Bu sözü sarf eden
Burak Sevinç, canlandırdığı karakterin karşısındaki karaktere verdiği tepkinin,
aslında izleyicinin aynı kişiye verdiği tepki olduğunu söylüyor. İlk etapta
birkaç bilinmeyenli denklem gibi gözükse de aslında mantığı açık ve net.
Zonguldak’taki aile evinde tanıştığı kanunu ters tutması ama güzel tınılar
çıkarmasıyla başlamış her şey. Derken yolunun Ahmet Katıksız ile kesişmesi onu
kamerayla tanıştırmış. Bu esnada tabii ki müzikten kopmamış. Bir parantez
açayım; kanun, Burak Sevinç’in çaldığı birçok enstrümandan sadece birkaçı. Zira
tabiri caizse kendisi için “tek kişilik orkestra” tanımı yaparsak mübalağa
etmiş olmayız.
İlk kez Evli ve Öfkeli’de izlediğim Sevinç’in
asıl yanına artı koyduğum işi Altınsoylar
oldu. O kadar güzel bir tipleme yarattı ki birden fazla dizide izleyici
karşısına çıkabilecek bir karakter inşa etti aslında. ABD televizyonlarında
olsaydı spin-off’larda mutlaka tercih edilecek cast’ın arasında yer alırdı.
Kendisi iki sezondur Söz dizisiyle
ekran başındakilerle buluşuyor. Fethi karakterini canlandıran Sevinç, kendi
deyimiyle daha yeni yeni oyuncu olmaya başladı. Bu da yolculuğunun uzun olduğunu
gösteriyor; açıkçası cebinden çıkaracağı karakterleri merakla beklerim ama
Vodafone Arena’daki hayalini gerçekleştireceği noktada en ön sıradan bilet alma
garantisini net veririm. Siz o hayale doğru yol alırken ben de başka sohbetlere
doğru yelken açayım.
● Duyduğum kadarıyla Söz’e tamamen şans eseri dahil oldunuz.
Evet, biraz
değişikti. Aslında yapımcılarımız ve cast direktörümüzle farklı bir iş
görüşmesi için bir araya gelmiştik. Fakat bu görüşmeden sadece iki gün sonra,
“Acil başka sete çıkıyoruz. Söz adında
bir asker temalı iş yapıyoruz. Buna dahil olmak ister misin?” diye sordular.
Hiç düşünmediğimiz bir yerden geldi soru ve kendimi aniden sette buldum
(gülüyor.)
● Henüz cast yapılmadığı dönemde Ethem
Özışık’la bir röportaj yapmıştım. O dönemde de TIM’deki askerlerin ne kadar
dişli olacağından bahsetmişti. Bu açıdan Fethi’yi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Size nasıl bir bilgi verilmişti ve siz hangi kısımlarını yontup revize ettiniz?
Aslında Söz’de tüm karakter analizleri birkaç
cümlelikti. Sete çıkınca, yönetmenimiz senaryo ekibimiz ve oyuncu
arkadaşlarımızla birlikte şekillendirdik karakterleri. Fethi, klasik zengin
aile çocuğuydu. Nişan almaya ok atarak başlamış, şampiyonluklara sahip.
Ailesinin o varlıklı hayatını sevmeyen, milli duygular barındıran bir adam.
Zamanında tam evlenmek üzereyken aldatılmış ve sonrasında kendini bulmaya
çalışmış biri. Kafayı dağıtmak için her şeyi yaptıktan sonra zaten ezelden beri
milli duyguları ağır bastığı için askere giderek orada kalmayı tercih etmiş.
Kulağa “örnek insan” modeli olarak gelse de biraz egoist tarafa sahip biri. Ethem
Abi’ye (Özışık) hepimiz hayranız böyle karakterler yarattığı için.
Kendi repliklerini
kurarken görürüz genelde oyuncuları. Benim için önemli olan asıl karşı tepki. Çünkü
oyuncu aslında seyircidir. Benim, karşımdaki karaktere verdiği tepki,
izleyicinin o işi izlerken verdiğiyle aynı. O yüzden de Fethi değişti tabii.
Aşka ve kadınlara karşı kendisini tamamen kapatırken Eylem’le hayatı yenilendi.
● Eylem sıfır noktası oldu Fethi için.
Fethi askerdi,
emir komutmayı çok iyi bilen bir adamdı. Ancak Eylem’le beraber tabiri caizse
aptal aşığa döndü. Ben o durumu çok seviyorum.
● Aşk hayatları dışında aslında TIM’in sosyal
hayatlarının olmadığını görüyoruz. Bu da karakterleri daha az boyutlu kılmıyor
ve sizin için bir handikap olmuyor mu?
Karaktere
yansıttığımız içsel duygular tabii çok ağır. Dediğiniz gibi aslında askerlerin
hayatları gayet normal. Onlar da sosyalleşiyor. Biz bunların tamamını ekrana
yansıtamıyoruz. Askeri asker olarak göstermek zorundasın dizide. Aşka
girdiğimiz zaman izleyiciler “Aşk dizisi yaptılar” diyor. Hayatlarını tam
gösterirsek dizinin yapılış amacından sapma korkusu da yeşeriyor. Zaten genel
izleyicimizin yüzde 80’i sürekli “Askeri operasyonları gösterin” diye mesaj
atıp yorumda bulunuyor.
İnsanlar hala şunu
anlamadı sanırım; internet dizisi yapılacak ve orada cinsellik, sigara, alkol
gösterilecek. Pardon da bunu anormal görüyoruz ama bu, hayatın gerçeği. Bunu
absürde kaçmadan normal hayatın gerçeklik çerçevesi içinde yansıttığın sürece
ortada RTÜK’lük bir durum yok.
● Fethi’ye izleyici olarak baktığınızda en
olmaması gereken tepkiyi verdiği sahne hangisiydi?
Eylem’i üzerinde
canlı bomba yeleğiyle pazarda gördüğü an. Vermemesi gereken bir tepki verdi
orada; aldığı karar yanlıştı. Bu adam profesyonel bir asker neticede. Eylem
yüzünden emir komutayı çiğnedi.
● Hafız’ın öleceğini biliyor muydunuz? Yoksa
size de mi sürpriz oldu?
İki bölüm
öncesinde öğrendik biz de. Aslında çok sürpriz değildi, aramızdan biri
gidecekti. Mustafa gitmeye gönüllü oldu.
● Sizinle bu kadar konuşup EyFet’e
değinmezsem fandom beni linç eder. EyFetçilerden aldığınız en komik yorum
neydi?
Dizi olduğunu
bilmelerine rağmen şöyle bir yorum almıştım: “Siz gerçek hayatta evlenin
mutlaka. Çok yakışıyorsunuz birbirinize.” BurMer sayfaları açılmıştı hatta.
Hepsini çok seviyoruz ve inanılmaz güzel tepkiler alıyoruz ama EyFet’in bir
anda BurMer’e dönüşmesi komik gelmişti bana.
● Resmi açıklama yapılmasa da yakın zamanda
üçüncü sezonun olacağına dair haberler yapıldı. Diyelim ki üçüncü sezon olacak;
açılış sahnesinde Fethi’yi nasıl görürdük? Ya da ikinci sezonla beraber final
yapacak; Fethi’yi nerede bırakırız?
Üçüncü sezonu
inanın şu anda bilemiyorum (gülüyor.) Bu sezonun nasıl biteceğini de çok merak
ediyorum. Fakat söz konusu “büyük final” ise kesinlikle sadece ben değil, tüm
karakterlerin isteyeceği yegane şey önemli bir operasyon sırasında kahramanca
şehit olmak.
● Fethi ve Söz dünyasından çıkalım. Röportajdan önce kanun çaldığınızı
öğrendim. Nereden geliyor bu merak?
Amcam, kuzenim doğduğunda
kanun almıştı. Kendisi de bağlama çalar bu arada; benim babam da udi solist.
TTK’dan (Türkiye Taşkömürü Kurumu) emekli kendisi. Çocukluğum Zonguldak’ta
geçti benim. Amcam madende vardiyada çalışırdı. Yengem de korktuğu için ben
yanına giderdim onun. 11 yaşlarındaydım o zaman. Vitrinin üzerinde duran kanuna
bakardım hep. Tabii ilk defa böyle bir enstrümana tanık olduğum için bilmeden
normalde tutulması gerekenden tam tersi tutmuşum. Aylar sürdü bu durum. Birkaç
şarkı çıkardım yine de kulaktan da olsa. Sonra mandallara dadanmaya başladım.
Yengem bu durumu amcama, amcam da babama söylemiş. Ben 12 yaşındayken babam,
“Kanun çalmak ister misin?” diye geldi. Ben de tınısını o kadar çok seviyordum
ki tabii hemen bu teklife atladım. Zonguldak’ta sanat müziği derneğinde udi bir
hocamız vardı ama kanun hakkında da çok bilgiye sahipti. Onunla beraber kanun
dersi almaya başladım ve altı ay sonra da ilk kez sanat müziği derneği ile
konsere çıktım. O konsere kadar önce kanunu düz tutmayı öğrendim (gülüyor.)
Yaklaşık bir yıl ters çaldığım için bildiğim her şeyi unutmak zorunda kaldım. Kanun
dışında ise dört senedir diziler nedeniyle işin müzik kısmına vakit
ayıramıyorum. Umarım denk geliriz yine bu sefer yemekte. Bir de sizin
vasıtanızla bir dipnota değineyim. Her yerde Yıldız Teknik Üniversitesi’nden
mezun yazıyor benim için ama ben YTÜ’den ikinci sınıfta terkim. Sanat ve
Tasarım Fakültesi, Müzik Toplulukları adlı bölümde okuyordum. Çok değerli hocam
Prof. Dr. Ruhi Ayangil’i çok özlediğimi de belirteyim buradan. Çok uzun süre
müzik yaptım. Sonra derken günün birinde
yolum Ahmet Katıksız ile kesişti.
● Oyunculuğun devreye girdiği ana geldik
galiba (gülüyoruz.)
Evet, oyunculuk
yaklaşık 7-7.5 yıl önce hayatıma girdi. O dönemde şu an menajerlerim olan
Yaprak Atış ve Neslihan Uzer, Babam İçin dizisinin
cast direktörlüğünü yapıyorlardı. Bir gün onlar ve Ahmet Katıksız ile çay
içerken Ahmet, “Ben böyle bir karakter arıyorum uzun zamandır. Fakat tipi
buluyorum, oyunculuğu tutmuyor ya da tam tersi oluyor. Senin gibi bir tip arıyorum,
gel de bir audition deneyelim” dedi. Yıllarca devlet tiyatrosunda çalıştım ve
oyuncularla iletişimim çok yüksekti. Ancak gel gör ki oyunculuk tecrübem hiç
yoktu. 1.5 saatlik bir audition’a girdik. Asla unutmam, o zaman karşımda
kardeşim, canım ciğerim Emre Erkan vardı ve ben Emre’ye Dila olarak davranmak
zorunda kaldım (gülüyor.) Ahmet o yüzden çok uğraştı benimle. Emre’ye aşık
bakmam gerekiyor; nasıl bakabilirim ki? Karşımda kadın oyuncu olsaydı ona da
öyle bakamazdım çünkü o güne kadar hiç oyunculuk deneyimim olmadı. Fakat o
audition kanala gönderildi ve kanal da uygun gördü. Böylece oyunculuğa başlamış
oldum.
● Peki, kariyerinize veda ettiğiniz güne
ışınlansak, sanatın tek bir dalıyla dilediğinizi yapacaksınız ve her şeye de
yeteneğinizin olduğunu düşünün. Ortaya nasıl bir tablo çıkardı?
Bir Beşiktaşlı
olarak Vodafone Arena’da bütün tribünlere bir ezgi veya ritim verip aynısını
onların yaptığı anı izlemek. Çok değişik bir şey çıkabilirdi ortaya.
KISA KISA
Son zamanlarda sizi en çok etkileyen film(ler):
Mahalle. Gerçekten en son izlediğim film oydu (gülüyor.) Beni çok
etkiledi. Layığını bulmadı diye düşünüyorum. Çekimleri çok hoşuma gitti,
oyunculukları çok doğaldı. Tabii ilk film olmasından ötürü gözden kaçan ufak
tefek hatalar vardı ama canım arkadaşlarım Emre (Erkan), Buğra (Gülsoy) ve
Serhat (Teoman) kelimenin tam anlamıyla çok iyi bir iş çıkarmışlardı.
İzlemekten keyif aldığınız ve defalarca
izlediğiniz film(ler):
Yeşilçam hastası
bir adamım. Şener Şen, Kemal Sunal, Adile Naşit, Münir Özkul, Halit Akçatepe.
Tabiri caizse ben bu efsane kadroyla büyüdüm. Birçoğumuz için bu geçerli
aslında. Ben o filmleri kaç kez izlersem izleyeyim asla sıkılmam. Yüzlerce kez
izlemiş olmama rağmen hala seyredip ilk günkü gibi gülüyorum.
Çok abartıldığını düşündüğünüz film(ler):
En son çok
önerildiği için Batman v. Superman’i
izlemiştim. Ben fantastik işleri de çok severim. Fazla yorum gördüm; tabii kötü
iş demiyorum ama Batman ve Superman’in ayrı ayrı filmleri bu işten çok daha
iyiydi.
Takip ettiğiniz diziler:
La Casa de Papel, Peaky Blinders, Suits.
Bugüne kadarki yaşamınızı bir yönetmen
çekecek olsa hangisinin dili sizi yansıtırdı? Ve bu film, hayatınızdaki hangi
olayla açılışı yapardı?
Her şeyiyle;
diliyle, bakış açısıyla Ferzan Özpetek gerçekten çok sevdiğim bir yönetmen. Tabii
ki benim hayatımı çekecek hali yok ama (gülüyor) çekseydi 7-8 yaşlarında
boğulmak üzereyken kurtarıldığım anla başlayabilirdik.
Herkese önerdiğiniz kitap:
Herkese önerdiğim
bir kitap yok açıkçası. Çünkü zevkler ve renkler tartışılmaz. Benim sevdiğimi
sevmeyebilirler sonuçta.
Şu an veya son olarak okuduğunuz kitap:
Murat Menteş – Dublörün Dilemması.
Son zamanlarda en çok dinlediğiniz müzisyen
/ şarkı:
Açıkçası bir
müzisyen olarak her şeyi dinleyebilirim. Kulağıma güzel gelen her şeyi daha
doğrusu.
Son zamanlarda en çok etkilendiğiniz
tiyatro oyunu:
Çok uzun zamandır
izleyemedim ne yazık ki. Haftanın altı günü setteyim. Berkay Tulumbacı’nın
oynadığı Üçüncü Dereceden İşsizlik Yanığı
vardı. En son izlediğim oyun oydu. Arkadaşım diye söylemiyorum ama Berkay
çok iyi oynuyor ve 1.5 saat boyunca tek başına sahnede kalıyor. Karakterden
karaktere bürünüyor. Beşinci sezonunda bu arada oyun. 500’üncü oyunu yakın
geçmişte gerçekleştirdi.
En çok seyahat etmek istediğiniz şehir /
ülke:
Seyahat etmek
istediğim ülke Mısır. Kızıldeniz’de dalış yapmayı çok istiyorum çünkü.
Önümüzdeki yaz kısmetse gerçekleşecek bu hayalim de.
En sevdiğiniz şehir / ülke:
Her şeye rağmen
İstanbul.
En sık kullandığınız kelime / söz kalıbı:
Süper (gülüyor.)
Bir buluşa imza atmış olsaydınız bu ne
olurdu?
Bir aşı
olabilirdi. Doğduğunuzda onu olacaksınız ve ömür boyu hiç hasta olmayacaksınız.
Hayatta olan veya hayatını kaybetmiş ünlü
bir kişilikle (yazar, oyuncu, bilim adamı, yönetmen, futbolcu vs.) karşılıklı
oturup bir konu üzerine konuşacaksınız. Kimi ve hangi konuyu seçerdiniz?
Neşet Ertaş’la
konuşmayı çok isterdim; ona “Hayat nedir?” diye sorardım.
Bugünkü Burak Sevinç’i betimleyen söz
(replik, edebi alıntı, şarkı sözü, minibüs arkası sözü vs.):
“İsteklerinden vazgeçme.”
Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Fotoğraf Asistanı: Alper Kemal Özkorkmaz