Seren Yüce yeni projesi Denge’m’i anlattı

Seren Yüce yeni projesi Denge’m’i anlattı
Çoğunluk, Rüzgarda Salınan Nilüfer, Masum gibi çok konuşulan ve bol ödüllü işleriyle tanıdığımız Seren Yüce, şimdi de ülkemizde yeni yeni yapılmaya başlayan podcast dizi türünde bir projeyle karşımızda. Podbee Media tarafından üretilen Denge’m farklı hikayesi ve Osman Sonant, Yasemin Çonka, Tülay Günal, Esme Madra ve Tülin Özen’i gördüğümüz güçlü kadrosuyla da dikkat çekiyor. Senarist ve yönetmen Seren Yüce’yle Denge’m ve kariyeri hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.


 
• Bize Denge’m projesinin ortaya çıkışı ve hikaye hakkında bilgi verebilir misin? Dinleyicileri Denge’m’de neler bekliyor? 
Podcast dizisi kavramı bizim için yeni, ama özellikle batı dünyasında daha uzun geçmişi olan bir alan. Ben de bunun son bir sene içinde farkında varmış oldum. O zamandan itibaren bir heves geliştirmiştim ama bunun için harekete geçme faslı Tülin’in beni biraz ittirmesiyle başladı. Murat Gülsoy’un kitabı ‘Yalnızlar için Çok Özel bir Hizmet’ romanıyla ilgili bir şeyler yapma fikri vardı öncesinde. Pandemi yüzünden evlere kapanmadan az önce kitabın fikri üzerinden ses olarak bir kurgu yazmaya başlamıştım nereye varacağını tam bilmeden. Nihayetinde eve kapanmak yedi bölüm olarak çıktı benden.
 
Dinleyicileri kendiyle muhasebesini halletmekte sınıfta kalmış, ortayaşını ortalamış bir ‘kaybeden’ olan Hazım’ın iç çatışmalarını sakinleştirmek için baş vurduğu bir tedavi yöntemiyle girdiği macerası bekliyor diye kabaca tarif edebilirim.
 
• Denge’m projesi iddialı bir dijital dizi ya da ses getirecek bir sinema filmi olma potansiyeli de taşıyor. Bu hikayeyi podcast formatında sunma tercihi nasıl oluştu? Podcast formatının kattığı avantajlar neler? 
En başta bir drama yazma pratiği olarak benim için yeni, böylelikle de merak uyandırıcıydı. Açıkçası başladığımda tamamlamak isteyeceğimden tam emin değildim. İlerledikçe, ritmini buldukça kendi kendini sürükler bir hal aldı. Hikayenin yapısı gereği mizansenleri diyaloglarla tarif etmek kısıtlayıcı olması beklendiği yerde hikayenin bir rengine dönüşmeye başlayınca kendini taşımaya başlayan bir sürece dönüştü. Tercih bu şekilde sürecin içerisinde belirmiş oldu. Bunların haricinde anlatım için yepyeni soyut bir alan açması avantajdan da öte, demin de dediğim gibi yeni bir hikaye anlatma biçimi olduğundan oldukça heyecan verici. Sesle bir dünya yaratmak, görme üzerine kurduğumuz dünyadan ayrıştığından kendine has bir özgürlük ve oyun alanı da yaratıyor. Bu şekilde yeni bir algı yaratması açısından tecrübe etmek oldukça eğlenceli ve kayda değer.


 
• Podcast dizi yapım/ön hazırlık süreci film ve diziden nasıl ayrılıyor? Görsel bir dünya olmayınca bir çok yapım kalemi devreden çıkıyor ama ses tasarımı ve cast kurulumu gibi unsurlar ayrı bir önem kazanıyor. Bu süreç senin için nasıl ilerledi? 
Diyalogların tonlaması filmde de benim önem atfettiğim bir taraf. Burada da yapıyı bunun üzerine kurmak oyunculuğa en az filmdeki kadar doygun bir zemin yaratıyor. Oyunculuklarına da çok güvendiğim kişilerle çalışmak en az filmdeki kadar onlarla yapıcı bir ilişki kurmamızı sağladı. Ses tasarımı ise başlı başına bir macera. Sesle mekan ve mizansen kurmak, yaptıkça kendini katlayan bir sürece dönüştü. Bu anlamda ses tasarımcımız Metin’le de güzel anlarımız oldu. 
 
• Dizi boyunca Hazım karakterinin iç ses ve dış sesini art arda dinliyoruz. Herhangi bir görsellik olmadan iç ses ve dış ses ayrımını anlaşılır bir hale getirebilmek çok zor. Bunu nasıl başardınız? 
Bu sorudan başarmış olduğumuzu anlıyorum! Bu senaryoyu yazmaya başladığımdan beri ben ve okuyan herkesin sorduğu bir soruydu. Başından beri de iç ve dış seslerin anlamlarının farklılaşmasından ve anlatım biçimi bunun üzerine kurulu olduğundan anlaşılacağını düşündüm. Şu haliyle belli belirsiz olmasına rağmen, üzerine ayrıştırıcı abartılı bir efekt koymak istemedim. İç konuşmaların zamanlaması üzerinde oynadık biraz. Bu şekilde çalıştı.
 
• Ekipçe Masum ile yerel pazarla yeni tanışan bir mecrada çığır açtınız. Bugün bile hala en iyi dijital platform dizilerimizden biri olduğu konuşuluyor. Şimdi Denge’m de yerli podcast dizilerimizin ilk örneklerinden. Bu yeni alanları özellikle takip eden, geleceğin nabzını tutan yöntemlerle içerik üretmeyi özellikle hedefleyen bir yönetmen misin? Yeni mecralar sana klasik düzenin sunamadığı neler sunuyor? 
Esas olan karakterler ve onları taşıyan hikayeyi anlatmak oldukça, mecranın kendisi bunu yapabilmek için yeni bir alan açmış oluyor sadece. Temelde yapılan şey aynı aslında. Değişime göre şekil almak gerekiyor. Her yeniliği denemem gerek diye bir kastım yok, ama zamandan da kopmamak gerek. Buradaki durum biraz belki de imajlar fazlasıyla tüketilmiş olmasıyla alakalıdır. Ses sinemada da görüntünün taşıyıcısı. Ona kendi başınayken de hakkını vermek lazım. 


 
• Kariyerine baktığımızda Songül Öden ve Haluk Bilginer gibi büyük starların yer aldığı işler görüyoruz. Fakat şimdiye kadar ana akımdan uzak durmuş bir yönetmen ve yazarsın. Popüler kültüre hizmet eden içerikler, gişe filmleri ve ulusal kanal dizileri hakkında ne düşünüyorsun? Bir gün Seren Yüce imzasını konvansiyonel televizyonda görebilir miyiz? 
Popüler içerikler popüler olma zorunluluklarından gerçekçilikten uzak durmayı tercih ediyorlar. Bu minvalde ben de onlardan uzak durmayı tercih ediyorum. Büyük de konuşmak istemem ama konvansiyonel televizyonun da ömrünü yavaştan tamamladığını düşünüyorum.
 
• Netflix’in geçtiğimiz günlerde açıkladığı heyecan verici projelerden biri de Kulüp. Çok fazla bilgi vermen mümkün değildir elbette ama… Bu iddialı projede bizi neler bekliyor? Uluslararası bir platformda, yüksek bütçelerle, aynı anda milyonlarca seyirciye ulaşacak bir projede yer almak nasıl bir tecrübe? 
Henüz daha bir tecrübeye dönüşmesine vakit var. Hazırlık aşamasındayız. Bittikten sonra nasıl bir tecrübe olduğunu konuşmak daha doğru olacak.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER