İstanbullu Gelin 82.bölüm yorumuna direkt olarak en sondan,
en canımı sıkan, moralimi bozan ve aklımdan çıkartamadığım sahne ile başlamak
istiyorum; Nazif’in başına gelenlerden.
Çıkarın Nazif'i oradan
Nazif’le Esma’nın birlikte kütüphane yeri bakmaya gitmesi ve
sonrasında yaşananlar İstanbullu Gelin’de hiç görmek istemediğim ve zaten pek
de görmediğimiz yersiz bir dram gibi geldi bana. Şimdi Nazif ölürse (öyle görünüyor
ama umarım öyle olmaz) elbette tüm izleyici üzülür, üstüne Gülistan’ın haline
de üzülürüz, böyle sürer gider. Nazif’in tam da en mutlu gününde hayatını
kaybetmesi, daha önce yaşanan en trajik olayları bile bir umut perdesi ardından
veren İstanbullu Gelin için fazla karanlık. Tamam, hep pembelikler çiçekler
böcekler verecek halleri yok ama Nazif’e bir şey olması da hiç içime sinmiyor.
Bahsetmek bile istemiyorum aslında. Biliyorum finale geldik ama diziye bir daha
bakabilir miyim diye düşündüğüm ilk an oldu bu. Umarım böyle bir yolu
seçmemişlerdir giderayak. Aslında Nazif’le Gülistan’ın yıllardır bekledikleri
bebek haberini almaları, konaktaki sevinç, Esma Sultan’la olan konuşmaları gibi
konulardan da bahsetmem gerekir normal şartlarda ama bölüm finalinden sonra bu
kısımlara hiç değinesim yok, diğer konularla devam edeceğim.

Bence de kurtar kendini Güneş
Adem’in aynı günde hem kardeşleri ile arasını bozması hem de
Güneş’le ayrılmaları bölümün bir diğer can sıkan konusuydu. Bunca terapi, Adem’in
onca güzel davranışı ve hatta Süreyya’ya geçmişiyle barışmak konusunda yardım
etmesi derken tam da onun gerçekten iyileştiğine inanmıştık ki tamamen başa
döndü. Faruk’un mekanında yedikleri yemek sırasında Mert’e laf sokup durması ve
dahası yaptığının farkında bile olmaması korkunçtu resmen. Güneş’in buna
katlanmayıp ‘Ben artık yokum’ demesini ise takdir ettim zira daha önce benzer
koşullarda Dilara ısrarla Adem’le kalmış, onu iyileştirmeye çalışmış ve sonra
da ‘Adem’in hep yanında oldum ama o beni sevmiyor’ diye üzülmüştü. Sevdiğimiz insanların
zor zamanlarında yanında olmakla onların karanlığında kendimizi de boğmak
arasında bazen ince denebilecek bir çizgi var. Dilara bu çizgiyi geçmişti,
Güneş şimdilik geçmeyecek gibi görünüyor. Bakalım Adem hatasını anlayıp
yaptıklarını düzeltmek için uğraşacak mı önümüzdeki bölümde, yoksa gerçekten
başladığı yere mi dönecek?

Hep çok tatlısınız
Esma’nın hastalığı sebebiyle Esma ve Garip’i izlerken
hüzünleniyoruz artık ama genç Garip ve genç Esma sahnelerinin tadına
doyulmuyor. Renkler, kıyafetler, genç oyuncuların resmen bildiğimiz Esma ve
Garip olarak oynaması sahneleri coşturuyor. İkisine bir devam dizisi çekseler
şahsen sektirmeden oturur izlerim. Gençlik sahnelerinden geldiğimiz göl
kenarında günümüz Esma ve Garip’in konuştuğu sahnenin güzelliği neydi peki? ‘Yaşlanan
sadece akıl, ruh hiç yaşlanmıyor’ kadar doğru, üzücü ve aynı anda da umut
verici bir cümle var mı?
Kıyamam size
Esma’nın bu bölüm bizi çok üzdüğü bir diğer sahne ise Senem’in
evinde geçirdiği ataktı. İpek Bilgin’e hayranlığım her bölümde artıyor bu
arada. Tek bir kelime bile etmeden nasıl anlatıyor Esma’nın ataklarını,
karşısındakini tanımadığını, hastalığını. Bir saniye önce ile bir saniye sonra
arasındaki farkı o kadar net hissediyoruz ki, etkilenmemek elde değil. Atak
geçirmeden önce Senem’e söyledikleri çok güzeldi Esma’nın, ne olursa olsun
Süreyya’yı bırakmaması gerektiğini çok doğru anlattı. Sonrasında olanlar ise
bizi de tıpkı Senem gibi şoka soktu resmen. Bu kadar ani bir geçiş beklemiyorduk
hiçbirimiz. Süreyya’nın gelip Esma’yı alması ve sonra ‘Görüşürüz teyze’ diye
biten bir mesaj atması ile Senem’in ağlayacak kadar sevinmesi ise bizi
sevindiren sahnelerden biri oldu. Evet, bugün olmadı belki ama Senem ve Süreyya
barışacaklar, birbirlerinin ailesi olmaya devam edecekler.
Bir nevi mucize
Bölümün bence en tatlı ve bunca zamandır geldiğimiz yolu en
iyi anlatan sahnesi Esma’nın İpek ve Süreyya’ya oğullarını emanet ettiği
sahneydi. ‘Esma büyük takıyı bana mı aldı Süreyya’ya mı?’ diye başladığı konak
yolculuğunda İpek’in nihayetinde sevmeyi gerçekten öğrenmiş olduğunu görmek
beni çok mutlu ediyor. Esma’nın ‘Faruk’a âşık kızı Fikret’e alayım ki Süreyya
ile Faruk boşansın’ diye çıktığı yolu bırakalı zaten uzun zaman oldu. Süreyya’nın
sabrı, sevgisi, anlayışı ve sınırsız empatisi sonunda onu haklı çıkardı. Buna sevinmeyelim
de ne yapalım?
Nazif’in aramıza döndüğü bir bölüm dileğiyle iyi seyirler
dilerim.