Yani şimdi Sema’nın yaşadığı büyük bir şok
kabul ediyoruz. Ama kendisi söyledi ben kolay vazgeçmeyeceğim diye. En azından
başka bir doktora daha gitseydi. Tıp ilerleyecektir belki senin hastalığının
seyri devam ederken. Hadi gitmedi birileriyle konuşsaydı. Sefer diyor işte orda
sana ne güzel “Veririz el ele aşarız tüm acıları, engelleri, you will never
walk alone.” diyor. O noktada nasıl kendini tuttun hiçbir şey söylemeden
durdun, içine atıp atıp bir de kanser olacaksın, insan gerçekten hayret ediyor.
Hadi söylemedin kendine sakladın, niye son ana kadar adamı kandırıyorsun?
Senden nefret etsin diye böyle yaptıysan sana bir Ahmet Poyraz Karayel
vecizesini hatırlatmak isterim: Nefret aşkın kayınçosudur. Sen istersen
bacanağı da diyebiliriz. Yok bütün bunlar sahne daha dramatik olsun diyeyse,
tebrikler başardınız.
Yine olduramadı.
Oyy Sefer. İçim acıdı lan. Sigara içen bi’
insan değilim ama o efkâr sigarasız yaşanmaz gibi geldi. Zaten bu dizide
gerçekliği hafif baltalayan bir sigara eksikliği söz konusu da işte buzlu buzlu
ekranlar olmasın diye böyle oluyor. ‘En güzel Beşiktaş’ın çocukları sever.’ önermesinin
en güzel örneği Sefer, Ted Mosby gibi kaldı nikâh masasında garibim, henüz evet
demenin gülümsemesini suratından silememişken. Düğün giriş şarkısı olarak
Beşiktaş marşı seçersen, böyle sonlara da şaşırmaman lazım tabii. Kaybetmekten
korksak Beşiktaş’ı sevmezdik ulan. Ama olmadı be. Sen 11 bölüm platonik takıl, 12. bölümde
reddedilmenin dayanılmaz hafifliğini yaşa, kalan 12 bölümde karşılıksız sev,
hayatta en sevdiğin iki insan arasında kal, o iki insandan birinin diğerinin
elinden gelen ölüm acısını yaşa, sonra tekrar sevin, bu kez de müebbet ye,
nasılsa hapisten çıkıp kavuşamayacağım diye kurşunların önüne atıl, ölümden
dön, tam seviliyorum lan galiba rüyada mıyım acaba derken kahpe kader yine
ağlarını örsün ve en acı şekilde uyan. Üstelik o süreçte birtakım kıskançlık
krizlerine, triplere maruz kal. Sefer’inki de ciğer be. Nasıl toparlanacak
gerçekten merak ediyorum. Ve sanırım bunca şeyden sonra Sefer Dafne’ye
sığınırsa üzüleceğim tabii ama kendisine çok da kızamayacağım artık. Belki de
amaç buydu, başarıldı. Yine de o güzel marşın sözlerindeki gibi “Sevenleri kimse
ayıramaz ki.” diye düşünmek istiyorum.
Mete ve Dafne, bunların hepsi sizin
yüzünüzden oluyor di mi şimdi? Bak Mete’yi bölümün bilmem kaçıncıdakikasına kadar görmedik hiç de eksikliğini
hissetmedik. Keza Dafne yine son kısımda (muhteşem esprisiyle) düğün
fotoğrafçısı olarak karşımıza çıktı, o noktaya kadar ‘Allah Allah nerde bu kız?’
diye hiç sormadık. İyiydik biz böyle kısacası. Çok uçmuş gibi olmayayım
ama Sema bu hastalıktan kurtulacaksa saçma gelişmelere de razıyım. Mesela Mete
bu Adil’in adamı olsa, Sema’nın yerine geçmek için Sema’ya böyle bir tuzak
kurmuş olsalar filan. Saçmalıyorum tabii, ama n’apayım yani seviyoruz merkez.
Sema’yı, Sefer’i, SefSe’yi. İnsanlar bari dizilerde mutlu olsunlar istiyoruz,
çok şey mi istiyoruz?
Kuru fasülye - pilav – cacık
Ay bak
yazarken bile yine içim daraldı. Biraz güzel şeylerden bahsedelim. Mesela
Ayşegül’le Poyraz’ın beraberce delirmesinden. Fikret Kızılok’un sesinden.
Poyraz’ın şiirinden. Mesela sanki bir hukuk devletinde yaşıyormuşuz gibi
‘işkence altında ifade’ gibi bir gerekçeyle Bahri’nin suçsuzluğunun ispatlanmasındaki
naiflikten. Önce olacaklardan tırssalar da son tahlilde Poyraz’a sadakatlerini
bildiren Salim ve Aslı’dan, hâlâ menemen demeyi öğrenemeyen Sinan’dan, Sovyetler
üzerine hararetli hararetli tartışırken bir anda kendilerini öpüşürken bulan
Zülfikâr’la Meltem’den, halay başı olma özlemiyle yanıp tutuşan Taşkafa’dan,
delikanlılar uyusun diye arabada sabahlamak zorunda kalan Cevher Albay’dan ve
kırmızı, beyaz ve yeşil renklere alışmış tuvalindeki enfes ‘mor goyun’
tablosundan. Bu bölüm özelinde en çok da Sadreddin’den. Çipetpet diyerek
uyanması yetmezmiş gibi Nutella’yı kaşıklamaya devam etmesi, halay çekerken
“Allah belanı versin Songül!” diye bağırması, Moldovalı kadına sarılıp
ağlaması, ‘şeytan benim karımın öteki dünyadaki şubesi’ tespiti, Ümran’ın evli
olduğu ortaya çıkınca “O zaman vuracaz adamı, mecbur.” demesi, bu bölüm
Sadreddin sempatisini tavan yaptırmıştır. Ali İl de gerçekten çok
başarılı.