Doğruya
doğru, Kalbimdeki Deniz’e kadar
Hazal’ın simasını bilip adını bilmeyenlerdendim. Ancak birazdan kendisinin de
anlatacağı bir sahnede hayat verdiği Ece karakterine öylesine sövdüm ki o gün
Google arama motoruna o meşhur ve de klasik soruyu yazdım: “Kalbimdeki Deniz
Ece kimdir?”. Muhteşem Yüzyıl dizisi
ile oyunculuk dünyasına adım atan Hazal, aslında fizik bölümü mezunu. Hatta bir
dönem Cerrahpaşa Radyasyon Onkolojisi’nde çalışmış. Ancak bu işle birlikte
günün sonunda kendini mutsuz bulunca ayrılıp kendini önce moda tasarım kursu,
ardından da beyazcamın içinde bulmuş.
Öyle bir ışıltıya sahip ki zaten
televizyon dünyasının onu çekmemesi mümkün olmazmış diye düşünüyor insan.
Gözlerinin içi gülenlerden, yaydığı enerjiyle de karşısındakini pozitif kutba
çekip dinginleştirenlerden o. Hal böyle olunca Hazal’la yaptığım sohbet,
meditasyon kıvamına erişti. Tabii ki girizgâhı Kalbimdeki Deniz’in Ece’siyle yaptık, ardından alamadığına üzüldüğü
rolden hayalini kurduğu karaktere uzandık. “İyi okumalar” temennisiyle bu alanı
terk etmeden önce Hazal hakkında yanlış bilinen, bize “Galiba bizi trollüyor şu
an” dedirten bir gerçeği de aydınlatalım. Kendisinin doğum yılı olarak pek çok
web sitesi 1994’ü tercih etmiş olsa da, Hazal 28 yaşında. Hayır, biz de
trollemiyoruz. İyi okumalar!
"Ece beni ilk görüşte tavladı.."
● Kalbimdeki
Deniz’le yollarının kesişmesinden
başlayalım. Ece karakteri seni kolaylıkla tavlamıştır herhalde.
Tabii, hem
de nasıl! Ece, bu zamana kadar bana teklif edilmiş, gelmiş rollerden çok
farklıydı. Mizacım gereği hep iyi karakterler geldi bana. Ece, özellikle anneye
ve etrafındaki insanlara kafa tutan, en ufak bir çekinmesi olmayan, yeri
geldiğinde kavgacı olabilen biri. Bu özellikler de bana fazlasıyla cazip geldi.
Çünkü zaten tam da onun gibi bir karakteri çok istiyordum. Haliyle Ece de beni
ilk görüşte tavladı.
● Mizacın gereği hep iyi karakterlerin geldiğinden
bahsettin. Aslında tipoloji gereği hem birçok avantaja sahipsin hem de
dezavantaja. Bu durum sende bir tereddüde yol açıyor mu? Herhangi bir
handikapını yaşadın mı?
Evet,
tereddüt oluşturduğunu söyleyebilirim. Peki, handikapını yaşadım mı? Belki de
yaşadım bilmeden. Bugüne kadar bana gelen tek kötü karakter Ece (gülüyor.)
Ondan daha kötüsünün gelmiş olmamasının sebebi bu mudur bilemiyorum da.
Oyunculukta altıncı senem bu yıl. Sanırım zamanla göreceğim onu. Tabii ki salt
kötüyü de oynamak istiyorum. Umarım tercih edilirim de. Sektördeki yerleşik
kalıpların yıkılacağına inancım var, bakalım göreceğiz.
● İlk sahneni düşündüğünde Ece’nin hangi yönü, sana bir
kanal açtı? Hangi özelliği senin için daha karmaşıktı?
İlk sahnemde
oturduğumuz ev satılıyor. Erkek arkadaşımın bu durumu öğrenmesinden de
inanılmaz tırsıyorum. Onu beni eve bırakmasını engellemek için türlü
bahanelerle arabadan başka sokakta inanıyorum. Mesela Ece, dizinin ilk
etaplarında düştükleri bu durumdan utanan, bunu kimseye belli etmek istemeyen
ve etrafındaki sahte duygulara muhtaç olan bir kızdı. Ece’nin ilerleyişinin
nasıl olacağını bildiğim için tek bir kanattan düşmedim yola. Hazırlık aşamasında
da oturup enine boyuna konuştuk onun gelişimini. Çok uzun bir prova sürecimiz
oldu. Bu dönemde elimizdeki ilk iki bölümün neredeyse tamamını oynamıştık. Bana
karmaşık gelen belirgin bir yanı olmadı açıkçası. Fakat takip etmesi zor tabii
çünkü sürekli güzel değişimler geçiriyor.
● Bir proje sana teklif edildiğinde ilk baktığın veya
sorguladığın faktör nedir?
Senaryoyu,
en azından genel hikâyeyi mutlaka görmeye çalışıyorum. Hikâyeyi okumadan
karaktere bakarsam bazı şeyler çok havada kalıyor. Bu yoğun süreçte o kadar
ağır bir tempoda çalışıyoruz ki komple senaryoyu okuyacak veya diziyi izleyecek
vaktimiz olmuyor. Ben o konuda biraz deliyim. Projeyi kabul ettikten ve sete
çıktıktan sonra senaryo geldiği anda köşeme çekilip baştan sona okuyorum. Rol
aldığım işi yayın günü izlemeden uyuyamam. Eve gittiğimde kaç olursa olsun
izliyorum.
● Önceliğin salt kendi performansını görmek mi, yoksa
genel hikâyenin gidişatına bakarak ona nasıl hizmet ettiğini keşfetmek mi?
Senaryoyu
komple okuduğum için haliyle gözümde bir dünya canlanıyor az çok. Ya da
özellikle nasıl olacağını merak ettiğim sahneler oluyor. Her izlediğimden bir
şey öğreniyorum. Hayalini kurduğum sahnenin rengi yerine farklı bir renkle
karşılaşmam da benim için büyük artı oluyor. Bu nedenle izlemeyi tercih
ediyorum.
● Kalbimdeki
Deniz’de bu şekilde en merakla
beklediğin sahne hangisiydi?
Aslında çok
var. Mirat, Deniz’in resmini yapmış. Ece de hem bunu hem de annesiyle Mirat’ın
fotoğraflarını buluyor. Bunları bahçede herkes masadayken önlerine atıp bayağı
meydan okuyarak hesap soruyor. “Nasıl böyle bir şey yapar ve gizlersiniz?”
diyor.
● Ece’yi bir kaşık suda boğma isteği duyduğum sahne
olabilir o (gülüyoruz.)
Benim de!
(Gülüyor). Senaryoyu okurken bazen Ece’den nefret ediyorum. Ece benim kardeşim
veya arkadaşım olsa büyük ihtimalle onu bir tutup sallar ve “Ne yapıyorsun sen?
Kendine gel!” derdim (gülüyor.)
● Kendine en çok kızdığın sahne hangisiydi?
Ben kendimi
hep çok sert eleştiriyorum. Bu nedenle de bu zamana kadar rol aldığım dizilerin
hepsinde ilk bölümü hep yalnız başıma izledim. Koltuğun köşesine sinip
büzülerek seyrediyorum ilk bölümü. Kendimi zaten ekstra yargıladığım için bunun
üzerine bir de başkalarının yorumlarını duymak istemiyorum. O yüzden bu soruya
galiba spesifik bir cevap veremeyeceğim.
● Mutlaka yorumunu aldığın biri var mı?
Onu hiç
yapmadım. Bir arkadaş grubum var ve bölümü seyretmiş olanlara sahne bazında
mutlaka soruyorum tabii fikirlerini. Endişelendiğim noktaları iletiyorum ki o
gözle baksınlar. Fakat her hafta mutlaka fikrine başvurduğum biri yok.
"Sete gittiğim ve “kayıt” dedikleri her ana hâlâ kalbim küt küt çarpıyor."
● Duayen olarak gördüğün isimlerden kimin senin
herhangi bir işteki performansını izlemesini ve yorumlamasını istersin?
Oooo… Çok
zor bir soru oldu ama bu (gülüyor.) İlk aklıma geleni söyleyeyim; İpek Bilgin
ve Çetin Tekindor.
● Malum izleyici, kanal, yönetmen, yapımcı kısacası
herkesin senden beklentisi oluyor. Oyunculuk açısından senin kendinden beklentin
nedir? Bu meslek senin için neye aracılık ediyor?
Şu an devam
eden bir işim var ve güzel de gidiyor. Karakteri, hikâyesini ve nerelere
evrileceğini biliyorum. İnsanların gördüğü bir Ece var ve ondan beklentileri de
ortada. Neye nasıl tepki verebileceğini de biliyorlar. Bu noktada ne yaparak
aynı duyguyu versem de insanları o boş anları kullanarak şaşırtırım diye
düşünüyorum. Bugün için kendimden beklentim bu. Aynı tepkiyi farklı bir mizaçla
vermek önemli benim için. Neye aracı oluyor? Birbirinden farklı karakterler
canlandırıyoruz ve izleyenler de muhakkak kendilerinden bir şeyler buluyor. Günlük
yaşamın rutininde kendimizi çıkmazda hissediyoruz ve etrafımıza duvarlar
örüyoruz. Oynadığımız rollerin, insanlara o duvarların ardında yalnız
olmadıklarını gösterdiğine inanıyorum. İzlediği şeyde bir umut ışığı görmeleri
de benim için önemli.
● Bu mesleğe nasıl karar verdin?
Aslında ben
karar vermedim. Benimki biraz bodoslama dalmak oldu. Fizik mezunuyum.
Cerrahpaşa’da Radyasyon Onkolojisi bölümünde çalışıyordum. Yaklaşık 9-10 ay
çalıştıktan sonra işi bırakmaya karar verdim. Benim için üzücü bir işti. Bunu
yapabilmek için duygularına hâkim olabilmek gerekiyor galiba. Her akşam eve çok
mutsuz dönüyordum. Kanser hastalarıyla birlikte çalışıyorsun sonuçta ve yaşadıklarına
birebir şahit oluyorsun. Küçücük çocuklar, benimle yaşıt gençler… Onları
gördükçe hayatım boyunca bu işi yapmak istemediğimi fark ettim.
● Bakıldığında fiziğin birçok alanı var mesleki
açıdan. Bunlardan herhangi birini neden denemedin?
Formasyonumu
da almıştım. Öğretmenlik yapabilirdim ama tercih etmedim. İnsanoğlunda şu
şekilde yaygın bir durum hâkim; para kazanmaya başlayıp bir kere pat diye işsiz
kalınca kötü bir psikoloji içine giriyorsun. Yeniden ailemden para alayım
durumuna da girmek istemiyorsun. Yeniden para alayım durumuna girmek
istemiyorsun. Benim oyunculuğa girişim de böyle oldu. Reklam vb. işleri yapabilirim
düşüncesiyle ajansa kaydoldum. Ne yapacağımı karar verene kadar ek gelir
olacaktı benim için. Hatta moda tasarım kursuna yazıldım. İlk işim Muhteşem Yüzyıl’la oyunculuğun kursla birlikte yürütülebilinecek düzeyde olduğunu
gördüm ve bu dünyaya âşık olduğumu fark ettim.
● O âşık olduğun yanı neydi?
Yaşattığı
heyecan. Benim bir şeyde süreklilik gösterebilmem ve daha iyi olma yönünde
çabalamam için çok heyecanlanmam gerekiyor. Zaten belki de diğer işi bırakıp
buna yönelme sebebim de budur. Şanslıyım ki bu şekilde karşıma çıktı çünkü hiç
aklımda olan bir şey değildi oyunculuk. Sete gittiğim ve “kayıt” dedikleri her
ana hâlâ kalbim küt küt çarpıyor. Devamlı bir heyecan ve de kafa yorma hali
içindeyim. Bu da ilk görüşte aşkın en önemli öğelerinden.
● Fizik okudun, moda tasarımı kursuna gittin ve
oyunculuk yapıyorsun. Ailende “Ne kadar ayran gönüllü bu kız. Oyunculuktan da
vazgeçer kesin” diyen oldu mu?
(Gülüyor.)
Garip bir şekilde demediler. Öncelikle fiziğe geri döneceğimi düşündüklerini
sanmıyorum. Çünkü onu okurken ikinci senemde okulu bırakmam gerektiğini
hissettim. Bu süreçte pılımı pırtımı toplayıp ailemin yanına dönmüştüm
Yalova’ya. O aşamada beni onlar ikna ettiler. “Kızım dön ve okulunu bitir.
Sonrasında bununla alakalı bir şey yapmak istemezsen tamam o zaman istediğin
şeyi yap, yeter ki o bölümü oku ve bitir” dediler. O alanda çalışmam da ailemin
yönlendirmesiyle oldu. Okulu bitirdim, işimi de yaptım. Sonrasında bırakınca
zaten tekrar o dünyaya geri döneceğimi düşünmediler. Sağolsunlar, bana çok da
destek oldular.
● Röportajdan önce audition’ın ilk başlarda garip
geldiğini ancak özlediğini fark ettiğini söylemiştin. Genelde özlenmez halbuki,
aksine pek çok oyuncu için gerilim hattı gibidir (gülüyoruz.) İlk audition’ını
hatırlıyor musun?
İlk
audition’ımı hatırlamıyorum ama ablamın o zamanlar ofisi Taksim’deydi.
Audition’dan önce de deli gibi çalışıyorum çünkü ezberim iyi değildi o dönemde.
Tecrübem de haliyle bu denli yok. Ezbere odaklandığım zaman oyunu kaçırıyor,
oyuna odaklandığımda da lafı unutuyordum. Koşa koşa ablamın ofisine gitmiştim.
“Abla ben geliyorum. Benimle replik geçmek zorundasın.” diyerek kilitlemiştim
onu (gülüyor.)
● Alamadığına üzüldüğün, sende burukluk yaratan bir
rol oldu mu?
Canan Tan’ın
Eroinle Dans adlı romanı sinema
filmine uyarlanacaktı. O filmde rol almayı gerçekten çok istemiştim ama yanlış
bilmiyorsam proje rafa kalktı. Bir de vaktinde Medcezir için görüşmeye gitmiştim. Audition verdiğim rol ana
cast’ta değildi ama yine de beni çok heyecanlandırmıştı. Güzel bir iş olacağını
biliyordum zaten, ona üzülmüştüm biraz.
● Şu an burayı bomboş hayal et; ne biz varız ne de
eşyalar. Dekorundan yönetmenine, ışığından rolüne kadar her şeyi sen
tasarlayacaksın. Söz sende!
Detaylardan
önce dilimin ucuna gelen ilk şey şu oldu: “Şu an burası bomboş ise dekor,
yönetmen, rol arkadaşı vs. kısmı zaten gelir ama direkt çoklu kişilik bozukluğu
yaşayan bir karakteri oynamak isterim diyebilirim. Lütfen bu yeterli olsun.”
(Gülüyor)
● Nasıl bir rol gelse sana soğuk terler döktürür,
karnına ağrılar sokar ama bir o kadar da avucunun içini kaşındırır?
Madde
bağımlısı bir karakter gelse şu an bu söylediklerinin hepsini yaşarım. Hem beni
çok heyecanlandırır hem de “Ben ne yapacağım şimdi?” diye ufaktan bir tedirgin
olup hemen araştırmaya koyulurum. Zaten Eroinle
Dans’ın audition’ı için de sürekli videolar izlemiş ve araştırma yapmıştım.
KISA KISA
Son zamanlarda seni en çok etkileyen film:
Barfi!
Tüm zamanların en iyi filmi:
Léon: The Professional
Çok abartıldığını düşündüğün film:
Cevabımdan
ötürü topa tutulabilirim ama Star Wars diyeceğim.
Gerçekten izlemeye çabalıyorum ama asla odaklanamıyorum ve bende bir merak
duygusu da yaratmıyor. Şu an bu cevabı sosyal medya üzerinden verseydim şuraya
gözlerini sıkı sıkı kapatan maymun emojisini koyardım herhalde (gülüyor.)
Kendin olarak bir filmin dünyasına girip bir
karaktere replik söyleyerek kaçacaksın. Hangi filmi ve karakteri seçerdin, ne
söylerdin?
Film değil
de, Friends’de Ross ve Rachel’ın
ayrılık konuşmasının ardından Ross bara gidiyor. Ben de orada olup Ross’un
kulağına eğilerek “Hey! Sabah kapına gelecek, evine git!” diye fısıldamak
isterdim (gülüyor.)
Takip ettiğin diziler:
En son The Handmaid’s Tale’ı izledim. Game of Thrones ve How to Get Away with Murder’ı takip ediyorum. Friends, benim kahvaltı dizimdir. 10 sezonu da var, kayıtlı. Artık
o kadar çok izledim ki bölüm isminden o bölümde neler olup bittiğini ezbere
biliyorum. Replikleri söylemiyorum bile. Bir de şu sıralar This Is Us favorilerim arasında.
Bugüne kadar sana söylenmiş veya senin başkasına
söylediğin en büyük spoiler nedir?
Spoiler
konusunda çok katıyım, mesela daha önceden izlediğim bir şeyi birine izletiyorsam
asla sorduğu sorulara cevap vermem, mimik bile değiştirmem. Bu konuda çok netim
(gülüyor.) Takip ettiğim bir dizinin yeni bölümü çıkmışsa ve henüz izlememişsem
internetten olabildiğince uzak dururum ki kazara spoiler yemeyeyim. Oldukça
özenliyim bu konuda, henüz ciddi bir spoiler yemedim.
Şu an okuduğun kitap:
Alper
Canıgüz – Kan ve Gül
Bir kitap filme uyarlanacak ve sen oynayacaksın.
Hangi karakteri canlandırmak isterdin?
Esra Van Der
Wiel’in Güneş Çavması’nı
söyleyebilirim. Ana karakterin değişimine can vermek güzel ve eğlenceli olurdu.
Aynı kitabın bende bıraktığı hissi insanlar üzerinde bırakmak isterdim.
Herkese önerdiğin kitap:
Herkese
önerdiğim demeyeyim de kafa dinlemek istediğim zaman mutlaka Özdemir Asaf’ın
şiirlerine sarıyorum. Kulağımda müzik oluyor, ayaklarımı da uzatıyorum. Kendimi
o an sahil kenarındaymışım gibi hissediyorum. Ruhumu dinlendiriyor.
Hayatının bundan sonraki kısmını bir kitabın
dünyasında yaşayacaksın; hangisini seçerdin?
Buna da yine
Güneş Çavması diyeceğim. Aslında
fantastik bir durum yok ortada ama o karakterlerin dünyasında onların
çevresinden biri, dostları olarak yaşamak isterdim. Pamuk gibi olmuştum o
kitabı bitirdiğimde.
Son zamanlarda sıklıkla dinlediğin şarkı veya müzisyen:
Lenny
Kravitz’e sardım u sıralar. Annesine ithafen yazdığı Thinking of You da şu an tekrarda.
En çok gitmek istediğin şehir:
Paris
En sevdiğin şehir:
Bu soruya karşılık
gelir mi bilemem ama kaçış alanım olduğu için Yalova. Koşturmacadan,
kalabalıktan ve gürültüden uzaklaşmak için her yıl iki kere mutlaka giderim.
Bir karar aldın, en sevdiğin arkadaşını arayıp
söyleyeceksin. Ne yapmaya karar verirsen arkadaşın “Galiba dünya tersine döndü”
tepkisini verir?
Artık bal
yememeye karar verdim desem kimse inanmaz. Balı aklının ucundan geçmeyecek
kadar çeşitli yemeklerle bir arada tüketebilirim. Zaten kahvaltıda olmazsa
olmazım.
En sık kullandığın kelime / söz kalıbı:
“Fark etmez”
sanırım. Uyumlu insanımdır. Bir program yapılırken “Hazal zaten uyar,
sormuyorum” derler arkadaşlarım. Tabii bu durum çalışmadığım durum için
geçerli. Çalışırken de, “Siz programı yapın, ben gelebilirsem gelirim, bana
göre düşünmeyin” diyorum.
Bugün yaşayan veya hayatını kaybetmiş ünlü bir
kişilikle karşılıklı oturup bir konu üzerine konuşma şansın olsa kimi seçerdin?
Frida
olabilir. Bir insanın hem en büyük dayanağının hem de en büyük zayıflığının
nasıl aynı olabileceği üzerine konuşmak isterdim.
Bugünkü Hazal Adıyaman’ı tanımlayacak bir söz
(Edebi alıntı, replik, şarkı sözü vb.)
Annem hep
der ki “Sen bir şeyi gerçekten istediğinde ne yapar eder onu başarırsın” İste,
yeri geldiğinde cesur olmaktan korkma, mutluluk veren küçük ayrıntıların dahi
değerini bil ve sahip olamadığın hiçbir şey için gereğinden fazla üzülme. Bu
benden ziyade düşünce yapımı anlatan bir söz oldu daha çok, farkındayım
(gülüyor.)