Sanırım yazdığım yazılara bulduğum en kolay başlık bu
bölümünki oldu. Kiralık Aşk'ın 3. bölüm fragmanlarında Sadri Usta ve
Ömer arasında geçen rüzgar muhabbetini gördüğümden beri dedim ki: 'Bölüm
yorumumun başlığı bu olacak!' Malum, bu aralar Game of Thrones da
gündemimizi bayağı meşgul etmekte zaten. Dizi yayınlanırken dışarıda olduğumdan
eve gelince netten izlemek durumunda kaldım. Tabii annem eve adım atar atmaz ''Seda
koş, Ömer kovdu kızı tüh tüh'' diye DEV spoiler vermeseydi bölümü daha keyifle
izleyebilirdim...
Defne, bu ara, genç kızların en çok yerinde olmak istediği
televizyon karakteri. Herkes onu tatlı bir kıskançlıkla izliyor ekran
karşısında. Ama bu kıskançlığın -en azından benim açımdan- Ömer ile bir ilgisi
yok. -Tamam çok yok, azıcık var.- Benim asıl kıskandığım mesele Neriman gibi
bir karakteri tanımıyor olmam. Hayatımızda onun gibi biri olsaydı her şey çok
kolay olmaz mıydı? Defne için bulunmaz bir fırsat. İşini büyük kolaylaştırıyor;
ama bir eksiği var ki haftalardır bunu görmesini bekliyorum ben. O da Defne'ye
erkekler konusunda daha detaylı bilgi vermek. “Erkekler sadece güzel ve gülen
kızlardan hoşlanır.” diye kızı bilmediği bir dünyanın içine salıverdiler,
gördükçe üzülüyorum haline.
Yumoş mu yoksa Vernel mi kokuyor?
Deyim yerindeyse erkek çocuğu gibi büyümüş,
mahalledeki erkekler tarafından “bacım” muamelesi görmüş, ona ilk kibar
davranan erkeğe (Sinan) hayranlık duyan bir kız Defne. Nasıl olacak da Ömer'i kendine
aşık edecek? “Adama böyle bak, şöyle yakın dur, bir temas et.” gibi kadınlık
dersleri verilse hiç fena olmaz. Hem Yasemin'in ne kadar büyük bir tehdit
olduğunu söyleyip hem de onun tam tersi bir kızı karşısına rakip olarak
çıkarmak, benim kafamı karıştırıyor açıkçası. Tüm bunları söylüyorum ben ama
tabii ki işe yarayacağından değil. Ömer bu bölüm kendi ağzıyla Yasemin tarzı
kadınlardan hoşlanmadığını, açıkça söyledi zaten. Ama yine de bir iki taktik
daha şart sanki. Kızın azıcık gözü açılsın. Ömer kızın içine düşecek ve
Defne'nin bundan haberi bile yok.
Gelelim meşhur parti ve dans sahnesine. Benim dikkatimi en
çok çeken olay kuşkusuz dans sahnesinde Ömer'in Defne'nin elini sımsıkı tutup
kalbinin üstüne koymasıydı, bayıldım. Zaten Ömer'in asıl kişiliği de satır
aralarında saklı. Tıpkı Defne'nin tahmin ettiği gibi… Kendini tam anlamıyla
karşısındakine karşı çırılçıplak bırakmıyor. (Çıplaklık derken vücudunu
kastetmiyorum tabii. O konuda bir sorunumuz yok çok şükür.) Ne kadar açık
olursa olsun -ki fazlasıyla ketum biri- hep bir şeyler gizli kalıyor, bir
yanını kendine saklıyor. Bunlar hep koruma içgüdüsünün ortaya çıkardığı
davranış şekilleri aslında.
Git demeseydin iyiydi be Ömer...
Ömer, dışarıdan bakıldığında çok güçlü biri gibi duruyor.
Zengin, başarılı, kendini ispat etmiş. İstediği her şeye sahip olmuş, ''Hayattan
daha belanı mı istiyorsun arkadaşım!'' diyeceğimiz tarzda biri. Ama işin aslı
hiç de öyle değil. Ben Ömer'in istediğinin bunlar olduğunu sanmıyorum. O;
zenginlik, güç ve başarı yerine, samimiyet, güven ve sevgi duygularını tercih
edecek bir yapıya sahip. Çünkü aslında eksikliğini hissettiği şeyler bunlar.
Elde ettikleri, sadece kendini dedesine ispat etme telaşı. Yıllarca bunlarla
oyalanmış; ama şimdi Defne hayatına bomba gibi düşünce o afallamaları, “Ne
yapıyorum ben ya!” diye kendi kendini sorgulaması falan hep bundan
kaynaklanıyor. Kendi karakterimden çok şey buluyorum Ömer'de. Sanırım bu yüzden
hakkında çokça düşünüp, fikir yürütüyorum.
Tek bir hatasında Defne'yi kovmasının altında da bu kafa
karışıklığı yatıyor. Defne, O'nun için bir sorun… “Eğer giderse ben eski
alıştığım hayatıma geri döneceğim.” düşüncesi hâkim Ömer’in bilinçaltında; ama
kazın ayağı hiiç öyle değil Ömerciğim, kusura bakma. İşte bu yüzden Defne'ye
olan bu güveni, asıl gerçek ortaya çıktığında domino taşları gibi yıkılmasın;
sağlam dursun. Bir kere de esas kadın ya da erkek “Neden bana yalan söyledi?”
diye sorgulasın kendini; geri çekmesin, karşısındakini kendinden
uzaklaştırmasın istiyorum. Benim anlatmak istediğimi Emily Snow, Medcezir
kitabında şöyle ifade etmiş; '' Seni seviyorum. Ama sen olmadan da yaşayabilirim.
Sadece sensizliği reddediyorum.'' İşte tam olarak bu!
Birini hatasıyla kabul edip kendinden uzaklaştıramayacak
kadar çok sevmek Ömer'e yakışır. Ama sanırım çok şey istiyorum. Tıpkı Sinan'ın
Defne'ye âşık olmamasını istediğim gibi. Bir kadın ve bir erkeğin arkadaşlık,
dostluk ilişkisi içerisinde gayet güzel anlaşabileceğini, illa ki araya
duyguların karışmasının şart olmayacağını izleyeceğimiz günler de gelecek
elbet.
Kiralık Aşk'tan da umudumu yitirmedim henüz, bu yoldan dönüş için
hala çok geç değil. Salih Bademci'ye bayılıyorum. Bir kadına olan sevgisini
canlandırdığı karakterde o kadar güzel anlatıyor ki. Elçin Sangu ile olan
elektriği de bu kadar iyiyken bir kez daha onu üzülürken izlemeye kalbim
dayanabilir mi? Hiç bilmiyorum...
Böyle güzel seven adamları üzdünüz kızlar...
Ve Nihan'a iki çift laf söylemezsem bu gece uyuyamam
herhalde. Aşkın gözü gerçekten bu kadar kör mü yahu? Ah İsmail ahh. Ne güzel
seviyorsun sen öyle. İşte biz kadınlar bazen dibimizdekini göremeyip, en
olmayacak şeyin peşinden koşuyoruz. Umarım sen de yanındaki bu gözleri aşkla
bakan adamı fark edersin Nihan. Bir alkış da Nihan-Serdar-İsmail arası repliklerin
birbirini tamamlamasına… Bölümdeki diğer
bir güzel detay da oydu.
Ayakkabıdan mı yoksa Yasemin'in karakter çirkinliğinden mi bahsetsem bilemedim... O yüzden no comment!
Çok güzel ve yine keyifli bir bölümdü ama benim kafamı
karıştıran asıl soru şu oldu: Defne davetten ayrılırken kimin fotoğrafını
çekti? Selfie mi, yoksa Yasemin'in eski patronunu mu? Eğer patron ise sebep
ne?
Haftaya Ömer'in pişmanlıklarını ve Defne'ye olan özlemini
izlemek çok keyifli olacak. Bir an önce Cuma olsun. Bölümde emeği geçen
herkesin emeğine sağlık. Haftaya görüşmek üzere…
Kitapkurdu
Kiralık Aşk 4. Bölüm Fragmanı;