He valla Zülfikâr. Hayaller Ahmet Poyraz Karayel, hayatlar Mete Durukan da diyebiliriz bence bu bölümden sonra. Nerede ucunda ölüm olmasına rağmen yaptıkları ayrılık numarasıyla Sema’yla birlikte bizi de faka bastıran Poyraz-Ayşegül-Sinan (kuru fasülye-pilav-cacık) üçlüsü, nerede Sinan gibi Tutunamayanlar dinleyerek uyuyan bir çocuktan beklenmeyecek normallikte sözlerle Ayşegül’ü zora sokup sonu en Yeşilçam bir şekilde bağlanan 27. bölüm?
Gelecek bölümlerde nihayet başlayacak gibi duran aksiyonun temellerinin atıldığı, yine durgun, yer yer sıkıcı, neyse ki süresi geçen sezon normallerine (Normal dediğim de iki saat anasını satayım..) dönen, bazı güzel hareketlerin olduğu lakin şahsen hâlâ geçen sezonki tadı alamadığım bir bölüm izledik. Sefer’in Sema’yı beklediği gibi, öyle bekliyoz bakalım.
Bölüme geçmeden önce başka bir şeyden bahsetmek istiyorum yoksa içimde kalacak. Efendim ben üzerinize afiyet biraz ahenk hastasıyımdır, bir de eskiyi severim. Yani eskide sevilecek şey bulmuşsam ondan kolay kopamam, tekrar tekrar eskiye dönmekten gocunmam, eskideki değişim olumsuz yönde olursa hayal kırıklığım da büyük olur. Ahenk demiştim. Bu dizinin jeneriğinde bile o ahengi yakalamıştım ben. Hani müzik yavaşlıyor ve duruyor, sonra Zülfikâr-Sefer-Taşkafa üçlüsü yürümeye başladıkları anda tekrar yükseliyor ve yürüyüşleriyle müzik senkronize oluyordu ya geçen sezon.
Benim gibi manyak olanlar anlatmaya çalıştığım şeyi anladılar belki. Hah işte o ahenk bu sezon Fırat Çelik’li ilk jenerikle bozuldu. Adamın kapladığı yerden rahatsız olduğumu da dile getirmiştim. Ama dün geceki jenerikte yeni gelen oyuncular arttıkça diziyi bize sevdiren, çok benimsediğimiz oyuncularımızın isimlerinin iyice gerilere düşmesi beni bir hayli üzdü. Hele Öykü Çelik ismini Emel Çölgeçen’in isminden önce görmek üstüne tuz biber ekti. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak duygusunun minik bir işareti gibi hissettirdiği için olabilir. Bilemiyorum Altan bilemiyorum.

Begüm ve korkarım ayağına yapışmış olan botları
Bölüme geliyorum. Geçen hafta bıraktığımız yerden sürprizsiz devam ettik. Beklediğimiz gibi adamı aşağı atan Poyraz değildi, Songül Sadreddin’den kurtulmayı tabii ki başardı. Hakkını yemeyelim şimdi, Meltem atmış gibi gösterdiler ama o kısmı da hâlâ şüpheli, orada ne döndü diye merak etmeye devam edebiliriz. Gel de Mümtaz’ı arama işte Poyraz. Haindi filan ama sıkışınca kıçını kurtarıyordu zaman zaman. Bu müdürden yardım bile isteyemeden kendini Ayşegül’ün bagajına (Adam geçen hafta dolapta bu hafta bagajda helak oldu.) atmak zorunda kaldın. Üstelik bölüm sonunda anlıyoruz ki tüm o kifayetsiz hallerine rağmen o da hainmiş.

Poyraz'ı Tehlikeli Oyunlar okuyarak unutmaya çalışan Ayşegül tatlışlığı
Sadreddin’e geçen hafta bizi şaşırtarak fevri davranmadan, ince ince plan yapıp Songül’ü köşeye sıkıştırdığı için, “Aferin adam olacaksın galiba.” demiştim, ama Songül’ün şeytanlıkları karşısında çaresiz kalınca yine öfke patlaması yaşayıp kendini kaybetti, gitti en alakasız bir adama saldırdı, hâlâ basiretsiz bir insan olduğunu bize tekrar gösterdi. Bahri’nin muhteşem (!) tespitinin aksine, sırf çocuk sahibi olduğu için o koltuğu hiç hak etmediği de iyice kesinlik kazandı. O değil de Sefer’le ilk konuşmalarında gözleri dolunca, “Bir sen kalmıştın Sefer’in omzunda ağlamayan, sen de ağla lan Sadreddin!” dedim ama neyse iş o raddeye varmadı. O ikili arasındaki gerilim acaba devam eder mi? Biraz heyecan gelsin de nereden gelirse gelsin noktasındayım sanırım.

Allah rızası için biriniz şu kadını doktora götürün!
Sahi bunlar Ufuk’u bulmak için niye harekete geçmiyorlar? Zafer Biryol’u bir günde bulan Sema’nın gündeminde evlilikten başka konular yok mu artık? Bizim delikanlılar niye sonuçsuz kalsa da bir depodur, efendime söyliyim bir malikânedir basmıyorlar? Sadreddin yönetiminde fazla gevşediniz siz dedelerim. Bütün gün gelsin kahveler gitsin çaylar valla. Ufuk’un Mete’yi tekrar aramasını mı bekliyorsunuz yani? Mete de maşallah her taşın altından çıktı bu bölüm. İnşaata gidip Poyraz’ı aklayan görüntüleri bulan Mete, arkadaşının cazip teklifine kulak asmayıp görüntüleri Poyraz’ın müdürüne gönderen Mete, Poyraz’a en zor anında şefkatli ofisini açan Mete, Despina’ya öyle bir kefil olan ki hem Ayşegül’ü işe aldıran hem Despina’yı Bahri’ye yönlendiren Mete.
Öff içim şişti valla. Bir karakter bir diziye bu kadar mı yakışmaz? Despina’nın yeğeni Daphne midir Dafne midir onu da gördük. “Sebebi neydi ki?” diyorum en içten teessüflerimle. Daha fazla yorum yapmayacağım kendisiyle ilgili. Ayrıca gidişata bakılırsa Despina’nın eve saldıranın da Adil Topal olma olasılığı on üzerinden 120. Madem klişeye bağladık bu tahmin bizim hakkımız.