Sabah onun
telefonuyla uyandım: “Cansu bugün sürpriz bir şekilde repo günü oldu. Röportajı
yapalım mı? Ama sabahtan yapalım ki ben de bir sinemaya gideyim”. Bunu duyunca
yataktan fırlayıp soluğu Cihangir’de nasıl aldığım kısmı tamamen silik. Sonuçta
arayan kişi Ahmet Mümtaz Taylan! Ceketiniz olmasa bile karşısında önünüzü
ilikleyeceğiniz, saygıda kusur etmeyeceğiniz, hürmet göstereceğiniz biri.
Cihangir’e varana kadar soğuk terler döktüm tabii.
Her ne kadar salıları evimde
‘Bayram havası’ estirse de, beni de çoğunluk gibi ‘Hayat Şarkısı’na kilitlese
de, daima güldürüp ardından “Ah be! Tam 12’den vuran söz etti be!” dedirtse de
bir korkuyla geçtim karşısına. Sonuç mu? Tanıdığınızda sıkıca sarılacağınız,
her sözünü hafızanıza incelikle işleyeceğiniz, başta mesafeli olsa da
sonrasında “acaba bir kahve, çay daha mı içsek?” deyip saatlerce sizinle sohbet
edebilecek sıcak, samimi bir insanla karşılaşıyorsunuz. Oyunculuğundan bahsetmek
şu an hayatla ilgili bir aforizma üretmem kadar gereksiz bir çaba olur. O
nedenle ben sizi bu sıcak kişiyle, usta oyuncuyla baş başa bırakayım.
Huzurlarınızda, Ahmet Mümtaz Taylan!
"Bayram savunulacak yanları olduğu gibi savunulması zor yanları da olan bir karakter."
● ‘Hayat Şarkısı’, tabiri caizse resmen beklenen
kanmış. Senaryoda sizi en çok çeken unsur neydi?
Benim açımdan
ilginç olan derinlikli karakterlerin olmasıydı. Televizyondaki yerli dramlarda buna
pek rastlayamıyoruz. Çok fazla klişe söz konusu ve onların hepsi de çalışmıyor.
Tabii ki çalışanlar da yok değil. Zaten klişeye bütünüyle karşı olduğumu
söyleyemem. Klişe olmasının sebebi denenmiş ve başarılı olmuş olmasıdır. Fakat
‘Hayat Şarkısı’, o klişelerden biraz daha uzak, sahici, üç boyutlu
karakterlerin olduğu bir senaryoydu. Kimse mutlak iyi veya kötü değil. Hayata
benzeyen bir şeydi. O açıdan da beni çok cezbetti.
● Son zamanlarda pek çok oyuncu “iyi senaryo,
senarist yok” isyanında. Fakat ‘Hayat Şarkısı’, bir uyarlamanın nasıl büyük bir
incelikle işlenip orijinalleştirileceğini gösterdi.
İyi senarist çok
az. Çünkü senarist için bu öyle heyecan verici bir alan olamaz. 140
dakikalık bölüm yazılması istenen bir senarist nasıl iyi olup bu durumunu
koruyabilir ki? Nasıl sıkılmadan, bunalmadan senaryo yazabilir? Çok zor iş.
Muhakkak çok iyi senaristlerimiz var ama biz de ancak 45 dakikalık işler
çekebilirsek onları görebileceğiz. Fakat bu sürelerde onu birkaç hafta
yapabilir ancak, çünkü koşullara baktığınızda fiziki olarak imkansız, bunaltıcı
bir iş. Bununla birlikte ‘Hayat Şarkısı’nda olduğu gibi bazı senaristlerin
sadece çekilebilir değil, iyi de vakit geçirilebilir senaryolar yazması bence
çok şaşırtıcı. Bunu başaranlar var ve Mahinur Ergun da onlardan biri.
● Cem Karcı gibi genç bir yönetmenle çalışıyorsunuz.
Onun rejisini nasıl buluyorsunuz?
Öncelikle Cem
Karcı oyuncu-yönetmen ilişkisini çok güzel kuruyor ve katkı sağlıyor. Ket
vurmanın aksine oyuncuyu daha da kışkırtıyor. Sahneyi çekerken sizi izliyor ve
siz de seyredildiğinizi fark ediyorsunuz. Bu önemlidir çünkü televizyona drama
yapmak rutine dönüşen bir iş olduğu için monitörde bazen fark etmeden çalışıp
gittiğin olur. Yönetmenler resme ve dengesine bakarlar. Fakat oyuncuyla çok
ilgilenmeyebilirler. Cem öyle değil. O hem iyi metin okuyor ve bunu da
derinlikli bir şekilde yapıyor, hem de sadece resim dengeleriyle değil; duygu
dengesine de dikkat ediyor. Ona göre rejisini kuruyor. Bu oyuncu için çekim
sürecini daha çekilir ve tamir edilir hale getiren bir unsur. Hem onunla hem de
ikinci yönetmenimiz Benal Memişeviç’le mutlulukla çalışıyorum.
● Gelelim her salı evlerde ‘Bayram havası’ estiren
Bayram Cevher’e. Pek çok donesi olan bir karakter; yapboz gibi. Siz onu nasıl
katmanlara ayırıp yorumladınız?
Senaristin
karakterle ilgili tespitleri olur. Başta onu anlayıp ona uygun bir karakter
çıkarmaya çalışıyorsunuz. Fakat bölümler ilerledikçe sizin oyuncu olarak
kişisel katkılarınız devam ediyor. Bu süreç ortak dil yazmaya doğru gidiyor.
Tabii kalem ve fikir her zaman senaristin elinde. Ancak orada oyuncunun
katkısı, senaristin dikkatine göre küçümsenemeyecek nitelikte. İzleyicinin
tepkisinden de anlaşılıyor zaten. O zaman inisiyatif senaristin elinde olmak
kaydıyla daha çok üstüne düşüyorsunuz. Hem oyuncu hem de senarist kendini
yalnız hissetmiyor. Mahinur’la (Ergun) benim de sıklıkla yaşadığımız bir durum
bu. Onunla üçüncü kez çalışıyoruz. Mahinur her zaman benim oyunculuğumu
parlatan, iyi yaptığım şeyleri öne çıkaran sahneler yazan bir senarist. Tabii
bu da oyuncuyu hem motive eden hem de yükselten bir durum. Beraber yükseliyor,
beraber düşüyoruz. Bu böyledir. Sadece önünüze gelen metni oynamaktan öte onu
yükseltebilmeniz için yeni şeyler bulmanız gerekir. Bunu geliştirdiğiniz zaman
senaristler de kayıtsız kalmıyor bu çabaya. Aşırmadan, düşürmeden
götürmelisiniz.
"Hülya’nın babasını oynayan Ahmet Saraçoğlu’yla olan
sahnelerimizde çok keyif almıştım."
● Peki, Bayram’ı bu kadar yükseltmenizi sağlayan,
onun karakterinde sizi heyecanlandıran unsur nedir?
Bayram
savunulacak yanları olduğu gibi savunulması zor yanları da olan bir karakter.
Ki netice oyunculuk size emanet edilen karakteri inançlı biçimde savunma
meselesidir. Sizin karakter özelliklerinize aykırı şeylerle karşılaştığınız
zaman bu can sıkıcı olmaktan öte meydan okumadır. Sana benzemeyen, ona
benzemediğin, onun gibi davranmayacağın bir karakteri canlandırırken başka bir
dünyaya, ruh haline geçebilme imkanı sunar sana. İşte eğer onun üstüne
düşerseniz iş daha eğlenceli hale geliyor. Bazen hocalar şunu söyler: “Bu
karakter bunu yapar mı?” Belki sen yapmayabilirsin ama her karakter her şeyi
yapabilir. Bunu nasıl çözeceğini düşün. İyi bir oyuncunun problemi seyreden
insanlara bunu nasıl inandıracağıdır. Başka da bir eğlencesi yok oyunculuğun.
● Bu durumda yaptığınız işin karşılığı olan
ödül, güzel yorumlar almak sizin için nerede duruyor?
Ortalama
izleyicinin övgüsü hoş bir şey ama bir rolü iyi oynadığım için tebrik beklemiyorum.
Ancak doğru karakter ve iş seçimi için tebrik almak özel bir durumdur. Bu senin
iyi öngördüğünü ve iyi kokladığını gösterir. Fakat bazen rol aldığınız dizi çok
başarılı olur ama siz çok mutlu olmayabilirsiniz. Çünkü neticede televizyonda
öncelikli kriter reyting, seyredilme oranları. Ne kadar kaliteli bir iş
yaptığın birinci öncelik değil. Bu yüzden seçimler çok önemli. Hem iyi olan,
hem katkı sağlayabileceğiniz, hem düzeyli hem de izleyicinin sevebileceği şeyi
yakalamanız lazım. Kalite iyi reytingi her zaman çağırmıyor; aynı şekilde tam
tersi de söz konusu. Biraz meşakkatli ve subjektif bir süreç; formülü yok.
● Bu süreç sonucunda oldukça güçlü ve sağlam bir
işte, genç bir kadroyla çalışıyorsunuz.
Evet, ‘Hayat
Şarkısı’ tam bir toplu oyunculuk işi oldu. Toplam kalitesi var. Bu, oyuncuların
işlerine karşı gösterdikleri hassasiyet ve özenle ilgili. İyi bir takımız. Sadece
birlikte oynamıyoruz, ilk 10 bölümün neredeyse tamamını da evlerde toplanarak
birlikte izledik. Birbirimiz hakkındaki düşüncelerimizi iletiyoruz.
Sakınmıyoruz bunları. Çünkü oyunculuk bir asker ocağı değildir. Herkes aynı işi
yapıyor. Zaten bir noktada mutlak eşitlik vardır. Biz o işi iyi becerdik ve
şimdilik de iyi gidiyoruz.
"Güçlü senaryo iyi olan her şeyi içine
çekerken, kötü senaryo da her şeyi yutar."
● Burcu Biricik’le yaptığım röportajda kulaklarınızı
çınlatmıştık. Başta o olmak üzere bu genç ekip hakkındaki düşüncelerinizi sormadan
olmaz.
Burcu Biricik’i
özel buluyorum. İyi bir oyuncu ama aynı zamanda özel bir oyuncu da. Kolay mutlu
olmuyor, işin ucunu bırakmıyor. Dişli biri. Bu tür oyuncular genelde şöhret ve
başarı onları yoldan çıkartmazsa gerçekten çok başarılı olabilirler. Burcu da
bence bu yolda ilerliyor. Gelecekte de adını sıklıkla duyacağımızdan, onu
keyifle seyredeceğimizden kuşkum yok. Birkan için de aynı durum geçerli.
Karakterin ağırlığı giderek değişiyor, onlara iyi uyum sağlıyor. Önüne konulan
ağır problemleri güzel bir şekilde çözen bir oyuncu ve emin olun bunlar sıradan
nitelikler değil.
Tayanç’a (Ayaydın) “cetvel gibi adamsın” diyorum. İnsani
nitelikleri çok yüksek bir oyuncu. Hayatın içinde gösterdiği nezaketi ve özeni
oyunculukta da gösteriyor. Dolayısıyla Pelin Öztekin’le, Seray Gözler’le,
kısacası bütün oyuncularla iyi zaman geçiriyor. Bununla eğlenmeyi
kastetmiyorum. Çoğu zaman dizi setleri eğlenceli yerler değildir. 15 saat
boyunca çalışıyorsun. Nasıl sürekli eğlenceli olabilir ki? Arada bir
eğlenebilirsin. Fakat uyumlu ve güzel çalışıyoruz. Doğrusu set arkadaşların
içinde bu kadar rahat ve huzurlu olduğunda bu, senin oyunculuğuna ve işin
kalitesine de yansıyor. Ben kendi adıma çok şanslıyım. Onlar aynı şeyi söyler
mi bilmiyorum ama (gülüyor). Benim açımdan verimli, hoş bir yıl.
● Genç oyunculardan bahsettik ama en gencini
konuşmadık. Hülya’nın çocukluğunu canlandıran Sibel Melek Arat da size hayran.
Biz de onu
hayranlıkla izliyoruz. Taha da (Yusuf Tan) çok tatlı. Benim en sevdiğim
sahnelerden biri de Cem Karcı’nın dördünü aynı masaya oturttuğu sahneydi. Bir
sinema filminde görebileceğiniz incelikteydi.
● Sizin de içinde olduğunuz sahnelerden en
sevdiğiniz hangisi?
Çok sahne var.
Birinci bölümde Hülya’nın babasını oynayan Ahmet Saraçoğlu’yla olan
sahnelerimizde çok keyif almıştım. Şahane bir oyuncudur. Maden yüzünden
Tayanç’la bağrıştığım, yine aynı sırada Birkan’la olan sahneler, sonra onları
içirip devirdiğim sahne de çok güzeldi. Seray’la (Gözler) böyle çok sahnem var.
Bade’yi oynayan Deniz Altan’la olan sahnelerimiz de aynı şekilde. Ben çok keyif
alıyorum. Müfit’i oynayan Osman Alkaş’la olan sahneler de çok güzel. Kendisi
Kıbrıs’tan gelen çok değerli bir tiyatro oyuncusudur. Bilmiyorum yani galiba o
kadar mutlu bir iş ki herhangi bir şeyi öne çıkartasım yok.
● Peki, Bayram Cevher veya herhangi bir karakter
için bir sahne yazsanız nasıl olurdu?
Aklımdan ve
kalbimden geçen her şeyi Mahinur biliyormuş gibi bir sonraki hafta önüme
koyuyor. Mahinur, bir oyuncunun hayalindekini yazabilecek kadar iyi bir
senarist. Üstelik bunu bir uyarlamada başarıyor. Başta atladım, Kore dizileri
çok yaygın şu an. Ben ‘Hayat Şarkısı’nın bir Kore dizisi olduğunu biliyorum ama
bilmiyorum artık. Çünkü Mahinur bu metni öyle orijinal bir şeye dönüştürdü ki
uyarlama da budur zaten. Bu alkışlanacak bir marifet. Mesela oyuncular
dizilerde terlik giymekten hoşlanmaz. Kapının önünde ayakkabı çıkarıp terlik
giymek meşakkatlidir. Cem ve Mahinur bunda çok ısrarlıydı. Bu giy çıkart
olayını yapmaya başladık ve bugün bundan o kadar çok oyun ve mana çıkartıyoruz
ki… Bütün bunlar bir senaryo yazmaktan çok daha fazlasıdır. İyi olan bir şey
başka iyileri de çeker, mıknatıs gibi. Güçlü senaryo iyi olan her şeyi içine
çekerken, kötü senaryo da her şeyi yutar.
● Birkan ve Tayanç’ı içirip devirdiğiniz sahnede Bayram
onları anlamaya çalışıyor. Zaten her ne kadar aksi bir tarafı olsa da hep
karşısındakini anlamaya çabalıyor. Sizle karşılaşsa neyi anlardı?
Bayram herhalde
beni görseydi “Senin neden bu kadar öfkeli olduğunu anlıyorum” derdi.
Yazı devam ediyor..