Kimin gözü daha “kara” acaba?
"Ben yaptım" diyen Mahir mi? "Yapamadım" diyen Feride mi?
Nihayet o çok beklediğimiz mahkeme sahnesini izledik. Çok güzel bir şekilde izledik. Gözümüz dolu dolu, elimiz kalbimizde, nefesimizi tutmuş halde, yerimizden kımıldayamadan izledik. Yalnızca mahkeme sahnesinde de değil üstelik bütün bölümde ayrı ayrı bir dolu duygu yaşadık. Biz bunları yaşarken bize bu duyguları aksettirenlere teşekkür etmeden geçmek olmaz. Öncelikle bu bölümü yazan –bazen kızsak da çok sevdiğimiz- senarist hanımlara, şahane oyunculuklarıyla bütün oyunculara ve onları hazırlayan yönetmenler ve diğer set ekibine böyle güzel bir bölüm için çok teşekkür ederiz.

Tamam, böyle haşin bakabiliyorsun da karşındaki kadın senden şefkat bekliyor.

Kadın senden vazgeçsin diye kadının karşısına sana en çok yakışan beyaz ceketle çıkmana ne demeli Mahir?

İzninizle biraz eskilere gitmek istiyorum. Geçen sezonun bu zamanları, Karadayı’da yine bir sürü sorunlar var. Tam Nazif Baba beraat ediyor, Mahir suçlanıyor, Feride aklanıp görevine dönüyor, babası Mahir’e karşı çıkıyor… Yine hep birlikte elimiz telefonda, gözümüz televizyonda izliyoruz diziyi. İşler böyle karmaşık ama hayallerde düğün var. Öyle emin bir şekilde o düğün olacak diyorum ki sevgili Kendince düğünün olmayacağını düşündüğü halde hem hevesimi kırmamak için hem de beni kızdırmamak için –kızınca fazlaca söyleniyorum- hiçbir şey söylemiyor. Bölümler geçtikçe ben kendimi inandırmaya ve beklentilerimi yükseltmeye devam ediyorum, ta ki 74. bölüm sonunda gösterilen fragmana kadar. O fragmanla, kendimi yükselttiğim yerden öyle bir çakıldım ki normale –benim normalim- dönmem bir haftayı buldu. Bir teşekkür de o süre zarfı içindeki bana katlanan sevgili arkadaşım Kendince’ye gelsin.

Düğün arabasının patlamasıyla paramparça olan bir aile gördük ve buna dayandık biz.

Neden bunları anlattım? Çünkü tam o vakitlerde iki ayrı görüş vardı. Biri, o mahkeme sahnesinin dizinin final sahnesi olduğu ve bizim sekiz ay boyunca Mahir’in nasıl o hale geldiğini izleyeceğimiz, öbürü de –benim de savunduğum- o sahnenin üçüncü sezonun başlarında olup biteceği ve bizim Mahir’in ondan sonraki halini izleyeceğimiz görüşü. Benim ikinci görüşü savunmamın sebebi: düğün arabasına konulan bombanın patlamasıyla annesini ve yeğenini kaybeden Mahir o anda kafayı yakıp o hale gelmediyse sonrasında onu o hale getirecek bundan daha büyük ne olabilir ki, düşüncesiydi. Çünkü biz o vakitlerde lacileri çekmiş evleneceği günün hayalini kuran bir Mahir görüyorduk ve onun bu hale gelmesi çok büyük bir olaydı hepimiz için. Oysaki bu sezon Mahir’in o hallerine o kadar alıştık ki, ona çok yakışan yeni saç şekli dışında değişik bir Mahir görmedik zaten. Tabii, bu kötü anlamına gelmiyor. Bütün bölüm boyunca beni şahane bir şekilde kızdırdığına göre Mahir görevini başarıyla yerine getirdi demektir.

Aşk... Yalan söylediğini bildiğin adamın yakasına yapışmaktır. 

Evet, Mahir’e söylenmeye başladıysak günümüze gelebiliriz demektir. Mahir’in, babasını korumak için suçu üstlenmesini anlardım eğer herkesten çok korunmaya, Mahir’e muhtaç bir bebeği olacağını bilmiyor olaydı. Sen hem sevdiklerin için dünyayı yakan bir adam olacaksın hem de kendi kanından, kendi canından, sevdiğin kadından dünyaya gelecek yavrunu düşünmeyeceksin. Babası hapisteyken, duvarın dibine gidip “babaa” diye ağlayan bir adam kendi çocuğunu babasız koymayı nasıl düşünebilir, aklım almıyor. Belki Mahir’e haksızlık yapıyor gibi görünüyorum. Mahir de böyle olsun istemezdi. Hayat onu buralara sürükledi. Biliyorum. Feride’yi korumak için böyle yapıyor ama Feride’nin korunmaya değil Mahir’e ihtiyacı var.

Öyle bakma Mahir. Biraz önce senin oturacağın yere oturmuş senin için ağlıyordu ve hala senin bebeğine hamile!

Bu bölüm kısa kesilmiş saçları ve şahane takımlarıyla Karadayı Mahir Kara’nın bölümüymüş gibi olabilir. Bana göreyse başından sonuna kadar göründüğü her sahnede verdiği tepkilerle, bakışlarıyla, ağlayışıyla, kararlılığıyla Feride’nin devleştiği bir bölümdü. Mahir’e ne kadar kızdıysam, Feride’nin her haline bir o kadar hayran oldum. Bana göre cesaret hâkimin karşısına çıkıp ben kabadayıyım demek değildir. Bana göre cesaret Feride’nin yaptığı gibi sevdiği adam gözünün içine bakarak “babanı ben vurdum” dediğinde bile kendi babasını, mesleğini hiçe sayıp karnındaki bebeği doğurmakta karar kılmaktır.

Sevgili yönetmenimize yolu açık olsun dileklerimizle...

Tabii ki de Mahir de cesur bir adam ama eline silah alıp Beyefendi’nin karşısına dikildiği andaki haliyle değil. Eline yüzüğü alıp Feride’nin karşısına geçtiği ve “Mahir Kara benim” dediği andaki haliyle cesur biri. Tıpkı bu bölümde Nazif Baba’nın yaptığı gibi. Feride’nin karşısına çıkıp “hep aradığınız, bize en büyük kötülüğü yapan adam, Beyefendi senin babam kızım” dediği andaki gibi. Ben hep bu anı bekliyordum. Feride hayatındaki ilk yıkımı Mahir yüzünden yaşamış ve yine Mahir sayesinde atlatmıştı. Bu ikinci ve babası yüzünden ve en acı olanı diğer babasından öğreniyor olması aslında en münasibi olmuş. Hiç böyle olur diye düşünmemiştim ama bu durumu gerçekten çok beğendim. Nazif Babam hem Feride’nin sonsuz güveneceği hem de o dehşet anında hiç düşünmeden sığınabileceği biri. Hem gelmesini sabırsızlıkla beklediğim hem de gelirse nasıl olacağından deli gibi korktuğum iki sahne de bu bölümde gerçekleşti. Yani olabilecek –ölüm dışında- en kötü anlar geçti gibi umarım burası yere değip yukarı yükselmeye başladığımız andır.
 
 

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER