Dünya çapında ses getiren işlere imza atan, ödüllü Planet Earth II ve Blue Planet II belgesellerinin de yapımcısı BBC Stüdyoları Doğa Tarihi Departmanı’nın yeni belgesel dizisi Soylar, nesilleri tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan beş hayvan türünün peşine düşüyor. Seslendirense ‘belgesellerin efendisi’ Sir David Attenborough.
BBC Stüdyoları’nın merakla beklenen yeni belgesel dizisi Soylar’ın ilk bölümü 22 Kasım Perşembe günü (çarşambayı perşembeye bağlayan gece) saat 00:00’da ekrana geldi. Bol ödüllü, dünyaca ünlü BBC Stüdyoları Doğa Tarihi Departmanı’ndan çıkan ve ‘belgesellerin efendisi’ Sir David Attenborough’nın seslendirdiği Soylar, çok sevilen ama nesilleri tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan beş hayvan türünü mercek altına alıyor. Sinematik ve duygu yüklü yapım, güçlü anlatımıyla fark yaratacak, çığır açacak bir doğa belgeseli.
Aileler, liderler ve kahramanlar… Her bir canlı hayatta kalmak ve ailesini korumak için amansız mücadele veriyor. Güneydoğu Senegal’de, Sahra’nın kıyısında hiyerarşideki yeri ve hayatta kalmak için savaş veren bir şempanze. Antarktika’da çetin bir kışa hazırlanan penguenler. Kenya’da, erkeklerin dışladığı, güçlü bir dişi aslan. Kuzey Zimbabve’de anne-kız Afrika yaban köpeklerinin kavgası. Hindistan’da yavrularını düşmanlara ve insanlara karşı korumaya çalışan bir dişi kaplan. Soylar, izleyiciye bu büyüleyici hayvanların yaşantısına yakından tanıklık etme, benzersiz ayrıntıları görme fırsatını sunuyor. Dramatik ve çarpıcı. Tıpkı Planet Earth II ve Blue Planet II gibi Soylar da hayvanlar aleminin kapısını aralıyor, vahşi doğanın bir parçası olmanın ne demek olduğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Biz de belgeselin yapımcıları Rupert Barrington ve Natasha Hussain ile sizler için konuştuk.
● “Soylar” belgeselinden biraz
bahsedebilir misiniz?
RB: Beş bölümden oluşan ve ailenin gücünü anlatan bir belgesel dizisi bu.
50’şer dakikalık her bölümün hikâyesi bir hayvan ailesinin reisinin etrafında
şekilleniyor. Şempanzeler, daha geniş bir sülale olan penguenler, Afrika’da
yaşayan bir aslan sürüsü, birbiriyle savaşan iki yaban köpeği sülalesi ve
yavrularını korumaya çalışan bir kaplanın hikâyesi… Yani her bölümde aile
reislerinin hayatta kalma ve soylarını koruma çabasını izliyoruz. Bu hayvanlar
yaşadıkları bölgenin büyük bir kısmına hükmediyor ve vahşi doğa şartlarında az
sayıdaki yavrularının hayatta kalabilmeleri için çabalıyor.
● Peki, proje nasıl ortaya çıktı,
böyle bir belgesel çekmeye nasıl karar verdiniz?
RB: Farklı bir şeyler yapmak istedik. Planet Earth II ve Blue Planet II gibi
belgeselleri kült hale getiren, aklımıza kazınan muhteşem anları... Ancak
yapımcılar olarak bizi en çok üzen, çok daha muhteşem anları filme alacak
vaktimizin olmaması... Doğa, derine indikçe daha da güzelleşiyor çünkü. Biz de
bu şahit olduğumuz muhteşem anları tüm detaylarıyla inceleyip film haline
getirmek istedik. Böylece filme aldığımız hayvanları ve ailelerinin hayatlarını
çok daha yakından inceleme fırsatı yakaladık. Yaşadıkları o inanılmaz
değişimleri kayda alabilmek her zaman karşınıza çıkan bir fırsat değil.
● Belgeselde hem kamera arkasında hem
de tamamlanmış halinde sizi en heyecanlandıran şey neydi?
RB: Söylemesi çok zor; o kadar çok muhteşem ana şahit olduk ki! Ama galiba bize
en çok heyecan veren, filme aldığımız bölümleri birleştirmeye başladığımızda,
bu hikâyelerin bütününün ne kadar güçlü ve heyecan verici olduğunu fark etmekti.
Çekim yaparken sizi neyin heyecanlandıracağını fark etmek her zaman mümkün
olamayabiliyor çünkü o sahnenin hikâyenin bütününün içindeki yerini ve önemini
anlayamıyorsunuz. Büyük resmi gördüğünüzde her şey oturuyor. Yine de çekimler
özelinde söylemem gerekirse sanırım penguenlerle yaptığımız çekimdi. Tek bir
bölüm için Antarktika’da bir çadırda 11 ay boyunca kalarak çekim yaptık. O
anlarda hikâyeye parça parça şahit olduk ama görüntüler geldiğinde yaptığımız
işin kalitesinden ve mükemmelliğinden emin olduk.
● Belgeselin merkezinde yer alan
hayvanların seçilme süreci nasıldı?
RB: Sanırım iki aşamaydı. Öncelikli olarak izleyicilerin tek bir hayvanın
hayatını 50 dakika boyunca izleyebilmesi için seçeceğimiz karakterin karizmatik
ve popüler bir hayvan olması gerekiyordu. Ancak bu kadar samimi ve içten bir
belgesel ortaya koyabilmek için ekibimizin bu hayvanlara hem duygusal hem
fiziksel olarak yaklaşması gerekiyordu. Öte yandan ilk günden itibaren
seçtiğimiz ailelerin hayatları ve hikâyeleri hakkında daha derin bilgiye sahip
olmak için bu türler hakkında yıllarca araştırmalar yapmış bilim insanlarının
görüşlerini aldık. Örneğin, şempanzeler… 20 yıl boyunca bu aileyi izleyen hatta
Senegal’e gelip yerinde gözlemleyen bilim insanlarını bulduk. Kimin anne
olduğunu, kimin aile reisi David’in oğlu olduğunu onlardan öğrendik. Aynı
şekilde yaşadıkları bölgede yer alan diğer şempanzelerle olan ilişkilerini,
kiminle arkadaş, kiminle düşman olduklarını da birlikte inceledik. Nihayetinde
topladığımız tüm bu bilgiler ışığında hangi aileleri filme alacağımıza karar
verdik.
● Belgeselde yer alan hayvanların
hayatını filme alırken onlarla çok uzun zaman geçirdiniz ve bu sürede onlarla
duygusal bağ kurmuş oluyorsunuz. Doğada başlarına trajik olaylar geldiğinde
bununla nasıl başa çıkıyorsunuz?
RB: Ekip için bu gerçekten zordu. Yüzlerce gün bu hayvanları takip edip
karşılaştıkları zorluklara, vazgeçmemelerine ve hayatta kalma mücadelelerine
şahit oluyorsunuz ve gerçekten aranızda duygusal bir bağ oluşuyor. Bir
şempanzenin, aslanın ya da kaplanın ailelerini korumak uğruna verdiği yaşam
mücadelesi çok etkileyici! Dolayısıyla başlarına trajik bir olay gelince ekip
de sarsılıyor.
● “Soylar”ı bu kadar farklı ve eşsiz
kılan nedir?
RB: Doğanın alfalarını yaşam alanlarında gözlemlemek gerçekten büyüleyici... “Soylar”ın
her bölümünde izleyicinin izledikleri hikâyeyle duygusal bağ kurmasına sebep
olan pek çok etkileyici an var. Girdikleri savaştan galip çıkmalarından, mutlu
sonlara kadar birçok sahnede onların hislerini paylaşıyorsunuz.
● Blue Planet II’nin altında doğanın
ekolojik dengesi ile ilgli çok güçlü sosyal mesajlar vardı. Bu “Soylar” için de
geçerli miydi?
RB: Evet, ama bu mesajı açıkça vermiyoruz. İzleyici bu hikayelerle bir yandan
empati kuruyor, bir yandan da insanoğlunun doğadaki yaşamı ne kadar
kısıtladığını ve bu hayvanlarının hayatlarını devam ettirebilmelerinin ne kadar
zorlaştırdığını fark ediyor. Pek çok yapımda, insanların hayvanlarla olan
iletişimininin doğal hayatın seyrini nasıl değiştirdiğine yer veriyoruz.
Dolayısıyla ‘Soylar’ belgeselinde yer alan hayvanların yaşadıkları zorlukların
doğada yaşam mücadelesi veren diğer tüm diğer hayvanları temsil ettiğini
düşünüyorum.
● Türkiye pazarı ile ilgili
değerlendirmeleriniz ne yönde? BBC Studios yapımları Türkiye’de nasıl
algılanıyor?
NH: Son derece olumlu tepkiler alıyoruz. Biz her şeyden önce özünde insana
dokunan, organik bağlar kurabilen özel hikayeler anlatıyoruz. Bu da bizi
Türkiye gibi duygusal bağların güçlü olduğu pazarlarda daha da güçlü bir konuma
getiriyor. Gücümüzü hikaye anlatıcılığımızdan alıyoruz hem dokümanter
yapımlarda hem de dramalarda. Türkiye pazarı bizim için çok önemli. Digiturk,
Tivibu, D-Smart ve TRT’ile birlikte geniş bir izleyici kitlesine ulaşıyoruz.
Ortaklıklara çok önem veriyoruz. Yakın gelecekte yerel içeriklerin
geliştirilmesine yönelik projelerle pazardaki varlığımızı daha da
kuvvetlendirmeyi umuyoruz. Yine drama yapımlarla da pazardaki görünürlüğümüzü
artırmayı planlıyoruz. Kısa bir süre önce çocuklara yönelik BCC Pre-School
markamızla Digiturk’le iş birliğine gittik. Eğitim ve eğlenceyi birleştiren bir
içerik var ve çok olumlu tepkiler alıyoruz.
Çocuklar ve gençler bizler için çok önemli segmentler.
● Değişen izleyici profili size nasıl
yansıyor, bu doğrultuda neler yapıyorsunuz farklılaşmak adına?
NH: Günümüzde hemen herkes yeni nesle nasıl ulaşabileceğinin peşinde… genç
nesle ve çocuklara nasıl ulaşabileceğine onlar için nasıl anlamlı hale
gelebileceklerini araştırıyor. İzleyici için artık çok fazla seçenek var hem
içeriği takip etmek hem de kendi içeriklerini yaratmak anlamında… Öte yandan
dünyayla ilgili anlatılabilecek daha çok hikaye var. Çocuklar ve gençler
gezegenimizi korumak ve geleceğe sahip çıkmak konusunda çok aktif ve istekliler
ve bu izleme davranışlarına da yansıyor. Çok ciddi bir artışa tanık oluyoruz.
Örneğin 18-24 yaş aralığındaki izleyicilerin hem Soylar’ı hem de Blue Planet
II’yi The X Factor’den daha fazla izlediğini gördük. Çin pazarı bir başka
örnek, yalnızca Çin’de Blue Planet II 220 milyondan fazla online izlenme
oranını yakaladı.
Farklılaşmanın özünde hikaye anlatıcılığındaki gücümüz ve işimize
duyduğumuz tutku var. Soylar’ı ele alalım, soyu tükenme tehlikesiyle karşı
karşıya 5 olağanüstü türün hikayesini anlatıyoruz. Aslında her bir bölüm aile
olmanın hikayesini anlatıyor, sürtüşmelerle, bağlılıkla… İnsan dokunan, izleyen
herkesin kendi hayatından izler taşıyan öyküler bunlar. Böylesi bir içerikle ve
sinematik etkiyle kültürden, dilden, dinden ve ırktan bağımsız gerçek anlamda
küresel bir an yakalıyorsunuz. Bu muazzam bir süreç ve paylaşım.
RB: Soylar’ın çekimi tam 4 yıl sürdü. Yapımcılarımız çekim sırasında sadece
kaplanları izlerken dünyanın yarısı kadar yol kat etmiş. Tüm prodüksiyon
boyunca ise dünyayı iki kez çevreleyecek kadar araba sürmüşler. Olağanüstü bir
riskten bahsediyoruz. Bazen çekimini yaptığımız bu 5 tür durağan döneme girer.
İki sene boyunca film çekebilirsiniz ama en ufak bir aksiyon dahi olamayabilir.
Çekim yaptığımız bölgelerdeki siyasi tehlikeler de cabası. BBC Earth’ün Doğal
Tarih Birimi 60 yıldır alanının küresel lideri. Böylesi bir riski BBC Earth’ten
başka kimse alamazdı. Sonuçta inanılmaz bir hikaye çıktı ortaya.
● 2019’da ne gibi planlarınız var?
NH: Victor Hugo’nun dünyaca ünlü eseri Les Misérables uyarlaması geliyor. İnsanoğlunun dayanıklılığın olağanüstü bir dille anlatılışı…
Yine Richard Gere ile Mother - Father - Son isimli bir yapım var. Bu noktada
Richard Gere gibi yıldızların İngiliz içeriğiyle buluşup televizyona gelmek
istemeleri son derece memnuniyet verici. Bu da hem BBC Stüdyoları bünyesinde
hem de çalıştığımız diğer bağımsız İngiliz şirketlerindeki olağanüstü
yazarlarla alakalı. Sadece dünyadaki en büyük İngiliz dağıtımcı değil, en büyük
üreticilerinden biriyiz. Her yıl 2000 saatten fazla orijinal içerik üretiyoruz.
Dolayısıyla hem dokümanter işlerde hem de dramalarda hikayecliğimizle ve
sinematik kalitemizle fark yaratacağına inandığımız işler geliyor.