Geçen haftaki dolu dolu
bölümden sonra Limitless bu hafta
daha sakin ama hiç de boş olmayan bir bölümle karşımıza çıktı. Brian'ın kişilik
bölünmesine doğru giden probleminin 3. bölümde Rebecca'nın "NZT Brian ve
sıradan Brian, siz aynı kişisiniz, sadece bir Brian var" temalı
konuşmasına rağmen geçmediğini görüyoruz, çünkü bölüm NZT Brian'ın sıradan
Brian için kaydettiği video ile başlıyor. Her ne kadar Brian açısından bu çoklu
kişilik bölünmesi durumu kötü olsa da, biz seyirciler Brian'ın enterasan hayal
dünyasını kil heykelcikler aracılığıyla izleme şansı bulduğumuz için
minnettarız. Videonun içeriği ise NZT Brian'ın sıradan Brian'a çok da
güvenmemesini kanıtlarcasına ona neden Rebecca'ya babası ile ilgili bulduğu
dosyadan bahsetmemesi gerektiği ve bahsettiği takdirde yüksek korumalı bir
cezaevine düşeceğiyle ilgili oldukça tiyatral bir uyarı niteliğindeydi.
İşte ise onu daha farklı bir problem bekliyordu: eylem hazırlığındaki bir
terörist grup. Baskına giden FBI aracında beklerken elma suyunu biraz fazla
kaçıran Brian, mesanesi üzerinde sandığı kadar etkili olamayınca, baskın
yapılan binanın tuvaletini de kullanınca olanlar olur ve FBI'dan kaçan
şüphelilerden biriyle burun buruna gelir. Mesanesine sözü geçmeyen Brian, Chuck
Bartowski misali, daha önce izlediği Bruce Lee filmlerinin kendisine yardımcı
olacağını düşünürken, bir yumrukla yere serilir. Bu yumruk Brian'a savunma
sanatları eğitimi kapısını, bize de yeni bir karakterin kapısını açtı.
Hoşgeldin Casey Rooks (Desmond Harrington), FBI ajanı ve Brian’ın savunma
sanatları eğitmeni.
Mesele dayak yemek ya da
yememek de olabilir tabi.
Yakalanan şüphelinin aslında terörist grubun üyelerinden birinin kardeşi olduğu
ve olaylarla bir ilgisi olmadığı anlaşılır, sorgulama süreci Brian'ın şüpheli
şahıs Chris Harper’la arasında kişisel bir bağ kurulma sürecidir aynı zamanda.
Brian'ın Chris'le arkadaşlık kurmuş olması onun için durumu zorlaştıracaktır,
zira Chris'e abisinin New York'ta kimyasal bir saldırı planlayan terörist bir örgüte
üye olduğunu söyleme işi Brian'a düşer; bu da yetmezmiş gibi abisini yakalamak
için Chris'i kendisini yem olarak sunmaya ikna etmesi gerekir. Chris'in buna
karşılık olarak istediği abisine eğitim ve suç indirimi hakkını FBI yani Naz
reddetmiş olsa da "çoğunluğun iyiliği için" Brian Chris'e yalan
söyleyip onu ikna etmeyi başarır. Sonuç hüsran; çünkü Chris saflığına yenilip
abisine ve suç ortağı Norris Allen’a polisin de orada olduğunu söyler ve tam
kaçarlarken Allen onu vurur. İşin aslı ben dizinin ne kadar ileri gideceğinden
emin değildim ama Chris'i öldürerek beni şaşırttıkları doğrudur, ben daha çok
ağır yaralanma, sonrasında sarılmalar, gülüşmeler tarzında bir şey bekliyordum.
Yine de bu sonucun Brian'ın karakterinde bir kendine getirme mekanizmasını
aktive ettiğini görünce, senaryoda neden Chris'i öldürmeyi tercih ettiklerini
anlamış oldum.
Bölümün bir diğer hikayesi başlangıçtaki videonun konusuyla aynıydı, yani
Rebecca'ya bildiklerini söylemek ya da söylememek. Bölüm boyunca kendiyle
tartışan ve ne zaman söylemek fikri aklına gelse "yüksek korumalı
cezaevi"ni kendi kendine hatırlatan Brian, Chris'in ölümüne sebebiyet
vermekten doğan pişmanlık duygusuyla sonunda söylemeye karar verir; ne de olsa
söylediği yalan Chris'in ölümüne sebep olmuş. Ve sanırım bölümün en güzel kısmı
sondaki videoydu. Bu seferki kayıt sıradan Brian'dan NZT Brian'a bırakılmıştı.
Brian kendine notunda herşeyi hatırlamanın herşeyi bilmek anlamına gelmediğini,
kendisi olarak kalmak için mantıktan öte kalbe ve vicdana da ihtiyacı olduğunu
söyler. Bravo Brian! Ve Rebecca'ya dosyayı vermek için evine gider..
Rebecca gerçekleri nasıl karşılayacak, Brian'a nereden bulduğunu soracak mı?
İşte bunlar hep merak, haftaya kadar bekleyeceğiz artık ama Brian'ın sonunda
NZT'siz haliyle de kararlar aldığını görmek hatta NZT'li haline kafa tuttuğunu
görmek şaşırtıcı ve güzeldi. Limitless
umduğumdan da öte bir akıcılıkla beni şaşırtarak devam ediyor.
Haftaya görüşmek
üzere.