kendini ciddi anlamda eleştirirken zorlanır. Çünkü nedenini herkesten
iyi bildiği için hep o noktalara sığınır. Ben bu soruyu kime sorduğumu
bilmiyorum ancak diğer oyunculara ve okurlara bir mesaj olması açısından
kendinde ‘tamamlanabilir bir eksiklik’ gördüğün şeyi nedeniyle birlikte anlatır
mısın?
Ben yapım gereği
çocukluğumdan beri kendimi eleştirmekte hiç zorlanmadım. Hatta maalesef her
seferinde kendime haksızlık etmeyi bir alışkanlık haline getirdiğim için çevrem
tarafından çok sık bir şekilde uyarıldım. Mükemmeliyetçi yapımdan kaynaklanıyor
bu. Negatif bir eleştiriyi kendi içimde değerlendirirken olumlu sebeplerle
birlikte düşünmem gerektiğini yeni yeni anlıyorum ve hayatıma uyguluyorum.
Aslında benim en büyük eksikliğim, belki de kendime karşı bu kadar acımasız olmam.
*Bir sonraki oyuncuya
sormam için senden bir soru rica etsem…
Oyunculukta da diğer
sektörlerde olduğu gibi pozitif ve negatif ayrımcılıklar olduğunu düşünüyor
musun? Senin gözüne çarpan ya da yaşadığın neler var?