Ahmet Mümtaz Taylan: Oyunculuk, karakteri inançlı biçimde savunma meselesidir

Ahmet Mümtaz Taylan: Oyunculuk, karakteri inançlı biçimde savunma meselesidir
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Sabah onun telefonuyla uyandım: “Cansu bugün sürpriz bir şekilde repo günü oldu. Röportajı yapalım mı? Ama sabahtan yapalım ki ben de bir sinemaya gideyim”. Bunu duyunca yataktan fırlayıp soluğu Cihangir’de nasıl aldığım kısmı tamamen silik. Sonuçta arayan kişi Ahmet Mümtaz Taylan! Ceketiniz olmasa bile karşısında önünüzü ilikleyeceğiniz, saygıda kusur etmeyeceğiniz, hürmet göstereceğiniz biri. Cihangir’e varana kadar soğuk terler döktüm tabii.

Her ne kadar salıları evimde ‘Bayram havası’ estirse de, beni de çoğunluk gibi ‘Hayat Şarkısı’na kilitlese de, daima güldürüp ardından “Ah be! Tam 12’den vuran söz etti be!” dedirtse de bir korkuyla geçtim karşısına. Sonuç mu? Tanıdığınızda sıkıca sarılacağınız, her sözünü hafızanıza incelikle işleyeceğiniz, başta mesafeli olsa da sonrasında “acaba bir kahve, çay daha mı içsek?” deyip saatlerce sizinle sohbet edebilecek sıcak, samimi bir insanla karşılaşıyorsunuz. Oyunculuğundan bahsetmek şu an hayatla ilgili bir aforizma üretmem kadar gereksiz bir çaba olur. O nedenle ben sizi bu sıcak kişiyle, usta oyuncuyla baş başa bırakayım. Huzurlarınızda, Ahmet Mümtaz Taylan!

"Bayram savunulacak yanları olduğu gibi savunulması zor yanları da olan bir karakter."

● ‘Hayat Şarkısı’, tabiri caizse resmen beklenen kanmış. Senaryoda sizi en çok çeken unsur neydi?
Benim açımdan ilginç olan derinlikli karakterlerin olmasıydı. Televizyondaki yerli dramlarda buna pek rastlayamıyoruz. Çok fazla klişe söz konusu ve onların hepsi de çalışmıyor. Tabii ki çalışanlar da yok değil. Zaten klişeye bütünüyle karşı olduğumu söyleyemem. Klişe olmasının sebebi denenmiş ve başarılı olmuş olmasıdır. Fakat ‘Hayat Şarkısı’, o klişelerden biraz daha uzak, sahici, üç boyutlu karakterlerin olduğu bir senaryoydu. Kimse mutlak iyi veya kötü değil. Hayata benzeyen bir şeydi. O açıdan da beni çok cezbetti.
 
● Son zamanlarda pek çok oyuncu “iyi senaryo, senarist yok” isyanında. Fakat ‘Hayat Şarkısı’, bir uyarlamanın nasıl büyük bir incelikle işlenip orijinalleştirileceğini gösterdi.
İyi senarist çok az. Çünkü senarist için bu öyle heyecan verici bir alan olamaz. 140 dakikalık bölüm yazılması istenen bir senarist nasıl iyi olup bu durumunu koruyabilir ki? Nasıl sıkılmadan, bunalmadan senaryo yazabilir? Çok zor iş. Muhakkak çok iyi senaristlerimiz var ama biz de ancak 45 dakikalık işler çekebilirsek onları görebileceğiz. Fakat bu sürelerde onu birkaç hafta yapabilir ancak, çünkü koşullara baktığınızda fiziki olarak imkansız, bunaltıcı bir iş. Bununla birlikte ‘Hayat Şarkısı’nda olduğu gibi bazı senaristlerin sadece çekilebilir değil, iyi de vakit geçirilebilir senaryolar yazması bence çok şaşırtıcı. Bunu başaranlar var ve Mahinur Ergun da onlardan biri.
 
● Cem Karcı gibi genç bir yönetmenle çalışıyorsunuz. Onun rejisini nasıl buluyorsunuz?
Öncelikle Cem Karcı oyuncu-yönetmen ilişkisini çok güzel kuruyor ve katkı sağlıyor. Ket vurmanın aksine oyuncuyu daha da kışkırtıyor. Sahneyi çekerken sizi izliyor ve siz de seyredildiğinizi fark ediyorsunuz. Bu önemlidir çünkü televizyona drama yapmak rutine dönüşen bir iş olduğu için monitörde bazen fark etmeden çalışıp gittiğin olur. Yönetmenler resme ve dengesine bakarlar. Fakat oyuncuyla çok ilgilenmeyebilirler. Cem öyle değil. O hem iyi metin okuyor ve bunu da derinlikli bir şekilde yapıyor, hem de sadece resim dengeleriyle değil; duygu dengesine de dikkat ediyor. Ona göre rejisini kuruyor. Bu oyuncu için çekim sürecini daha çekilir ve tamir edilir hale getiren bir unsur. Hem onunla hem de ikinci yönetmenimiz Benal Memişeviç’le mutlulukla çalışıyorum.
 
● Gelelim her salı evlerde ‘Bayram havası’ estiren Bayram Cevher’e. Pek çok donesi olan bir karakter; yapboz gibi. Siz onu nasıl katmanlara ayırıp yorumladınız?
Senaristin karakterle ilgili tespitleri olur. Başta onu anlayıp ona uygun bir karakter çıkarmaya çalışıyorsunuz. Fakat bölümler ilerledikçe sizin oyuncu olarak kişisel katkılarınız devam ediyor. Bu süreç ortak dil yazmaya doğru gidiyor. Tabii kalem ve fikir her zaman senaristin elinde. Ancak orada oyuncunun katkısı, senaristin dikkatine göre küçümsenemeyecek nitelikte. İzleyicinin tepkisinden de anlaşılıyor zaten. O zaman inisiyatif senaristin elinde olmak kaydıyla daha çok üstüne düşüyorsunuz. Hem oyuncu hem de senarist kendini yalnız hissetmiyor. Mahinur’la (Ergun) benim de sıklıkla yaşadığımız bir durum bu. Onunla üçüncü kez çalışıyoruz. Mahinur her zaman benim oyunculuğumu parlatan, iyi yaptığım şeyleri öne çıkaran sahneler yazan bir senarist. Tabii bu da oyuncuyu hem motive eden hem de yükselten bir durum. Beraber yükseliyor, beraber düşüyoruz. Bu böyledir. Sadece önünüze gelen metni oynamaktan öte onu yükseltebilmeniz için yeni şeyler bulmanız gerekir. Bunu geliştirdiğiniz zaman senaristler de kayıtsız kalmıyor bu çabaya. Aşırmadan, düşürmeden götürmelisiniz.
 
"Hülya’nın babasını oynayan Ahmet Saraçoğlu’yla olan sahnelerimizde çok keyif almıştım."

● Peki, Bayram’ı bu kadar yükseltmenizi sağlayan, onun karakterinde sizi heyecanlandıran unsur nedir?
Bayram savunulacak yanları olduğu gibi savunulması zor yanları da olan bir karakter. Ki netice oyunculuk size emanet edilen karakteri inançlı biçimde savunma meselesidir. Sizin karakter özelliklerinize aykırı şeylerle karşılaştığınız zaman bu can sıkıcı olmaktan öte meydan okumadır. Sana benzemeyen, ona benzemediğin, onun gibi davranmayacağın bir karakteri canlandırırken başka bir dünyaya, ruh haline geçebilme imkanı sunar sana. İşte eğer onun üstüne düşerseniz iş daha eğlenceli hale geliyor. Bazen hocalar şunu söyler: “Bu karakter bunu yapar mı?” Belki sen yapmayabilirsin ama her karakter her şeyi yapabilir. Bunu nasıl çözeceğini düşün. İyi bir oyuncunun problemi seyreden insanlara bunu nasıl inandıracağıdır. Başka da bir eğlencesi yok oyunculuğun.
 
● Bu durumda yaptığınız işin karşılığı olan ödül, güzel yorumlar almak sizin için nerede duruyor?
Ortalama izleyicinin övgüsü hoş bir şey ama bir rolü iyi oynadığım için tebrik beklemiyorum. Ancak doğru karakter ve iş seçimi için tebrik almak özel bir durumdur. Bu senin iyi öngördüğünü ve iyi kokladığını gösterir. Fakat bazen rol aldığınız dizi çok başarılı olur ama siz çok mutlu olmayabilirsiniz. Çünkü neticede televizyonda öncelikli kriter reyting, seyredilme oranları. Ne kadar kaliteli bir iş yaptığın birinci öncelik değil. Bu yüzden seçimler çok önemli. Hem iyi olan, hem katkı sağlayabileceğiniz, hem düzeyli hem de izleyicinin sevebileceği şeyi yakalamanız lazım. Kalite iyi reytingi her zaman çağırmıyor; aynı şekilde tam tersi de söz konusu. Biraz meşakkatli ve subjektif bir süreç; formülü yok.

● Bu süreç sonucunda oldukça güçlü ve sağlam bir işte, genç bir kadroyla çalışıyorsunuz.
Evet, ‘Hayat Şarkısı’ tam bir toplu oyunculuk işi oldu. Toplam kalitesi var. Bu, oyuncuların işlerine karşı gösterdikleri hassasiyet ve özenle ilgili. İyi bir takımız. Sadece birlikte oynamıyoruz, ilk 10 bölümün neredeyse tamamını da evlerde toplanarak birlikte izledik. Birbirimiz hakkındaki düşüncelerimizi iletiyoruz. Sakınmıyoruz bunları. Çünkü oyunculuk bir asker ocağı değildir. Herkes aynı işi yapıyor. Zaten bir noktada mutlak eşitlik vardır. Biz o işi iyi becerdik ve şimdilik de iyi gidiyoruz.

"Güçlü senaryo iyi olan her şeyi içine çekerken, kötü senaryo da her şeyi yutar."

● Burcu Biricik’le yaptığım röportajda kulaklarınızı çınlatmıştık. Başta o olmak üzere bu genç ekip hakkındaki düşüncelerinizi sormadan olmaz.
Burcu Biricik’i özel buluyorum. İyi bir oyuncu ama aynı zamanda özel bir oyuncu da. Kolay mutlu olmuyor, işin ucunu bırakmıyor. Dişli biri. Bu tür oyuncular genelde şöhret ve başarı onları yoldan çıkartmazsa gerçekten çok başarılı olabilirler. Burcu da bence bu yolda ilerliyor. Gelecekte de adını sıklıkla duyacağımızdan, onu keyifle seyredeceğimizden kuşkum yok. Birkan için de aynı durum geçerli. Karakterin ağırlığı giderek değişiyor, onlara iyi uyum sağlıyor. Önüne konulan ağır problemleri güzel bir şekilde çözen bir oyuncu ve emin olun bunlar sıradan nitelikler değil.

Tayanç’a (Ayaydın) “cetvel gibi adamsın” diyorum. İnsani nitelikleri çok yüksek bir oyuncu. Hayatın içinde gösterdiği nezaketi ve özeni oyunculukta da gösteriyor. Dolayısıyla Pelin Öztekin’le, Seray Gözler’le, kısacası bütün oyuncularla iyi zaman geçiriyor. Bununla eğlenmeyi kastetmiyorum. Çoğu zaman dizi setleri eğlenceli yerler değildir. 15 saat boyunca çalışıyorsun. Nasıl sürekli eğlenceli olabilir ki? Arada bir eğlenebilirsin. Fakat uyumlu ve güzel çalışıyoruz. Doğrusu set arkadaşların içinde bu kadar rahat ve huzurlu olduğunda bu, senin oyunculuğuna ve işin kalitesine de yansıyor. Ben kendi adıma çok şanslıyım. Onlar aynı şeyi söyler mi bilmiyorum ama (gülüyor). Benim açımdan verimli, hoş bir yıl.
 
● Genç oyunculardan bahsettik ama en gencini konuşmadık. Hülya’nın çocukluğunu canlandıran Sibel Melek Arat da size hayran.
Biz de onu hayranlıkla izliyoruz. Taha da (Yusuf Tan) çok tatlı. Benim en sevdiğim sahnelerden biri de Cem Karcı’nın dördünü aynı masaya oturttuğu sahneydi. Bir sinema filminde görebileceğiniz incelikteydi.
 
● Sizin de içinde olduğunuz sahnelerden en sevdiğiniz hangisi?
Çok sahne var. Birinci bölümde Hülya’nın babasını oynayan Ahmet Saraçoğlu’yla olan sahnelerimizde çok keyif almıştım. Şahane bir oyuncudur. Maden yüzünden Tayanç’la bağrıştığım, yine aynı sırada Birkan’la olan sahneler, sonra onları içirip devirdiğim sahne de çok güzeldi. Seray’la (Gözler) böyle çok sahnem var. Bade’yi oynayan Deniz Altan’la olan sahnelerimiz de aynı şekilde. Ben çok keyif alıyorum. Müfit’i oynayan Osman Alkaş’la olan sahneler de çok güzel. Kendisi Kıbrıs’tan gelen çok değerli bir tiyatro oyuncusudur. Bilmiyorum yani galiba o kadar mutlu bir iş ki herhangi bir şeyi öne çıkartasım yok.
 
● Peki, Bayram Cevher veya herhangi bir karakter için bir sahne yazsanız nasıl olurdu?
Aklımdan ve kalbimden geçen her şeyi Mahinur biliyormuş gibi bir sonraki hafta önüme koyuyor. Mahinur, bir oyuncunun hayalindekini yazabilecek kadar iyi bir senarist. Üstelik bunu bir uyarlamada başarıyor. Başta atladım, Kore dizileri çok yaygın şu an. Ben ‘Hayat Şarkısı’nın bir Kore dizisi olduğunu biliyorum ama bilmiyorum artık. Çünkü Mahinur bu metni öyle orijinal bir şeye dönüştürdü ki uyarlama da budur zaten. Bu alkışlanacak bir marifet. Mesela oyuncular dizilerde terlik giymekten hoşlanmaz. Kapının önünde ayakkabı çıkarıp terlik giymek meşakkatlidir. Cem ve Mahinur bunda çok ısrarlıydı. Bu giy çıkart olayını yapmaya başladık ve bugün bundan o kadar çok oyun ve mana çıkartıyoruz ki… Bütün bunlar bir senaryo yazmaktan çok daha fazlasıdır. İyi olan bir şey başka iyileri de çeker, mıknatıs gibi. Güçlü senaryo iyi olan her şeyi içine çekerken, kötü senaryo da her şeyi yutar.
 
● Birkan ve Tayanç’ı içirip devirdiğiniz sahnede Bayram onları anlamaya çalışıyor. Zaten her ne kadar aksi bir tarafı olsa da hep karşısındakini anlamaya çabalıyor. Sizle karşılaşsa neyi anlardı?
Bayram herhalde beni görseydi “Senin neden bu kadar öfkeli olduğunu anlıyorum” derdi.
 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER