Ünlü bilim-kurgu yazarı Michael Crichton’ın 1973’te yazıp yönettiği, aynı adlı filmden uyarlanan “Westworld”ün hikayesi Jonathan Nolan ve Lisa Joy’a ait. "Geleceğin lunaparkı" olarak nitelendirilen bir tema parkında geçen hikâyede, yapay zekalar konu alınıyor. Zengin konukların gelip hayal alemine daldıkları parkın "Vahşi Batı" bölümünde bir grup robotun bilinç kazanmasıyla başlayan hikaye, çok geçmeden yaşanan cinayetler sonrası bir maceraya dönüşüyor.
Dizi, güçlü oyuncu kadrosuyla da dikkat çekiyor. Yaşayan en iyi aktörlerden biri olarak kabul edilen Anthony Hopkins’in ‘Dr. Robert Ford’ karakterini canlandırdığı dizide; Altın Küre ödüllü Ed Harris ‘The Man in Black’ rolünde izleyicinin karşısına çıkıyor.
Dizide Thandie Newton’ı da Westworld’ün cesur ve güzel ‘madam’ı Maeve Millay olarak izleyeceğiz. Yakışıklı aktör James Marsden’ı da güzel bir kadının peşinden yöreye gelen kovboy Teddy Flood rolünde izleyeceğiz. Birazdan röportajını okuyacağınız Evan Rachel Wood ise tüm
hayatının yalan olduğunu öğrenen bir western kızı Dolores Abernathy rolünde izleyeceğiz.
Westworld'ü, her pazartesi yani ABD yayınından sadece 24 saat sonra Digiturk, Dizimax Sci-Fi kanalında izleyebilirsiniz. Ayrıca dizi Amerika'da yayınlandıktan iki saat sonra Türkçe altyazılı olarak "Dilediğin Zaman Dilediğin Yerde" uygulamasında olacak.
İyi seyirler.
Şimdi lafı uzatmadan sizi sohbetle baş başa bırakalım..
● İzlediğimiz ilk iki bölüme
bakacak olursak Dolores’in epey hareketli bir hayatı var.
Hem de nasıl! Daha
yarısını bile bilmiyorsunuz.
● Bize onun hikayesi hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Çok zor bir soru. Size
hiçbir şey söyleyemem. Herkes bana bu dizide ana karakterlerden biri olup
olmadığımı soruyor, ben de geveleyip duruyorum. Verebileceğim tek cevap bu
çünkü.
● O zaman konuşabileceğimiz
konulara geçelim. Sizi diziye ve Dolores karakterine çeken neydi?
Her şey. Jonathan Nolan ve
Lisa Joy ile tanışmaya gittiğimde hikayeyle ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Bana anlattılar ve Michael
Crichton’ın 1970’lerdeki filminden uyarlandığını ama sadece dizinin temelini
oluşturduğunu söylediler. Her şey tamamen baştan kurgulandı.
Yoldan çıkan robotların
terörüne maruz kalan insanlara odaklanmak yerine durumu tersine çeviriyor ve
bizim deyimimizle “ev sahipleri”ne ve gerçek sandıkları bir dünyada kapana
kısılsalar neler olacağına odaklanıyor. Bu “ev sahipleri” onlara yapılanı
hatırlamaya başlarsa ne olur? Peki ya hiçbir kural, kanun
ya da yaptırım olmazsa? İnsanlara o şehrin ve böylesi bir gücün anahtarı
verilirse merak, gözünü kan bürümüşlük ve derinlerde yaşayan canavarlar oyun
oynamak için ortaya çıkar mı? Bu Westworld’ün hem en iyi
yanı, hem de laneti. Sizin gerçekten kim olduğunuzu ortaya çıkartıyor; iyi de
olsanız, kötü de.
● O halde dizi filmden çok
daha fazla “ev sahipleri”nin üzerinde duruyor, öyle mi?
Evet. Gerçek olmayan
varlıkların duygularını ve acılarını nasıl ölçeceğimizi sorguluyor. Gerçek
değillerse acı çekemeyeceklerini varsayabiliriz. Peki durup düşündüğünüzde,
bilinç nedir ki? Aslında bilmiyoruz.
Bizi onlardan ayıranın
gerçekten ne olduğunu bilmiyoruz. O halde biz kimiz ki onların acısını ölçelim?
Bu dizide işlediğimiz,
endişe verici birçok konudan sadece biri. Eğer uyanırlarsa bu gerçekten çok
tehlikeli olabilir.
● Dolores’i oynarken bu
soruları zihinsel olarak nasıl çözümlediniz?
Samimi bir şekilde
söyleyebilirim ki bu dizide rol aldıktan sonra kendi gerçekliğimi sorgulamaya
başladım. Sette yaşadığım ve çok not hatırladığım bir an var. Çok korkmuştum ve
nasıl devam edebileceğimi bilmiyordum. Gerçekliğim sahte olabilirdi. Bir robot
olup bundan habersiz olabilirdim. Bunu onlardan beklerdim. Onlar da bana
bunları söylüyordu. O kadar meta bir durumla karşı karşıyaydım.
Araştırma yapıp
teknolojiyi daha iyi öğrendikçe DNA’mızla bilgisayar kodlarının çok da farklı
olmadığını fark ettim. Beynimize yerleştirilecek bilgisayar çipleri de çok
uzakta değiller. Her şey daha da hızla gerçekleşmeye başlayacak. Biz burada röportaj
yaparken bu teknoloji üzerine çalışmakta olan insanlarla konuşmak çok ilginçti.
Bu gelişime çok yakınız, yüksek ihtimalle biz hayattayken gerçekleşecek ve
bunun insanlık için ne anlama geldiğini henüz bilmiyoruz. Şu an bilgisayar ekranını
elimizde tuttuğumuz bir dönemdeyiz ama bence en sonunda o elimizin bir parçası
olmaya başlayacak. Yavaş yavaş makinelerle birleşmeye başlayacağız.
● Sizce insanlığımız,
davranış biçimlerimiz, kendimizle ve başkalarıyla kurduğumuz bağlar için bu ne
anlama geliyor?
Asıl problem şu ki: eğer
yapay zeka insanlar baz alınarak geliştiriliyorsa ve en kısa zamanda iyi örnek
olmaya başlamazsak bakıp öğrenecekleri tek kişiler biz olacağız. Şu an iyi bir
iş çıkarttığımız söylenemez.
İşleyeceğimiz konulardan
biri de bu. Eğer insanlar model alınarak yaratıldılarsa ve uyanırlarsa,
insanlara benzemeye devam etmek isterler mi yoksa başka daha ileriye evrilip
insanları gereksiz mi kılarlar? Bu noktada, sınırsız
zekaya sahip bir makine olsaydım ve insanlığa baksaydım onlar gibi olmak
istemezdim. Biri bir robota dünya barışını nasıl sağlayacağını sorsaydı
muhtemelen “insan ırkını yok ederek,” cevabını verirdi. En kısa yoldan çözüm
bu. Bu yüzden bu dizi beni çok
etkiliyor. Bilim-kurgu olmasına rağmen gerçek bilimle yakından alakalı. Bence
insanların pek çok şeyi sorgulamasına yol açacak.
Kusursuzluk bi rarmağan mı?
● Viktorya dönemi gotik
korku türü Endüstri Devrimi’nin toplumu yok edeceği, makinelerin işçiliği ele
geçireceği ve medeniyeti yok edeceği korkusuyla doğmuştu. Şimdi de aynı
korkuları mı yaşıyoruz?Üstel gelişim farklı bir
şey -yavaş başlıyor ve sonra tüm gelişimler birbirlerine daha da yaklaşıyor ve
artık her şeyin çok hızlı ilerleyeceği noktadayız. Gelişimler tavan yapacak.
Önceden sanata ne olacağını merak ederdim. Duygularımıza ne olacak?
Dil icat edilmeden önce
mağara adamları dünyanın nasıl olacağını hayal bile edemezdi. Biz de gelecekte
dünyanın nasıl olacağını hayal edemiyoruz çünkü her şey bizim fark ettiğimizden
çok daha ileri ve iyi durumda. Sanat çok daha muhteşem olacak, daha derin
empati kuracağız ve muhtemelen daha az şiddet olacak, sorunlarımızı daha kolay
çözeceğiz ve daha iyi bir dünya olacak. Bunun doğal olup olmadığı, evrimimizin
doğal bir gelişimi olup olmadığı tartışılabilir. Biz şu an karmakarışık bir
dönemdeyiz. Çok ilginç bir zamanda yaşıyoruz. Belki de sonumuz gelmek üzere, o
yüzden tadını çıkarmak lazım.
● Sizin teknolojiyle aranız
nasıl?
Sevgi ve nefret dolu bir
ilişkimiz var. 80’ler sonu, 90’lar başı bebeklerindenim; bu yüzden kimsenin cep
telefonu olmadığı, internetin olmadığı dönemi hatırlıyorum. Bu dönemin tam
sonuna yetiştim ve değişime tanık oldum. Nintendo 64’te kaldım, daha ileri
gitmeyi başaramadım, aklım modern video oyunlarını almadı. Çok fazla düğme var! Müzikle ilgili çok sayıda
teknolojik aletim var ama bunun dışında sistemim teknolojiye uygun değil
diyebilirim. Laf cambazlığı yapmıyorum. Üç yaşında bir oğlum var ve daha
şimdiden bu konu hakkında benden daha çok şey biliyor çünkü her şeyi görüyor ve
alışıyor. Benim beynim bu dünya için yaratılmamış.
Teknoloji beni korkutuyor
ama aynı zamanda çok seviyorum da. Çünkü insanlarla daha önce hiç olmadığım
kadar iletişim halindeyim. Herkes sürekli telefona baktığımız için kimseyle
iletişim kurmayacağımızdan ve karşılıklı konuşmayacağımızdan korkuyor. Fakat
ben her zaman, herkesle konuşuyorum. Sosyal medya sayesinde ailemden
insanlarla, birlikte okula gittiğim arkadaşlarımla sadece bir
düğmeye basarak konuşabiliyorum. Oğlumla dünyanın neresinde olursa olsun
Facetime yapabiliyorum ve ona iyi geceler diyebiliyorum. Bu, iki ucu keskin bir bıçak… Teknolojik gelişmeler her zaman iki ucu keskin bıçaktır.
● Jonathan ve Lisa’yla
çalışmak nasıldı? Çok ilham verici insanlara benziyorlar.
Lisa benim en sevdiğim
insan. İnanılmaz biri. Rol modelim o. Çok zeki. Jonathan ve Lisa hayatımda
tanıdığım en zeki insanlar. Bu kadar zeki olmalarına rağmen çok mütevazı ve
ayakları yere basan insanlar. Bu dizide çıkarttıkları iş daha önce gördüğüm her
şeyden çok farklı. Her gün onlara yeniden hayran kalıyorum.
● Dolores’in stili
sizinkinden epey farklı. O süslü, uzun elbiseler ve saçlarla kendinizi nasıl
hissettiniz?
Komiktir, ben çok erkek
gibi biriyim. Dolores’le ilgili en sevdiğim şey, ki siz bunu ileride daha iyi
görebileceksiniz, kağıt üzerinde mükemmel güzellikle, masum bir kasaba kızı
olmasının yanı sıra aynı zamanda bir çiftçi, bir kovboy olması. Çok dişli biri. Eğer parkı
bir oyun olarak görürseniz, birçok zorluk seviyesi var. Eğer geneleve
giderseniz işiniz kolay. Ama Dolores sizi daha fazla uğraştırır. Aşık
olacağınız kişi odur. Westworld size bu deneyimi
de yaşatabilir. Sadece seks ve silahlar olmak zorunda değil; beyaz atlı prens
olup tren raylarından tehlikedeki kadınları kurtarıp aşık olabilirsiniz. Dolores kendini iyi idare
edebilen biri. Çok şey yaşamış ve bence yavaşça onun bu yönünü daha da fazla
görmeye başlayacağız.
● En baştan onun özgüvenli biri olduğunu görebiliyoruz,
sadece Teddy ile etkileşimlerine bakarak bile bunu anlayabiliyoruz.
Evet, zorlu biri… Zeki ve
ağzı laf yapıyor. Bu onun karakteri. Parkta herkes için bir şey olması
gerekiyor ve bu da onun modeli. Dizideki oyunculardan biri
olan Shannon Woodward ile 15 yaşımdan beri tanışıyorum. Karavanımın kapısını
açıp beni gördüğünde delice gülmeye başladı. Bir Disney prensesine benzediğimi
söyledi. İlk başta öyle hissetmiyordum ama sonlara doğru mavi elbiseyi çok
sevmeye başladım, beni çok rahatlatıyordu. Çoğu zaman gerçek korseyi giymek
istedim çünkü her şeyin gerçek gözükmesini istiyordum. Sonlara doğru sırtım
beni öldürüyordu ama yine de dayandım. Karakterin sizden çok daha
farklı olması harika bir şey çünkü kostüme girdiğinizde, saçınız ve makyajınız
yapıldıktan sonra aynaya baktığınızda hemen o noktaya ışınlanıyorsunuz, bağınız
oluşuyor.
● Daha önce at biner
miydiniz?
Küçüklüğümden beri at
binerim. İngiliz atlarıyla başladım, sonra batı usulü bindim, sonra da
eyersiz.15 yaşımdayken bir Western filminde oynadım ve üç ay boyunca Santa
Fe’de at üzerindeydim. O zaman rahatladım. Westworld’e gidene kadar
kendimi hazırlamıştım. Bu işin en sevdiğim yanlarından biri bol bol at binmek.
Bu kariyerimin en fiziksel olarak zorlayan rolü oldu.
●
Dizi çok zorlu konular
işliyor. Bu deneyim sizin için ne ifade ediyor?
Kendimi tamamen değişmiş
hissettim. Çekimler bittiğinde ağlamaya başladım çünkü bu rolü oynamak beni
değiştirdi. Gerçekten öyle. Yeni bir güç verdi. Hikaye hakkında ipucu
vermeyeyim ama inanılmaz olduğunu söyleyebilirim. Kendi içinde bulduğu güç beni
o kadar duygulandırdı ki iş bittiğinde kendimi farklı biri gibi hissettim.
Bence bu karakter birçok insan için aynı şeyi yapacak, bu yüzden paylaşmak için
sabırsızlanıyorum. Dolores kadınlar için devrim niteliğinde!