Hatice ellerin olsun, bize Canan'ımız yeter!
Böyle güzel bakan yenge sevilmez mi hiç? 
Eski eşyalar arasında bulunan bir mektup yeter, Başeğmez kardeşleri sokaklara dökmeye. Kimden gelmiş, kime gelmiş önemli değil; bir abladan bahsediliyorsa eğer, ablayı bulmak şart! Ellerinde fotoğraf, mektup, yüzük, zarf işaretleri takip edip birbirinden alakasız hedeflere ulaşsalar da önemli olan o yüce gönülleri… Sait, Nazım, Turgut, Orhan, Aziz; çok güzel insanlar onlar!

Yeni bölüm 23.15'te denilince biz

Bu hafta bir değişiklik yapayım dedim ve Başeğmez kardeşlerin dünyasına pijamalarımı giyerek konuk oldum. Ee o saatten sonra eve dönmek olmazdı, kardeşlerde yatıya kalırdım. Bana uygun pijama mı arasınlar canım? Şaka bir yana kanalın Beş Kardeş’i gözden çıkardığının elbet farkındayız, o saatte yeni bölüm yayınlamanın izleyiciye saygısızlık olduğunun da farkında olduğumuz gibi. Bölüm bittiğinde saat tam olarak 01.35’ti. Zaten son bölümler, ağzımızın tadıyla izlesek ne olurdu?

'Amcamlar gibi oturayım da tam bir Başeğmez desinler' by Melike

Bu hafta sözümüz vardı a dostlar! Canan’la Sait’in evlilik yolundaki ilk adımlarını gazeteden koparılmış yüzükle atmalarına şahit olduk. Sırada nişan, düğün var. Bayram ziyaretine gittiğin evden sözlenip çıkmak herkese kısmet olmaz Sait, kıymetini bil! Tabii şu pot kırma olayını da en aza indirsen senden tatlısı olmayacak Sait’cim de, neyse bunu da Canan öğretecek inşallah sana. Nazım’ın saniyede yüzük yapıp, Sait’in parmağına takması çok hoştu; bazı şeylerin anlamını kelimelere dökmek zor…  

Sen çok güzel baba oldun be Sait!

Bölümün ana teması kardeşlerin ablalarını bulmaları üzerine kurulsa da benim dikkatimi asıl çeken bayramlaşma meselesiydi. Bayram sabahına uyandığımız an öyle güzel işledi ki yüreğime, biraz daha derinliklerine inilsin isterdim. Melike çok güzel olmuştu fakat daha da güzeli Sait’in bakışlarıydı. Yıllar sonra karşısına çıkan kızıyla ilk bayramıydı, duygulanmamak elde mi? Hayır ağlamıyorum, gözüme kolonya kaçtı!

Ekip gibi ekip!

Gelelim abla meselesine, bir kere ortaya gerçek bir abla çıkacak olsa adı Hatice olmazdı. Mesela ben adı Tomris olsun isterdim. Suzan kod adlı Hatice’nin bir kötülük peşinde olduğunu fragmandan anlamış, kardeşlerin evin değerini konuşmasıyla da kesinleştirmiş oldum. Orhan’ın dolandırılmasına ne şaşırdım, ne kızdım. Adı üstünde Orhan Başeğmez o. Fakat elbirliğiyle yapılan -Hatice’yi oltaya düşürme operasyonu- her aşamasıyla net güzeldi! Bizim sahte ablalara ihtiyacımız yok, Canan yengemiz var! O hem yenge, hem abla, hem arkadaş olur kardeşlere. Lakin Nazım’ın da dediği gibi Başeğmez’lerin ablası Canan olsaydı, daha çok izlenirdi dizi. Burada da hemfikiriz değil mi?

'Ben kendi halinde bir imamdım, ne ara dayak yemeden günümü geçiremez oldum?' by Turgut

Fotoğraftaki sokaktan, mektuptaki tariften, yüzüğü yapan kişiden, zarftaki adresten ‘abla’yı bulmaya çalışmaktan öte kardeşlerin yüzlerindeki umut görülmeye değerdi. İnsan 40 yaşına da gelse saçlarını okşayacak bir ablası olsun istiyor demek ki. Nazım’ın emekçi ablasının dizlerine yatmasından mı, Aziz’in ablası olduğunu öğrendiğinde gözlerinden akıttığı boncuk boncuk yaşlardan mı bahsetsem bilemedim. Başeğmezlik geleneklerini geriye atmadan, goygoyun dibine vurmaları da hoştu doğrusu. Ve tabii ki dayak olmazsa olmazları ama bu bölüm biraz fazla oldu kabul etmek gerek.

Halkın Öfkesi oleyyyy!

Bir milyonunuz olsa ne yapardınız? Zaman zaman böyle sorular sorarız kendimize, itiraf edelim. Orhan’ın hayalini duymayan kalmadı, Aziz’in de hayallerinde ‘at’ olacağından emin olsam da tek bir atla yetinmeyeceğini düşünüyordum fakat Turgut’a net bir şekilde şaşırdım. Ama tek dileği havlu atmak olan Turgut çok tatlı değil miydi? Nazım’ın hayallerini ‘Halkın Öfkesi’nin süslediğini biliyorduk, acı olan özgür gazetecilik ortamının hayallerde bile yer bulamaması. Ama Sait'in bir kere de doğruculuğu tutmasa, azıcık hayal kursa ne olurdu yahu? Canan’la, kızıyla, kardeşleriyle mutlu bir yuva hayal etseydi mesela.

Hani güzelliği detaylarda saklı dersiniz ya, her bölümü izlerken bunu kaç kere söylüyorum bilemiyorum. Bir obje takılıveriyor gözüme, daha da bağlanıyorum kardeşlere. Sait’in elindeki şekerlik, Canan’ların evinde kardeşlerin giydiği terlikler, her bir eşyadaki yaşanmışlık Beş Kardeş’i daha çok sevelim diye üzerimize üzerimize geliyor sanki. Detaylar hayatımızı güzelleştirdiği gibi Beş Kardeş’i de güzelleştiriyor. Ve böylece her hafta güzelliklerle dolu bir bölümü geride bırakıyoruz.

Haftaya görüşmek üzere!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER