RaniniTV Ekspres son sürat yoluna devam ediyor; “son
durağı”na varmak üzereyken bugün sıra Yeni
Gelin’in Nazgül’ü Bahar Süer’de! İtiraf edeyim, etrafındakileri “çoğunluk”
varsayan herkes gibi ben de “Yeni Gelin
mi? Çok uzun soluklu olmaz” demiştim ilk fragmanı izledikten sonra. Ancak ben
miyim onu diyen? Absürdistan’ın bağlarından kopup gelen bu dizi, şimdiden belki
de son yılların en uzun ömürlü komedi dizisi oldu. “İzleyici ikiyüzlü; hem
komedi istiyor hem de izlemiyor” tezini de çürüten bu yapımda Nazgül’le
Arjantin dizilerindeki kadın karakter stereotipini aratmayan bir performans
çizen Bahar Süer de adını defterlerin sağ üst köşesine yazdırdı. Hem de
çerçevelisinden bir yer buldu orada. Daha önce Avrupa Avrupa, Seksenler ve Ben
Onu Çok Sevdim dizilerinde rol alan Süer’e sözü bırakmadan önce
“Dondurmandalizm” akımını yarattığı için çok teşekkür eder, (Burada ıslık
çalıyor ve “helal olsun” diyorum.) “Acaba arada kamera karşısından kamera
arkasına geçip kalem de mi oynatsanız?” sorusunu sorarak beynine ve ruhuna bu
düşüncenin tohumlarını ekerim. Bir de oyunculuk dünyası için aforizma
niteliğindeki sözünü de şuraya iliştirelim: “Şu
her şeyi hızlı tükettiğimiz çağda bizlerin de kullanım tarihi geçecek. Bence
ayaklar zeminde kalsın. Bu en çok bizlerin sağlığı için.”

1- Canlandırdığınız karakteri özetleyecek beş
anahtar kelime. Yeni Gelin’in Nazgül’ü konağın diğer
kadınlarına göre kafası daha hin çalışan, zeki, karnındaki bebekle bile hiçbir
kavgadan kaçmayacak kadar cesur, kocasına aşık, aynı zamanda şakacı, entrika
çevirmeyi seven ve başarı hırsı yüksek bir kadın. Kısacası zeki, cesur, aşık,
şakacı ve hırslı.
2- Canlandırdığınız
karakterin tek bir özelliğine sahip olacaksınız; hangisini
seçerdiniz?Ne yalan söyleyeyim Nazgül kadar zeki olabilmeyi isterdim. Ben ondan farklı
olarak aşırı duygusalım. Mantığıma ihanet eden duygularım var. Bu durum beni
bazen hayal kırıklığına uğratıyor gerek çevremdeki insanlar gerekse kendimle
alakalı.
3- Oynadığınız diziyi / filmi veya tiyatro
oyununu bir yemek, canlandırdığınız karakteri de malzemelerden biri olarak
düşünecek olursanız; diziyi, filmi ya da tiyatro oyununu hangi yemeğe
benzetirsiniz ve karakteriniz olmasa hangi malzeme eksik olurdu? Zeytinyağlı yaprak sarma
Yeni Gelin’se, Nazgül kuş üzümü olurdu.
İlk lokmada tadını alırsınız, seven yemeye devam eder sevmeyen bırakır.
4- İlk audition’ınızı hatırlıyor musunuz;
nasıl geçmişti? İlk audition’ımı öğrenciyken vermiştim. Karşımda
kimse olmadan diyalog kurmaya çalışmak garip ve şizofrenik gelmişti. Replik
veren arkadaşın ruhsuz bir ses tonuyla okuması da cabası (gülüyor.) Oyunculuk
alışveriş meselesi, o temas kurulmayınca bir şeyler eksik oluyor. Şükürler
olsun ki şu ana kadar çalıştığım her işte oyuncu arkadaşlarım kafası açık ve
rahat pas alıp veren insanlar oldu.
5- Bugüne kadar sette yaptığınız en komik hata
nedir? Sette
yaptığım en komik şey kameraya kafa atmak oldu (gülüyor.) Ciddiyim! Dalgınlık
bizim meslek için affı olmayan bir durum. Ben ucuz atlattım.
6- Şu an / son olarak oynadığınız dizide, filmde
veya tiyatro oyununda sizin ya da başka bir karakterin söylediği, en
sevdiğiniz replik nedir? Ayşe
karakteri çok güzel “Hadi gidek” diyor. Baran’ın “gıllik”i de favorim. Zaman
zaman birbirimize repliklerimizle laf atıyoruz. Galiba adıyla seslendiğim çok
az kişi var. Herkesin bir lakabı oldu burada (gülüyor.)
7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine oynadığınız
herhangi bir işteki karakterinizi ekipten başkası canlandıracak. Kimi o
rolde görmek isterdiniz? Aynı şekilde siz de başka bir karakteri
oynayacaksınız. Hangisini seçerdiniz? (Yaş, cinsiyet vb. etmenleri
düşünmeden.) Bence
Baran’ı oynayan arkadaşım Halil İbrahim Kurum Nazgül’ü oynasın; ortaya
gülmekten karnımıza ağrılar girecek sahneler çıkar. Yahut Toygan (Avanoğlu);
onun karşısında gülmekten oynayabilir miyim bilmiyorum. Kendim için düşününce
eğlenebildiğim her şeye varım; ancak bizde herkes rolüne öyle güzel oturmuş ki
bir başkasını düşünemiyorum kimsenin yerinde.
8- Ergenliğinize döndük; sevdiğiniz bir
ünlünün fotoğrafını tişörte bastıracaksınız. Bu kim olurdu? (Yerli /
yabancı fark etmez.) Kesinlikle
Leonardo DiCaprio ve Johnny Depp olsun, ayrım yapamam; kol kola dursunlar işte
tişörtte. Bakın ergenlik diyoruz; ben kaç senemi verdim bu ikisine. Değil tişört,
odamın her santimetrekaresi onlarla doluydu. Hey gidi...
9- Karşınızda zaman makinesi var; hangi
dönemde, hangi şehre ışınlanmak isterdiniz? Woody
Allen senaryosu çıkar bu sorudan. Kesinlikle 1960’lar ve Amerika… Düşünsenize
Martin Luther King, Malcom X’in dönemine şahitlik etmek, pantolon giymeye
başlayan kadınların, ilk feminizm hareketlerinin bir parçası olmak, yahut küçük
Tim Burton’la ve çocukluktan yazmaya başlayan dahi Paul Auster’la arkadaşlık
etmek şahane olmaz mıydı? Ama oldu mu şimdi bu soru kendi hayalimle hevese
kapıldım. Ah ah yine 2010'lar, yine 2010'lar.
10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığınız
nedir? İnsanlar bana çılgın deyip
duruyor; ne çılgını! Bence çılgınlık motosikletle çırılçıplak halde bir binanın
çatısından ötekine atlamak gibi bir şey. Bende o yok, kırık diyebiliriz belki.
Dolayısıyla çılgınlık yaptım sözünün hakkını verecek bir girişimim olmadı
11- Hangi dizileri takip ediyorsunuz ve onları
izlerken yanında yemesem olmaz dediğiniz abur cuburlar neler? En
sevdiğim abur cubur dondurma ve kuru meyveler. Şu sıra
Şahsiyet’i takip ediyorum, bir de
La Casa De Papel. Televizyon dizisi takip edebilecek zaman olmuyor
ne yazık ki…
12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksınız;
öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksiniz.
Hangilerini seçerdiniz? Mümkünse
bir Winston Groom sabahı olsun, aykırı ve farklı olanın güzellikleriyle nefis
bir kahvaltının ardından bir çizgi dizi içine girsem… Mesela Anthony ile at
üstünde gezintiye çıkan Candy olsam, sonra Max’in ev yapımı cupcake’lerinden
atıştırıp Sophie’nin çılgınlıklarıyla gülsem (
2 Broke Girls.) Gece de karanlığın fantastik kahramanlarıyla
çikolata fabrikasına dalan bir Tim Burton karakteri olsam geçirdiğim en sıra dışı
gün olurdu cidden.
13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları
neler? Çekilir ve çekilmez yanı
birbirinin aynı. Bir anda çok seviliyorsunuz; bu harika bir duygu. Sonra buna
alışıp herkes sizi çok sevsin istiyorsunuz. Banka kuyruğunda beklerken sizi çok
seven bir banka müdürü çıkıp işinizi şipşak halletsin falan istiyorsunuz. Sanki
sıradan bir insan olmaktan çıkmışsınız gibi. Kendinizi diğer insanlardan farklı
görmeye başlıyorsunuz; bunu aslında size insanlar hissettiriyor. Bu büyük ve
tehlikeli bir yanılgı. Yani biraz tanınınca klozete papatya bırakmaya
başlamıyoruz gerçekçi olalım. Şu her şeyi hızlı tükettiğimiz çağda bizlerin de
kullanım tarihi geçecek. Bence ayaklar zeminde kalsın. Bu en çok bizlerin
sağlığı için.
14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm...
Hadi, bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram
ekleyin. Sanırım beni en
heyecanlandıran soru bu oldu. Hayatı dondurma yer gibi ele alanların akımı
olsun bu. Hayatı zamana uygun yaşayacaksın; buzu yumuşamadan saldırıp beynini
uyuşturmayacak, fazla bekletip eritmeyeceksin, istediğin gibi yaşayacaksın,
kaşıkla yahut külahla. Bence “DONDURMANDİST” olmak bunu gerektirir. Yaşasın
DONDURMANDALİZM !
15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir
soru rica etsem…Oyunculuk
adına bir metot geliştireceksin diyelim, bu metodun adı ve esasları ne olur?
Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Alper Kemal Özkorkmaz