CBS'in dizilerinin tanıtımı için New York'ta düzenlediği basın toplantıları her yıl olduğu gibi bu yıl da çok renkli ve eğlenceli bir o kadar da koşturmaca içinde geçti. Digiturk'te her cuma günü beIN SERIES VICE HD kanalında yayınlanan Blue Bloods dizisinin oyuncuları da basın toplantımızın ilk konuklarıydı. Şık ceketi ve uzun saçlarıyla Bridget Moynahan toplantı salonuna şakalar
yaparak, kendine özgüvenli bir şekilde girdi. Karşımızda adeta Erin Reagan vardı
desek yeridir.
Şaka bir tarafa Blue Bloods, sevilen dizilerden biri. Seri 2010 yılında yayına başlamış ve Amerika'da 8 sezon, 163 bölümdür devam eden polisiye odaklı bir aile draması. Erin Reagan karakteri de hikayenin ana kahramanlarından biri. Reagan'a can veren Bridget Moynahan 18 yaşındayken dünyanın en ünlü moda dergilerine kapak olmuş model ve güçlü bir oyuncu. Onu fenomen dizi Sex snd The City'den de hatırlayanlar olacaktır. Şimdi lafı çok uzatmadan sizleri Bridget Moynahan ile baş başa bırakıyorum.
● Karakterin yani Erin hakkında en çok neyi
sevdiğini söyler misin?
Galiba en çok Erin'in akıllı ve özgür bir ruh olmasını seviyorum. Erkek dolu bir dünyada ve evinde kendi yerini edinmek için savaşan güçlü bir karaktere sahip olmasını seviyorum. Ben de İrlandalı katolik bir aileden geliyorum, ailem hep erkeklerle doludur ve birçok erkek kuzene sahibim.Onları hep çok sevidm ama Erin'ın hislerine yabancı değilim.
● Bir bakıma karakterde kendini görüyorsun, yani Reaganlar ile aynı
aile yapısına sahip olduğunu söyleyebilir miyiz?
Biz, bu aile gibi sadece yemek masasında konuşup, tartışmazdık. Biz biraz daha yakındık diyebiliriz. Bence
bu güzel bir şey aile olarak fikir ayrılıklarına sahip olup, yine de birbirini
sevmeye devam etmeleri.
● Yemek masasında oturup konuşmalarını seviyorum,
diziye güzel bir katkı olarak görüyorum
Kim olduğunu hatırlamıyorum ama bu yemek masasındaki sohbetler konusunda şöyle bir yorum almıştım. Şu anda sokakta konuşulan güncel olayların, ırkçılık veya bazı kötü polislerin olması gibi konuların yemek masasında konuşulduğunu duymak haberlerde duymaktan veya gazetelerde okumaktan daha farklı, daha tanıdık geliyor ve bu durum kötü haberleri daha iyi kavramamıza yardımcı oluyor.
● Sence son birkaç yılda Polis Teşkilatı'na karşı bakış açısı değişti mi?
Bence bazı durumlar ve bazı hikâyeler
farklı bir renk katıyor, ama aslında çok güzel hikâyeler de mevcut. Ne yazık ki
bu tip hikâyeler haberlere yansımıyor. Örneğin arabasını kenara çekip parkta çocuklarla basketbol oynayan bir polisi sosyal medyada da duymuyorsunuz. Benim için ise durum şöyleydi. Bu diziden önce ben de polisleri insan olarak değil, polis olarak görüyordum, "aman yavaşlayayım ceza yemek istemem." diyordum. Onlar benim için polisti. Aslında onlar da herkes gibi ev kredisi ödeyen, ailesi olan bireyler. Hasta olabiliyor veya faturalarını ödemekte sorun yaşayabiliyorlar. Sıradan insanlar gibi.. Bu dizi bana üniforma giyen bu kadın ve erkeklere karşı
insani bir bakış açısı kattı.
● Ne kadar gariptir ki ben de aynı şeyi düşünüyordum, polis kıyafeti giymiş iki çocuk gördüm, çok tatlıydılar. Biz ne zaman polisleri kahraman olarak görmeyi bıraktık, oysa küçükken çoğumuz polis olmak isterdik...
Bilmiyorum... Yani benim için hala kahraman
onlar. Mesela kocamın, bir NYPD (New York Polis Teşkilatı) şapkası vardı ve bir gün onu takıp
beni fizik tedaviden almaya gelmişti. Odada beklerken birisi kalp krizi geçirdi
ve herkes kocama bakmaya başladı, "hadi yardım etsene" der gibi bakıyorlardı. O da sonradan bu bakışların anlamını fark etti ve "aman tanrım ben polis değilim" dedi. Herkes ona günü kurtaracakmış gibi bakıyordu
çünkü NYPD şapkası takıyordu, yani herkes aslında hala polisleri kahraman olarak
görüyor. o Kocam şapkayı bir daha takmadı. (Gülüyoruz)
● Hayatını yoğun iş ortamı ve erkek egemen bir dünyada dengelemeye çalışan çocuklu bir kadını
oynuyorsun. Bu konuda ne söylemek istersin?
Bir oğlum ve üç tane üvey oğlum var. Çalışan ve yalnız bir anneydim bir süreliğine ve kesinlikle Erin'ın yaşadığı karmaşayı
anlayabiliyorum. Ancak benim işimin de stresi ve zorlukları var ama "yaşam ve ölüm" gibi keskin sonuçlar doğurmuyor. Bu yüzden en büyük fark karakterimin ve dizideki diğer karakterlerin sahip
olduğu ve benim kendi hayatımda sahip olmadığım stres bence. Bir gün spor salonunda birisi, bana "seni her hafta TV de görüyorum çok ciddisin
her zaman, ama burada öyle değilsin" dedi, ben de "karakterim öyle ben daha
sakinim ve daha çok gülerim" dedim. Belki de Blue Bloods bir komedi olsaydı tepkiler de, benim karakteri yorumlama şeklim de çok farklı
olurdu. Belki de uyarlamasını yapabilirler komedi olarak.
● İyi fikirmiş. Dizide uzun süredir oynadığın
için artık oyuncu arkadaşlarını ailen olarak görüyor musun?
Elbette, oyuncu arkadaşlarımla bir sürü şeyin üstesinden
geldik kişisel olarak. Bu 8 yılda birkaç tane evliliğimiz oldu, kimse ölmedi
gerçek hayatta ama boşanmalar, hastalıklar oldu beraber gerçek hayatımızın da
bir parçası olduk, yıllar boyunca gerçek ve güzel arkadaşlıklar geliştirdik.
● Çekimler bittiğinde de birbirinizle görüşüyor musunuz?
O kadar çok değil aslında çünkü hepimizin
hayatında çocuklarımız var ve yoğun yaşıyoruz. Amy Carlson ile
görüşüyoruz ama Tom (Selleck) California'da yaşıyor, Donnie, Chicago'da yaşıyor. Herkes bir yerlere dağılmış durumda anlayacağınız...
● Erin’in karakteri sekiz sezon boyunca nasıl değişti sence?
Aslında her geçen sezon senaryo daha da iyiye gidiyor
karakter açısından. Mesela artık iş hayatı daha eğlenceli oldu. O nedenle de Erin'ı oynamak da daha eğlenceli
olmaya başladı. Özellikle iş hayatını oynamak çünkü artık mahkeme salonuna bağlı kalmıyor. Yeri gelmişken söyleyeyim, Peter
Hermann’ı (Jack) geri getirmelerini isterdim çünkü öncelikle çok iyi bir adam ve
çalışması iyi bir aktör. İlişki bakımından da hikayeye güzel bir unsur ekliyordu. Karışık bir ilişkileri olmasına rağmen o durumu oynamak da çok eğlenceli
olurdu.
● Seni bu diziye bağlayan şey nedir? Sonuçta 8 yıl olmuş az bir süre değil, devam etmeni sağlayan unsurlar neler ve
daha fazlasını yapmanı sağlayan ne?
Az önce de söylediğim gibi senaryo her yıl çok daha iyiye gidiyor. Şu anda daha çok işteyim ve orada ilginç, farklı görevlerdeki
insanlarla uzun zaman geçiriyorum. Örneğin Tamara Tunie (Monica Graham) orada, Steve Schirripa (Anthony Abetemarco) artık daha ilginç. Onlar benim karakterimle daha çok
ilgileniyorlar bu yüzden işe gitmek benim için gittikçe eğlenceli
oluyor. Sekiz yılın ardından hikayenin ve senaryonun daima iyiye doğru gelişmesi ve ileri gitmesi pozitif bir durum. Ayrıca tek bir yere, şehre ait bir dizide rol almak da güzel bir şey. Yani çekim yapmak için aileni toplayıp başka başka şehirlere taşınmak zorunda olmuyorsun. Üstelik dizi çok geniş bir oyuncu kadrosuna
sahip olduğu için bazı günler repo yapabiliyorsun. Genellikle böyle bir şansın olmaz. Bu
sayede ailen ve işin arasında güzel bir denge kurabiliyorsun. Bu benim için çok güzel ve avantajlı bir durum.
● Sence Blue Bloods ne kadar sürecek?
Bilmiyorum... Bence Leslie Moonves (CBS'in CEO'su) ne kadar
devam edeceğini söylerse o kadar devam ederiz. Umarım, hala rating alıyoruzdur. Tom Selleck işe gelmeye
devam ettiği sürece de olabilir. (Gülüyoruz)
● Yeri gelmişken sorayım Tom ile çalışmak nasıl bir duygu?
Mükemmel bir şey, Tom çok tecrübeli, tam bir
centilmen ve profesyonel. Arkasında bir tarih var yani uzun zamandır bu işi yapıyor ve tam bir profesyonel. Drama’nın sadece sahnede olduğu bir sette
çalışmak güzel ve bu en tepeden gelen bir şey. Sanırım Magnum PI, 163 bölüm yayınlandı ve biz onu yakın zamanda geçtik. O bizim için bir dönüm
noktasıydı.Magnum da çok ikonik bir diziydi ve Tom bunu sanat kariyeri boyunca iki kere yapmış oldu. Bir oyuncu için harika bir durum.
● Zaman zaman aksiyon sahnesi de çekiyor.. Bir sahneniz vardı hatta, kızınla beraberken ve
seni tutan adamı vurduğu sahne vardı hatırlıyor musun?
Evet, evet o yedi yıl önceydi. O zamandan
beri pek aksiyon sahnesi çektiği söylenemez aslında. Sandalyede oturmak dışında
başka bir şey yapmıyordu o sahnede de. (Gülüyoruz)
● 163 Bölüm sonrasında nasıl her şeyi taze tutabiliyorsunuz?
Bazen yeni yönetmenler geldiğinde, "peki şu sahnede böyle olsa" diyorlar ama ben onlara "hayır Erin asla böyle yapmaz"
diyorum. Şaka yapıyorum tabii ki de... Bence yine aynı şeyi söylemiş olacağım ama taze kalmamıza kesinlikle senaryo yardım ediyor. Masanın
üzerindeki mavi ışıkta gözüken DNA, uzun zaman sonra bazen yorucu ve sıkıcı görünüyor gibi olabiliyor. Ama o her bir DNA'nın başka bir aile yapısını, hikayeyi işaret ettiğini düşünürsek daha içten ve incinebilir bir şey olduğunu görüyorsun. O yüzden hikayenin yıllar içinde gelişen çok incelikli bir dengesi var.
● Peki ailecek oturulan akşam yemeği sahnelerinden sıkıldığın oluyor mu?
Tabii ki de sıkılıyorum hem de her hafta,
çünkü 4 saat boyunca yemek yiyorsun, tüm gün başka bir şey yiyemiyorsun. (Gülüyoruz)
● Gerçekten mi?
Evet gerçekten o yemekleri yiyoruz.
● Sahnede gerçekten yemek yiyorsun yani?
3 yıl boyunca o sahneleri çekerken hiçbir şey yememiştim ama bir keresinde patates püresini denedim ve çok güzel
olduğunu fark ettim. Sonrası geldi. Herkes hata yapar (Gülüyoruz)
● Merak ediyorum Blue Bloods Yemek
Kitabı'ndakilerden favori tarifin hangisi?
Annemin İsveç Köftesi tarifi, çok
lezzetli. Bizim İsveç'le uzaktan yakından alakamız yok ama nedense her Noel
arifesinde annem İsveç Köftesi yapar ve çok lezzetli olur. Ayrıca hiç
sağlıklı değil, içinde krema var, tereyağı var, ekşi krema da var.
● Yani bunu da dizide yediniz mi?
Hayır, yemedik kitabı dizideki
oyunculardan gelen tariflerle oluşturduk bazılarını dizide kullandık ve doğal olarak yedik ama bazılarını da
kullanmadık.
● Başka bir örnek daha söyleyebilir misin?
Mesela... Tom Selleck’in karısının verdiği Çoban
Tatlısı tarifi var. Tom pişirmedi. O tatlı çok iyi, bilginiz olsun ve Tavuk Papaya da çok
güzel, içinde limon da var.
● Ben yeni başladım izlemeye diziyi,
kardeşinin karısının evinin yandığı bölümdeyim
Kendi evi, o sıralar hala evliydiler.
● Şoka girmişti o sıralar ve tüm aile
birleşip ona destek oldunuz.
Evet, biz Blue Bloods da böyle yaparız.
● Bundan çok etkilendim çünkü o çok sert birisi, kimsenin yardımını istemez, terapistinin ofisinden çıkar gider ama her
şey ailedir onun için. Yani senin karakterinle alakalı merakım şu; müdahale etmeyi ve onun gururunu incitmeden ona yardım etmeyi nasıl beceriyorsun?
Bence onun gururunu arada sırada
kırıyorum çünkü gururu yanlış yönlendirilmiş. Evinin
patladığı bölümü tam olarak hatırlamıyorum ama bildiğim şey şu, evi patladığı
için karısını kaybetti ve biz bir araya gelerek ona yeni bir ev bulduk. Tamamen kendi içine kapanmıştı bu olaylardan sonra. Aile yemeğinde buluşmak
ve ailesinin ona destek olmak için hazır beklediğini bilmesi ve elbette yardımı kabul etmesi de çok
etkileyici bir sahneydi.
● Oynadığın karakter New York'da yaşıyor. New York polisinden ve insanlardan nasıl yorumlar alıyorsun?
Çok güzel yorumlar alıyorum. Onlar her seferinde benimle güzel yorumlarını paylaşmak istiyorlar. Polislerin, detektiflerin ve avukatların her zaman "diziyi çok beğeniyoruz." dediklerine şahit oluyorum.
● Dizideki olaylar konusunda düzeltmeler yapıyorlar mı?
Aslında benim kayın biraderim ve kayın babam avukat. İlk tanışmamızda "o aslında öyle olmuyor" tarzı bazı yorumları oluyordu ama "bu bir dizi ve bizim aylarımız yok davaları çözmek için hemen
halletmem lazım" dedikten sonra kabullendiler. Hala diziyi izliyorlar ama artık durumu anladılar.
● Amy Carlson’ın ayrılmasından sonraki
ilk aile yemeği sahnesini çekmek nasıldı?
Duygusaldı ve farklı bir evde yapmak
güzeldi. Biliyorsunuz büyük babamın evinde çekiyorduk ama abimi ve gerçek
hayattaki arkadaşımı acı içinde görmek üzücüydü. Yani onu öylece rolünü
oynarken izlemek çok duygusaldı. Sahne çok duygusaldı ama o gün Çin yemeği yemiştik ve çok iyi değildi. (Gülüyoruz) Bir
keresinde Mu Shu Pork Calzone yemek zorunda kalmıştım. Senaryomda vardı ve yemek zorundaydım. Yetmezmiş gibi bir de yediğim şeyi beğenmiş gibi yapmak zorundaydım. Ama aslında tadı çok
kötüydü. Aile yemeği sahnelerinde yemek zorunda olduğum onca şeyden sonra nasıl 180
kilo değilim hala anlamıyorum. (Gülüyoruz)
● Blue Bloods dışında ne izliyorsun favori
dizilerin neler?
Game of Thrones ve Handmaid’s Tail izliyorum.
● Favori filmlerin
hangileri?
Geçen yıldan en çok sevdiğim film
Hidden Figures.
● Evet çok güzel bir film. Üstelik kadınlar hakkındaydı.. Sektördeki kadının
gücü hakkında çok konuşuyoruz şu aralar kadın rolleri hakkında ne düşünüyorsun?
Sektöre ilk girdiğim yıllarda bir tabu vardı. Hem film hem televizyon yapamazsın, hikâyenin
sonu bu dahası olmaz şeklindeydi böyle bir bakış açısı vardı. Şimdi hiçbir
barikat yok. Film de çekebilirsin televizyonda da oynayabilirsin, üstelik bazı durumlarda televizyonda kadınlar için çok daha ilgi çekici roller mevcut. Çok fırsat var özellikle bu yeni çıkan
ağlar sayesinde...
● Blue Bloods dan sonra başka bir polis dizisi çekmeyi düşünüyor musun
yoksa bambaşka bir şey yapmayı mı düşünüyorsun?
Dizideki rolüm hakkında güzel
şeylerden birisi de geceleri çekim yapmak zorunda kalıyorlar ben gündüz erken
kalkıp işimi erken bitirmek istiyorum, Yani eğer başka bir polis dizisi çeksem
de polis olmayacağım. (Gülüyoruz)
● Son olarak şunu sormak istiyorum. Bir
karaktere hazırlanma süren o karaktere yaklaşımını değiştirir mi? Yani bir
karaktere hazırlanman için 2 hafta veya 6 aylık bir süre olması o rolü yorumlama şeklini değiştirir mi?
Hayır çünkü Blue Blood’a ilk başladığımızda,
nasıl gideceğini bilmiyorduk. Karakteri oluşturacak ve ve
geliştirecek bütün hamleleri ilk bölümde yaptık. Şimdi ise 8 yıldır gelişmesine alan tanımış olduk. Sinema filminde bu biraz daha zor. Kağıt üzerinde sınırları belirlenmiş bir karakteri yorumluyorsun ve filmi sadece 4 ya da 6 haftada çekip bitireceksin ama ben aynı
ciddiyetle yaklaşacağımı ve aynı eforu sarf edeceğimden neredeyse eminim.