Defne Kayalar
• Son yıllarda sizi ağırlıklı olarak dijital işlerde
görüyoruz. Özellikle mi tercih ediyorsunuz? Neden?
Özellikle tercih ediyorum. Ulusal kanallara yapılan işleri
tamamen reddediyor değilim, çok güzel bir hikayede yer almak isterim, ama
önceliğim değil. Çünkü bir sezonda 30-35 bölümün çekildiği, bunun için haftada altı gün, günde en az 12-14 saat çalışıldığı bir temponun hem fiziksel gücü hem de
yaratıcılık zevkini tükettiğini görüyor ve bunu tercih etmiyorum. Tek bir
bölümünün en az 125 dakika olduğu ve bunu 9-10 ay boyunca her hafta aralıksız
çalışarak sürdürdüğünüz bir işte, böyle bir düzende adanmışlığınızı, konsantrasyonunuzu
ve yaratıcılığınızı sürekli tutmanız çok zor, bundan mümkün olduğu kadar uzak
duruyorum, çünkü işimi çok severek yapıyorum. Sırf sistem yürüsün, kanallar
buna çare bulmaktan kaçınsın diye yaptığım işten ödün vermektense uzaktan
severim, daha iyi.
• Klasik senaryolardaki “zengin kız” algısının dışında, çok
güçlü ve akıllı, kendi hayatını kurmak için emek vermiş bir kadını
canlandırıyorsunuz. Beril ile aranız nasıl?
Oynamaya çabaladığım her karakteri hem çok seviyorum hem de
çok yeriyorum galiba. Ama bunun için farkında olmadan oluşturduğum bir sistemim
de var. Hazırlık sürecinde, yani çekimler başlayana kadar canına okuyorum
karakterin, her şeyini eleştiriyorum. Sete çıktığımda sarılıyorum, Beril’le de
sarmaş dolaş sete gidip geldik iki ay. Çekimler bitti, yine yerden yere vurmaya
başladım. Daha çok, ilişkimin çok yakın olduğu, bu yüzden de alınmaca gücenmece
olmadan eleştirebildiğim, iyiliğini istediğim bir kardeş gibi. Beril’in hem
bazı yönlerini takdir ediyorum, hem de gözünü açmasını, silkelenip kendine
gelmesini istiyorum. Kendine aynada bakmasının, hayatının “kusursuz” olmak
zorunda olmadığını, zaten olması gerekmediğini anlamasının zamanı çoktan
gelmiş.
• Kadınlar arasında “Güçlü, ilişkiye kendinden çok fazla
veren, fedakarlık yapan kadınlar partnerleri tarafından bunu yaptıklarına
pişman edilirler” gibi bir yargı var. Saklı’da da Beril ile benzer bir örnek
görüyoruz. Sizin bu konudaki fikriniz nedir?
Benim fikrim bu yargının yanlış olduğu. Bir kere neden
edilgen bir cümle kullanıyoruz? “…pişman edilirler” ne demek? Fedakarlık yapan
kadınlar mı bu işin öznesi? Şöyle diyelim baştan “İlişkilerde kıymet bilmeyen,
özgüveni eksik partner, kendini ilişkiye çok fazla veren tarafı pişman eder.”
Bunun kadın ya da erkek olmakla da ilgisi yok. Bir taraf çok vericiyse, diğer
taraf da içten içe kendine verilenlere layık olmadığını, değersiz olduğunu
düşünüyorsa o ilişki hüsranla bitecektir. Kaldı ki her iki tarafın da özgüveni yerinde
olsa bile, sağlıklı ilişkilerin temelini, aşk, iş, arkadaşlık, farketmiyor,
denge oluşturuyor bence. Denge ve eşitlik aynı şey değil, her şeyin eşit olduğu
bir ilişki kurmak çok zor zaten, ama alma verme ilişkisinin bir dengede
yürümesi konu ne olursa olsun, bir tarafın diğerine karşı kendini borçlu
hissetmemesi gerekli. Beril ve Ozan’ın ilişkisini bozan da bu dengesizlik. Kim
bir ilişki içinde sürekli borçlu taraf olmak, her gün alacaklısını görmek ister
ki? Maddi bir borçtan da bahsetmiyorum, ilişkiye getirdiğiniz şey her ne olursa
olsun geçerli bu.
• Hiç büyük bir sırla yaşamak zorunda kaldınız mı?
O zaman için bana çok büyük, çok önemli gibi gelen bir sırla
yaşadım. Şimdi olsa dünya umurumda olmaz, kendim için doğru olanı yapmak,
kendimi iyileştirmek dışında hiçbir önceliğim olmazdı, ama ergenlik insanın
doğruları ile yeni tanıştığı günahları arasında bocaladığı bir dönem. Doğru
karar vermek zorlaşıyor.
• Beril sizin arkadaşınız olsaydı, ona Ozan ve ailesiyle
ilişkisiyle ilgili nasıl önerilerde bulunurdunuz?
“Berilcim, her şeyden önce, seni istemeyeni sen hiç
istemeyeceksin canım. Annenin yürüdüğü yoldan yürümek zorunda değilsin, o onun
hikayesi, bu senin hikayen. Ondan sonra da kim ne der, ne düşünür filan bunları
bir kenara bırakacaksın ve oturup kendi başına düşüneceksin, Ozan’la nerede
koptunuz, neleri görmezden geldiniz, sen neleri varsaydın da sorgulamadın?
Kocanı, kızını yalnız bıraktın mı, nerede yalnız bıraktın? Kendini nerede
yalnız bıraktın, nerelerde kendine dürüst davranmayıp, “bunu gerçekten mutlu
olmak için mi yapıyorum” diye sormadın? Ozan’la olan ilişkin için değilse de
bundan sonraki hayatın için bunlara bir dönüp bakmak ister misin?”
• Toplumumuzda aile oldukça kutsanan bir kurum. Sizin gerek
insanların doğduğu ailelere, gerek kendi kurdukları ailelere bakış açınız
nasıl?
Hiçbir şeyin kutsanmasından yana değilim, aile de istisna
değil. Kiminin cenneti, kiminin cehennemi oluyor aile. İçine doğduğunuz aileyle
ilgili yapabileceklerimiz kısıtlı ama kendi sevdiklerimizden ve arkadaşlarımızdan
kurduğumuz aileyle ilgili her tür değişikliği yapmamız mümkün, yani her konuda
olduğu gibi, kendimizi içinde bulduğumuz duruma razı olmak zorunda değiliz.