Ak Sakallı İhtiyarlar

Diriliş "Ertuğrul" 22. Bölüm’ü harika bir yerde bitirmiştik. 23. Bölüm yine o harika yerden devam etti. Süleyman Şah’dan af dileyen ve elini öpmek için önüne gelen beylerin ayaklarının yerde yatan Kurdoğlu’nun göz hizasına gelmesi enfes bir sahneydi. Açık konuşalım yerli dizilerde bu tarz sahneleri pek göremeyiz. Yapım gerçekten güzel iş çıkartmış. Süleyman Şah’ın öfkesine yenilmektense adaleti öne çıkartması ona yakışır bir davranış oldu. Kurdoğlu’na ne olacağına toy karar verecek. Fakat toy demek savunma hakkı demek ve Selcan Hatun için bu bir felaket demek ama korkulan olmadı. Kurdoğlu’nun Selcan Hatun’a, “en büyük mirasım sensin” konuşması kan donduracak nitelikte olsa da Kurdoğlu karakter olarak beni kendisine hayran bıraktı. Zerre utancı, pişmanlığı yok. Tam olması gerektiği gibiydi...

İlk başta pek sıradandı. Bölümler geçtikçe önem kazanmaya başladı. Toy, en sonunda öyle bir hale geldi ki her toplandığında nefeslerimizi tutar olduk. Yine öyle görkemli bir toy oldu. Süleyman Şah’ın toya gelen beyleri yerlerine oturtmaması ve toyu azletme konuşması herhalde hepimizin yağlarını eritmiştir. Toya yeni beyler seçilecek. Belki alplerden hırsımızı alamayacağız ama birileri bedel ödemiş olacak. Buna da şükür. Kurdoğlu’nun açıklanan idam hükmü sonrası merhamet yalvarışları tamamen biz seyirciyi keyiflendirmek için yapılmış. İşe yaradığına da eminim. Fakat orada da titiz çalışmışlar. Merhamet diledi, ama pişmanlığını belirtmedi. Çünkü pişman değil.

O son darbeyi yapmayacaktım...

Nihayet beş aydır beklediğimiz o sahne geldi. Kurdoğlu’ndan son bir söz beklerdim ama ses bile çıkartmadı. Ned Stark’ın da kelleyi vurmuşlardı ama kafayı oraya koyduğunda çok daha farklı duruyordu. Demek ki haklıysan duruşun bir başka, hak ettiysen duruşun daha başka oluyormuş. Ertuğrul kılıcı kaldırdığında  bu sefer “ya Allah” nidası tam yerinde kullanıldı ve kılıç indiğinde kelle de yere düştü. Vallahi tereyağı kesermiş gibi kesti adamın boynunu. Bende bir rahatlama, bir gevşeme... Vallahi gecem şenlendi. Elma Kurdu davası da böylece bitmiş oldu. Geçtiğimiz beş ayda Hakan Vanlı muhteşem bir performans sergiledi. Kötü bir karakter olarak çok güzel yazılmıştı ama karakterden bu kadar nefret etmemizin sebebi o karakteri muhteşem taşımasıydı. Yolu açık olsun. Umarım  başka projelerde tekrar karşılaşırız.

Otağda herkes oturmuş güzel güzel konuşurken laf Halime ile Ertuğrul’un düğününe gelince Gökçe’nin donup kalması bana “yine mi yaa” dedirtti. Artık bu gerilim bitmeli. Gökçe gayet dirayetli duruyordu. İş buraya gelmişken herkesin gözü önünde bu zayıflığı göstermesi ona yakışmasından ziyade karakterin genel tutumuna ters düşen bir hareket oldu. Olmasa iyiydi. Gökçe’nin dramı artık eskisi gibi bir etki yaratmıyor. Fakat Allah için kız çok güzel üzülüyor. Onu üzecek başka şeyler bulmak lazım.

Önceki bölümlerde Afşin Bey’in kime hizmet ettiğini irdelemiştik ve Kurtlar Vadisi Pusu’da da adı İhtiyarlar olan bir gizli meclisten bahsetmiştik. Her ne kadar Kurtlar Vadisi Pusu’da adı İhtiyarlar olarak geçse de halkın içine bu meclis Ak Sakallılar adıyla yayılmıştı. Herkes bu iddiayı çok sevdi. İlk nereden çıktı gerçekten bilmiyorum ama pek çok kişi tarih programlarına bağlanıp, mesaj atıp gerçekten var olup olmadığı sordu               .

Ak sakallı gibi ak sakallı.

Diriliş “Ertuğrul” bu efsane meclisi direkt milletin ağzında olan ismiyle Ak Sakallılar adıyla diziye aldı. Eminim bu gelişme ve çok izlenen bu iki dizi arasındaki devamlılık pek çok izleyicinin hoşuna gidecek. Kurgu açısından faydalı bir seçim oldu. Fakat bunun olumsuz yanları da var. Olmayan gizli bir meclise karşı inancı perçinleyeceği kesin. Hiç bilmemekten daha tehlikeli olan şey yanlış ve eksik bilmektir. Bunun sadece bir kurgu olduğunun böyle bir meclisin akla ve mantığa uygun olmadığının altını bir kez daha çizelim.

Afşin Bey sadece Ak Sakallıları açıklamakla kalmadı dizinin ilerleyen bölümlerini de aydınlatmış oldu. Halep’de daha fazla oyalanmayacağız. Belli ki gelecek sezon Anadolu’ya geliyoruz ve dizi en çok eleştirildiği noktaya parmak basacak. O dönem Moğolsuz düşünülemez diyorlardı ve Moğol tehlikesi ilk defa dizide ciddi ciddi konuşuldu. Madem Moğol tehlikesi ayyuka çıktı düşmanı tanımadan sezon arasını geçirmek olmaz. Tabii ki bu konuda kaynak kitaplardır fakat geçen sene başlayan ve malum alanlarda rahatlıkla bulabileceğiniz Marco Polo dizisini de sizlere öneriyorum. Moğol kültürüne dair pek çok şeye tanık oluyorsunuz.

Tamam o kurgu ama gerçek olan şeyler de yok mu? Tabii ki var. Mesela Aykız ve Turgut’un birbirine olan aşkı tam bir gerçeklik. Onların aşkı öyle güzel ki hem çok derin, çok köklü hem de değerleri el üstünde tutan, çiğnemeyen bir aşk. Aykız’ın Turgut için olan “eğey obaya ihanet ettiyse kanı bana haktır” duası bunun en güzel örneği. Tam bize göre, bizi biz yapan bir aşk ve son zamanlardaki hal ve gidişatımıza bakarsak efsanevi bir meclisten daha çok ihtiyacımız olan şey. Diriliş, önce hemen yanımızda olanı sevmekle ve ona gerekli değeri vermekle başlayacak.

Verecek 20 koyunu var bir damatlığı yok.

Nihayet onların da nikahını gördük. Hem de ne nikah... Öyle bir nikah ki imamı Arabi Hazretleri oldu. O evlilik daha sarsılır mı? Kutlamalar da pek güzeldi ama esas güzel olan Deli Demir’in hem kızına hem Turgut’a verdiği nasihatlerdi. Kadın cinayetlerinin ayyuka çıktığı şu dönemde “Emaneti incitme” öğüdü hepimize verildi. Çok çile çektiler ama meyvesi tatlı oldu. Ayrıca Turgut’un son krizinden sonra titremelerinin ve düşecekmiş gibi durmasının geçmesi de beni çok mutlu etti. Bu aşka kıyacaklar diye çok korkuyordum. Gerçekten mutlu oldum.

Kurdoğlu öldü ama cezasını bulması gereken bir kötümüz daha var. Yaptığı bu kadar kötülüğün üstüne hala Selcan Hatun’a üzülebileceğimi düşünmezdim. Kurgunun güzelliği de burada zaten. Bizi hiç beklemediğimiz noktalara götürebiliyor. Selcan ilk pişmanlık duyduğunda inanmamıştım ama bu bölüm yaptığı itiraflardan sonra ben de daha fazla direnemiyorum. Kadın hakikati buldu ve Kurdoğlu’nun ‘mirasını’ yok etti. Peki yok etti de ne oldu? Yine Gündoğdu’dan tokadı yedi. Kadına şiddet konusunda bir yandan “emaneti incitme” derken diğer yandan sebep ne olursa olsun tokatları patır patır indirmek bence fazlasıyla çelişkili bir durum. Tekrar bu konulara uzun uzadıya girmeyeceğim. Bu kadarını söylemekle yetineceğim.

Obada huzur rüzgarları eserken Amanos’da da değişim rüzgarları vardı. İsadora’nın hiçbir işe yaramadan gideceğinden korkuyordum. Neyse ki öyle olmadı. Hatta büyük bir iş başarmış. Meğer bıçak zehirliymiş. Petruggio için düşünülen son gerçekten mükemmel. Onun her zaman Ertuğrul’a yem olacağını düşünürdüm ama Ertuğrul’dan kat kat fazlasını İsadora’nın ailesine çektirmişti ve intikam İsadora’ya yakışırdı. En son konuşamayacak hale gelince Titus’dan da darbeyi yedi. Onun aptal bir bıçak darbesinden dolayı ölmediğini, Ertuğrul’un işi o noktaya getirdiğini Titus’un hatırlatması keyif vericiydi. Zira Petruggio kibirinden dolayı kafasında oraları atlıyordur. Birilerinin sesli söylemesi lazımdı.

Merhaba ben Taytıs ama siz bana Titus diyebilirsiniz.

Belli ki yavaş yavaş Petruggio’nun tükenişini izleyeceğiz. Bu keyifli olacak ama keyfimiz bununla sınırlı değil. Asıl keyifli olacak olan aklı savaştan başka bir şeye basmayan Titus’un hatalarını görmek olacak Şimdiden sandık konusunu bir tarafa attı. Kardinal Tomas’ın da gazlamasıyla diğerlerini Kayı Boyu’na karşı savaş açmaya ikna etti ama daha ilk dakikadan baltayı taşa vurdu. Halep Kontluğuna ve Kıbrıs’a gönderilen haberciler asla yerine varamayacak zira peşlerinde Ömer var.

Titus’u ilerleyen bölümlerde derin bir yalnızlık bekliyor. Zira Ömer’in Kayı Obası’na yetiştirdiği istihbaratlar onları da savaş durumuna getirdi. Amanos, Kıbrıs’dan gelecek şövalyeleri beklerken Kayı’nın beklemek için hiçbir sebebi yok. Baskın basanındır. Hele gizli dehlizlerin yeri de ortaya çıkmışken Amanos’un gerçekten şansı yok. Ertuğrul bölümler önce Titusla savaşırken ona “kardeşim Dündar senin öldüğün gün uyanacak” demişti. Bu bakımdan Dündar’ın uyanmış olması ile Titus’un başa geçmesinin aynı zamana denk gelmesi hayli manidar oldu. O yükseldiğini sansın...

Süleyman Şah ayların birikimiyle harika bir savaş konuşması yaptı. Hani ben bile coştum. Vakit geç olmasa evden çıkabilirdim. Fakat bu hüzünlü bir coşku. Süleyman Şah’ın sırtındaki çıban çok yayılmışa benziyor. Zaten Afşin Bey’in yönlendirmesiyle oba Anadolu’ya gidecekken Süleyman Şah’ın onlarla beraber olamayacağını biliyoruz. Fakat Amanos zaferini görmesini çok istiyorum. Ondan sonra ne olacaksa olsun.

Diriliş "Ertuğrul" 23. Bölüm böylece bitmiş oldu. Haftaya 24. Bölüm’de kuşatma var. Gazamız mübarek olsun. Haftaya görüşürüz.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER