RaniniTV Ekspres: 15 Soruda Bahar Süer

RaniniTV Ekspres: 15 Soruda Bahar Süer
RaniniTV Ekspres son sürat yoluna devam ediyor; “son durağı”na varmak üzereyken bugün sıra Yeni Gelin’in Nazgül’ü Bahar Süer’de! İtiraf edeyim, etrafındakileri “çoğunluk” varsayan herkes gibi ben de “Yeni Gelin mi? Çok uzun soluklu olmaz” demiştim ilk fragmanı izledikten sonra. Ancak ben miyim onu diyen? Absürdistan’ın bağlarından kopup gelen bu dizi, şimdiden belki de son yılların en uzun ömürlü komedi dizisi oldu. “İzleyici ikiyüzlü; hem komedi istiyor hem de izlemiyor” tezini de çürüten bu yapımda Nazgül’le Arjantin dizilerindeki kadın karakter stereotipini aratmayan bir performans çizen Bahar Süer de adını defterlerin sağ üst köşesine yazdırdı. Hem de çerçevelisinden bir yer buldu orada. Daha önce Avrupa Avrupa, Seksenler ve Ben Onu Çok Sevdim dizilerinde rol alan Süer’e sözü bırakmadan önce “Dondurmandalizm” akımını yarattığı için çok teşekkür eder, (Burada ıslık çalıyor ve “helal olsun” diyorum.) “Acaba arada kamera karşısından kamera arkasına geçip kalem de mi oynatsanız?” sorusunu sorarak beynine ve ruhuna bu düşüncenin tohumlarını ekerim. Bir de oyunculuk dünyası için aforizma niteliğindeki sözünü de şuraya iliştirelim: “Şu her şeyi hızlı tükettiğimiz çağda bizlerin de kullanım tarihi geçecek. Bence ayaklar zeminde kalsın. Bu en çok bizlerin sağlığı için.”


 
1- Canlandırdığınız karakteri özetleyecek beş anahtar kelime. 
Yeni Gelin’in Nazgül’ü konağın diğer kadınlarına göre kafası daha hin çalışan, zeki, karnındaki bebekle bile hiçbir kavgadan kaçmayacak kadar cesur, kocasına aşık, aynı zamanda şakacı, entrika çevirmeyi seven ve başarı hırsı yüksek bir kadın. Kısacası zeki, cesur, aşık, şakacı ve hırslı.
 
2- Canlandırdığınız karakterin tek bir özelliğine sahip olacaksınız; hangisini seçerdiniz?
Ne yalan söyleyeyim Nazgül kadar zeki olabilmeyi isterdim. Ben ondan farklı olarak aşırı duygusalım. Mantığıma ihanet eden duygularım var. Bu durum beni bazen hayal kırıklığına uğratıyor gerek çevremdeki insanlar gerekse kendimle alakalı.

3- Oynadığınız diziyi / filmi veya tiyatro oyununu bir yemek, canlandırdığınız karakteri de malzemelerden biri olarak düşünecek olursanız; diziyi, filmi ya da tiyatro oyununu hangi yemeğe benzetirsiniz ve karakteriniz olmasa hangi malzeme eksik olurdu? 
Zeytinyağlı yaprak sarma Yeni Gelin’se, Nazgül kuş üzümü olurdu. İlk lokmada tadını alırsınız, seven yemeye devam eder sevmeyen bırakır.
 
4- İlk audition’ınızı hatırlıyor musunuz; nasıl geçmişti? 
İlk audition’ımı öğrenciyken vermiştim. Karşımda kimse olmadan diyalog kurmaya çalışmak garip ve şizofrenik gelmişti. Replik veren arkadaşın ruhsuz bir ses tonuyla okuması da cabası (gülüyor.) Oyunculuk alışveriş meselesi, o temas kurulmayınca bir şeyler eksik oluyor. Şükürler olsun ki şu ana kadar çalıştığım her işte oyuncu arkadaşlarım kafası açık ve rahat pas alıp veren insanlar oldu.
 
5- Bugüne kadar sette yaptığınız en komik hata nedir? 
Sette yaptığım en komik şey kameraya kafa atmak oldu (gülüyor.) Ciddiyim! Dalgınlık bizim meslek için affı olmayan bir durum. Ben ucuz atlattım.
 
6- Şu an / son olarak oynadığınız dizide, filmde veya tiyatro oyununda sizin ya da başka bir karakterin söylediği, en sevdiğiniz replik nedir? 
Ayşe karakteri çok güzel “Hadi gidek” diyor. Baran’ın “gıllik”i de favorim. Zaman zaman birbirimize repliklerimizle laf atıyoruz. Galiba adıyla seslendiğim çok az kişi var. Herkesin bir lakabı oldu burada (gülüyor.)
 
7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine oynadığınız herhangi bir işteki karakterinizi ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdiniz? Aynı şekilde siz de başka bir karakteri oynayacaksınız. Hangisini seçerdiniz? (Yaş, cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden.) 
Bence Baran’ı oynayan arkadaşım Halil İbrahim Kurum Nazgül’ü oynasın; ortaya gülmekten karnımıza ağrılar girecek sahneler çıkar. Yahut Toygan (Avanoğlu); onun karşısında gülmekten oynayabilir miyim bilmiyorum. Kendim için düşününce eğlenebildiğim her şeye varım; ancak bizde herkes rolüne öyle güzel oturmuş ki bir başkasını düşünemiyorum kimsenin yerinde.
 
8- Ergenliğinize döndük; sevdiğiniz bir ünlünün fotoğrafını tişörte bastıracaksınız. Bu kim olurdu? (Yerli / yabancı fark etmez.) 
Kesinlikle Leonardo DiCaprio ve Johnny Depp olsun, ayrım yapamam; kol kola dursunlar işte tişörtte. Bakın ergenlik diyoruz; ben kaç senemi verdim bu ikisine. Değil tişört, odamın her santimetrekaresi onlarla doluydu. Hey gidi...
 
9- Karşınızda zaman makinesi var; hangi dönemde, hangi şehre ışınlanmak isterdiniz? 
Woody Allen senaryosu çıkar bu sorudan. Kesinlikle 1960’lar ve Amerika… Düşünsenize Martin Luther King, Malcom X’in dönemine şahitlik etmek, pantolon giymeye başlayan kadınların, ilk feminizm hareketlerinin bir parçası olmak, yahut küçük Tim Burton’la ve çocukluktan yazmaya başlayan dahi Paul Auster’la arkadaşlık etmek şahane olmaz mıydı? Ama oldu mu şimdi bu soru kendi hayalimle hevese kapıldım. Ah ah yine 2010'lar, yine 2010'lar.
 
10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığınız nedir? 
İnsanlar bana çılgın deyip duruyor; ne çılgını! Bence çılgınlık motosikletle çırılçıplak halde bir binanın çatısından ötekine atlamak gibi bir şey. Bende o yok, kırık diyebiliriz belki. Dolayısıyla çılgınlık yaptım sözünün hakkını verecek bir girişimim olmadı
 
11- Hangi dizileri takip ediyorsunuz ve onları izlerken yanında yemesem olmaz dediğiniz abur cuburlar neler? 
En sevdiğim abur cubur dondurma ve kuru meyveler. Şu sıra Şahsiyet’i takip ediyorum, bir de La Casa De Papel. Televizyon dizisi takip edebilecek zaman olmuyor ne yazık ki…
 
12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksınız; öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksiniz. Hangilerini seçerdiniz? 
Mümkünse bir Winston Groom sabahı olsun, aykırı ve farklı olanın güzellikleriyle nefis bir kahvaltının ardından bir çizgi dizi içine girsem… Mesela Anthony ile at üstünde gezintiye çıkan Candy olsam, sonra Max’in ev yapımı cupcake’lerinden atıştırıp Sophie’nin çılgınlıklarıyla gülsem (2 Broke Girls.) Gece de karanlığın fantastik kahramanlarıyla çikolata fabrikasına dalan bir Tim Burton karakteri olsam geçirdiğim en sıra dışı gün olurdu cidden.
 
13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları neler? 
Çekilir ve çekilmez yanı birbirinin aynı. Bir anda çok seviliyorsunuz; bu harika bir duygu. Sonra buna alışıp herkes sizi çok sevsin istiyorsunuz. Banka kuyruğunda beklerken sizi çok seven bir banka müdürü çıkıp işinizi şipşak halletsin falan istiyorsunuz. Sanki sıradan bir insan olmaktan çıkmışsınız gibi. Kendinizi diğer insanlardan farklı görmeye başlıyorsunuz; bunu aslında size insanlar hissettiriyor. Bu büyük ve tehlikeli bir yanılgı. Yani biraz tanınınca klozete papatya bırakmaya başlamıyoruz gerçekçi olalım. Şu her şeyi hızlı tükettiğimiz çağda bizlerin de kullanım tarihi geçecek. Bence ayaklar zeminde kalsın. Bu en çok bizlerin sağlığı için.
 
14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm... Hadi, bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram ekleyin. 
Sanırım beni en heyecanlandıran soru bu oldu. Hayatı dondurma yer gibi ele alanların akımı olsun bu. Hayatı zamana uygun yaşayacaksın; buzu yumuşamadan saldırıp beynini uyuşturmayacak, fazla bekletip eritmeyeceksin, istediğin gibi yaşayacaksın, kaşıkla yahut külahla. Bence “DONDURMANDİST” olmak bunu gerektirir. Yaşasın DONDURMANDALİZM !
 
15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir soru rica etsem…
Oyunculuk adına bir metot geliştireceksin diyelim, bu metodun adı ve esasları ne olur?

Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Alper Kemal Özkorkmaz



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER