Şüphesiz ki
''Aşk'', hayatımızı güzelleştiren yegâne şeylerden biri.
Hayatımıza girdiği andan sonra, bir daha o eski insan olamıyoruz
hiç birimiz. Hayata bakış açımız, olayları algılayış
biçimimiz, aynada gördüğümüz kendimiz bile bir başka insan
oluyor. Kısacası mutlu oluyoruz, daha doğrusu mutlu olmak için
umutlu.
Bu da benim 7 numaralı kız tavlayan bakışım.
Ama o umut elden
gidip, gözümüzün önündeki perde kalkınca gerçekler acı bir
şekilde karşımıza çıkıyor. Tıpkı Sinan'ın başına geldiği
gibi. Geçen hafta Yasemin'e ''hep yanlış yerden bakmışım''
demişti ya, işte o durum aynen bu. Duyguların üzerini örttüğü
o perde kalkınca çirkin gerçek ortaya çıktı ve sözde
hoşlandığı kadının gerçek yüzünü gördü. Ama ne hikmetse
Sinan Bey'imiz 180 derece değişti. Peki, biz izleyenler olarak nasıl
inanalım Sinan'ın aşkına? Biri olmadı hemen öbürüne
saldırayım diyen küçük bir çocuktan farkı kalmadı karakterin
benim gözümde. Bu oyuncağım kırıldı hemen öbürünü alayım
canım sıkılmasın... Birini sevmek, ilgi duymak, hoşlanmak bu
kadar basit olmamalı.
Aşk
üç harften oluşuyor olabilir,
herkesin başına da
gelebiliyor ama herkeste aynı etkiyi göstermiyor.
Kiralık
Aşk'ın altıncı bölümünde aşkın tüm yüzlerini kısa
kısa izledik. Çirkin yüzü, güvensiz yüzü, korkak yüzü, cesur
yüzü. Dizinin en sevdiğim yönlerinden biri de bu. Her karakterin
hayatına başka bir açıdan bakmamızı sağlıyor. İyiyi, kötüyü,
korkuyu, sevgiyi, güvenmeyi, kısacası gerçek hayatta başımıza
gelebilecek tüm duyguları gözümüzün önüne sürüyor. Hep
diyorum; kim olacağımızı, neler yaşayacağımızı seçmek bizim
elimizde. En azından elimizden geldiğince... Kimse sadece iyi ya da
sadece kötü olamaz.
Peşin satan - Veresiye satan. (TEMSİLİ)
Güven duygusu;
aşkın formülündeki olmazsa olmazlardan biri bence. Hatta en
önemlisi. Birine en değerli varlığını, kalbini emanet ediyorsan,
güveneceksin. Ama yok ben gördüğüme inanır, ilk fırsatta da
seni parçalara ayırırım, hiç acımam diyorsan da bunun adı aşk
değil. Kusura bakma Serdar! Bir İso'nun aşkına bakıyorum, bir de
Serdar'a, ben olsam beni seveni seçerdim. Suskunlar dizisinde çok
sevdiğim bir replik vardı; ''Kime gidersin canın yandığında?
Sevdiğine mi yoksa seni sevene mi?'' diye.
Ben hep beni sevene cevabını vermişimdir bu soruya. Nihan'a
tavsiyem bu soruyu günde üç öğün kendine sorması. Hayat uzun,
canımız çok yanacak Nihan. Kim sana daha çok güven duygusunu
hissettiriyor? Kendine güvenemeyen Serdar mı yoksa her şeye rağmen
mutlu olmanı isteyen İsmail mi?
Aşkın çirkin
yüzünü Yasemin'le, güvensiz yüzünü Serdar'la, cesur yüzünü
İso ile izlemişken korkak yüzünü izletmek ise dizinin esas
kadını ve erkeğine kaldı. Yani; Defne ve Ömer'e. İkisine de en acilinden birer doz İso ile rakı sofrası öneriyorum. Bol
bol aşk konuşsunlar, konuşsunlar ki bir şeyler öğrensinler.
Çünkü; ikisi de bu konuda o kadar cahiller ki! Bilmiyorlar ve
bilmedikçe iyice bocalıyorlar. Bocaladıkça da geri kaçmaya
çalışıyorlar, yanlış sokaklara sapıyorlar. Bir karar vermeden
önce bir adım geri gidip olayın tümüne geriden bakmak iyidir ama
hedefe ulaşmak için de çok geç kalmamak lazım. Bizim istediğimiz
şeyi bir başkası da istiyor olabilir...

Kendi düşen ağlamaz Defne.... :((((((((((((
Doğum günü
olayından büyük beklentiler içindeydim yalan söylemeyeceğim.
Özellikle tüm hafta sitede de yaptığımız ankette Defne'nin
Ömer'e ne hediye alacağını tartışıp durduk. Amaç hediye de
değildi, Defne'nin Ömer'i ne kadar iyi tanıdığını görmek
istiyorduk. Çünkü hediye alınmaz, düşünülür. Yanılmadık,
en azından hediye seçimi konusunda. Gerçek Ömer'i tanımaya en
yaklaşan kişi Defne ama hala tam anlamıyla tanımıyor. Böyle
giderse bu fırsatı yakalar mı? Onu da bilemiyorum...
Her şeyi anlıyorum
da Defne'nin hediyesini Yasemin'e vermesini anlayamıyorum sanırım.
Tamam, ayrı dünyaların insanları olabilirsiniz, oyun yüzünden
elin ayağın da bağlı kabul ama Ömer'e, sevdiğin adama
yakıştırdığın isim bir hırsız mı gerçekten? İnsan sevdiği
insan için en iyisini istemez mi? Kusura bakma Defne'ciğim ama
senin yaptığının tek adı aptallık. Keşke hediyeyi vermekten
vazgeçseydin. Sevdiğin adamı altın tepside başkasına sunmak
sana hiç yakışmadı.
Dileğim olur musun tatlı kıs?
Ömer için durum
daha anlaşılırdı en azından. Sanırım bu dizide en çok ona
üzülüyorum. Herkes onun hakkında bir şeyler düşünüp
planlıyor ama onun hiçbir şeyden haberi yok. Dışarıdan
bakıldığında etrafı çok kalabalık ama en kötü yalnızlık
onun ki, kalabalıklar arasındaki yalnızlık... Etrafında oturup
dertleşebileceği biri yok. Hoş, daha derdini kabul edemedi orası
da ayrı mesele. Ömer'in aşık olma korkusu bana daha samimi
geliyor bu yüzden. Hayatının büyük bölümünü yalnız
geçirmiş. Defne'den önce de yalnızdı, onu hayatına kabul edip
etmeme kararında bocalaması çok doğal. Hele birde karşısındakinin
duygularından emin olamazken. Ömer, hayatta sağlam adımlar atmaya
çalışmış, tökezlemekten korkan biri. Sanmıyorum ki bir
şeylerden emin olmadan Defne'ye adım atsın. Araya Sinan faktörü
de girdikten sonra bir çoğumuz gibi benim de umudum azalmış
durumda. Ama ''Aşk mucizenin ta kendisidir'' mottosuyla yola çıkmış
Kiralık Aşk senaristlerine güvenmek istiyorum.
Bakmayın bu kadar
kötümser yazıyorum falan ama ülke olarak zor günler geçirdiğimiz
şu günlerde bizi sorunlardan uzaklaştırdığı için bile
minnettarım Kiralık Aşk ekibine. Yanlış anlaşılmalar
düzelir, aşıklar kavuşur, ayrılır ama biz yine zevkle izlemeye
devam ederiz. Emeği geçen herkesin emeğine sağlık, haftaya
görüşmek üzere.
Umut etmekten
vazgeçmeyin.
Kitapkurdu
Kiralık Aşk 7. Bölüm Fragmanı;
Ve bölüm sonu olmazsa olmaz anketimiz tabii ki. Sizce hediyeyi asıl alanın Defne olduğu ortaya çıkar mı?
İzleyiciler 6. bölüm hakkında neler yazmış?